IŞİD, çok açık ki kendisini kasıp kavuran şiddetli ve uzun süreli bir kriz yaşıyor ve bu derdin devasını da Filistin’de arıyor.IŞİD'in İsrail'e yönelik yeni tehditlerinin gerçekliğini ve boyutlarını, örgütün derinleşen krizinden ve bu krizin etkisini azaltmak için geleneksel tutumuyla taban tabana zıt, aykırı çıkış arayışlarından bağımsız olarak anlamak mümkün değil. Örgüt, çok açık ki kendisini kasıp kavuran şiddetli ve uzun süreli bir kriz yaşıyor ve bu derdin devasını da Filistin’de arıyor. Ancak şu bir gerçek ki, IŞİD’in hiçbir zaman Filistin gibi bir önceliği olmadı ve İsrail derinliklerinde bir takım eylemler gerçekleştirmiş olsa bile bu, yeniden militan kazanmaya dönük bir propaganda aracı olmaktan öteye gitmeyecek.
Eylemcilerin IŞİD’le bağlantıları, bu kez durumu biraz daha farklı bir noktaya taşıyor. Bu kez Filistinliler değil de Irak’ta ve Suriye’de büyük yenilgiler alan IŞİD, Filistin meselesi üzerinden kendisini var kılmaya çalışıyor.
Nisan ayı başına kadar bir hafta içerisinde İsrail’deki eylemlerde 11 yerleşimci öldürüldü. İsrail’in güneyindeki Biruseba’da (Beerşeba) 22 Mart tarihinde bıçaklı bir eylem, ardından 27 Mart’ta ülkenin kuzeyindeki Yafa ve Hayfa arasında bulunan Hadera bölgesinde silahlı eylem, ardından 29 Mart’ta Tel Aviv yakınlarındaki merkezde bir silahlı eylem daha.
İlk iki eylemi gerçekleştirenler, İsrail vatandaşı Filistinliler iken üçüncü eylemci ise Batı Şeria'dandı. Eylemcinin Batı Şeria’dan gelmesi, Tel Aviv yönetiminin Batı Şeria ile Filistin’in geri kalanı arasına diktiği ayrımcı duvarı aşıp İsrail içine sızdığı anlamına geliyor.
Eylemi ilginç kılan şey, eylemlerin IŞİD adına yapılması. Örgütün Furkan adlı sitesinde eylemi üslenen bir açıklama yapmasına rağmen IŞİD’le ciddi problemleri olan Hamas başta olmak üzere Filistinli gruplar, bu eylemleri yine de desteklediklerini ilan ettiler. Öyle görünüyor ki Filistin sorununun ciddi bir tıkanma yaşadığı ve izole edilmeye çalışıldığı bu süreçte Filistinliler, eylemleri yapanların kimliğine pek bakma yanlısı değiller. Ayrıca eylemlerin IŞİD tarafından üstlenilmesi de eylemlerin kesin olarak IŞİD unsurları tarafından gerçekleştirildiği anlamına gelmiyor. Zira IŞİD kendisinin yapmadığı eylemleri de zaman zaman üstlenen bir örgüt.
Yakın tarihe bakıldığında şu ana kadar meydana gelen intifada ve ayaklanmaların ana nedeni Filistin meselesinin yok sayılması olmuştur. Eylemlerin niteliği ve yöneldiği hedefleri bir kenara bırakırsak, ne zaman Filistin meselesi uluslararası planda geri plana itilmeye ve izole edilmeye çalışılsa Filistinliler kitlesel bir ayaklanma ya da gerçekleştirdikleri eylemleriyle Filistin sorununu yeniden gündeme taşımayı başarmışlardır.
Ancak eylemleri gerçekleştirenlerin IŞİD’le bağlantıları, bu kez durumu biraz daha farklı bir noktaya taşıyor. Bu kez Filistinliler değil de Irak’ta ve Suriye’de büyük yenilgiler alan IŞİD, Filistin meselesi üzerinden kendisini var kılmaya çalışıyor.
IŞİD’in meşruiyet arayışları yeni değil, Filistinlilerin Filistin sorununu Trump yönetiminin kendi bildiği yollardan tasfiyesi olarak gördükleri “Yüzyılın Anlaşması”na kadar uzanıyor. O dönemde IŞİD’in öldürülen lideri Ebu Hamza el Kureşi internette yayınladığı bir ses kaydında militanlarını Filistin’de eylem yapmaya çağırmıştı.
Irak ve Suriye’de ele geçirdiği topraklardan atılan, binlerce militanı öldürülen, otoritesi çökertilen ve liderlerinin çoğu öldürülen örgütün bu çağrısı, halk desteği elde etmek ve örgütün yeniden toparlanmasını sağlamak için yapılan propaganda amaçlı bir çağrı olarak görülmüştü. Filistin’de mevcut denklemi değiştirmek için gerçekçi ve etkili araçlara sahip olmayan örgütün gerek o dönemde yaptığı çağrıyı ve gerekse son dönemde işgal altındaki topraklarda üslendiği bu eylemleri tamamen bu çerçevede görmek mümkün.
Örgüt, kontrol ettiği toprakları kaybedene ve otoritesi çökünceye kadar, Filistin meselesinin kendisi için bir öncelik olduğunu hiçbir zaman iddia etmedi. IŞİD, İsraillilere karşı yapılan eylemleri ne üslendi ne de kayda değer bir eylem gerçekleştirdi. Bir önceki İsrail Başbakanı Netanyahu 2017’de yapılan bir eylemin IŞİD tarafından gerçekleştirildiğini iddia ederek uluslararası kamuoyu nezdinde diğer Filistinli grupları şeytanlaştırmayı amaçlıyordu. Nitekim bunun politik bir aldatmaca olduğu, İsrail polis şeflerinin IŞİD’in İsrail’de çok sınırlı bir varlığa sahip olduğu, hiçbir zaman Hamas ve İslami cihad kadar İsrail’in varlığına tehdit teşkil etmediği yönündeki açıklamasıyla ortaya çıktı. Zira İsrail cezaevlerinde yaklaşık olarak 15 bin Filistinli bulunuyor ve bunlar içerisinde selefi yönelimi olan sadece on beş kişi var. Bu da IŞİD’in Filistin’de ciddi bir varlık oluşturabilme ihtimalinin ne kadar düşük olduğunu gözler önüne seriyor.
2017’de Kudüs’te gerçekleşen ve dört İsraillinin ölümüne yol açan arabalı eylemi hiçbir örgüt sahiplenmemişti. Bu eylem daha çok İsrail’in Kudüs’te özellikle 2016 yılından itibaren yoğunluk kazanan Filistinlilerin Kudüs’te evlerinin yıkılması, kimliklerinin ellerinden alınması ve giderek izole edilmeye çalışmalarına dönük biriken bir tepkinin patlamasından başka bir şey değildi ve eylemci de bu eylemi gerçekleştirirken muhtemelen hiçbir Filistinli örgüte danışmamıştı.
Yorumlar
Popüler Haberler
Yasadışı bahis operasyonu: Serdar Ortaç ve Mehmet Ali Erbil'e tutuklama talebi
MSB kaynakları, Bosna'da görev yapan Türk askerinin pedofili suçunu doğruladı
Mahkeme tespit etti: Boğaziçi Üniversitesi, mülakatta usulsüzlük yapmış!
Adaylık kulisi: 'İktidarı en mutsuz edecek' İmamoğlu-Yavaş formülü
Ahmak davası: AYM’nin İmamoğlu kararı 9 ay sonra Resmi Gazete'de
Cinsel istismar bulgusu: İzmir’de 13 yaşındaki çocuk AIDS nedeniyle öldü!