1948 yılında İngiliz sömürge yönetimi bölgeden çekilirken, kendi devletlerini kuracak kadar iyi organize oldukları ve cevval davrandıkları için Yahudileri suçlamak kimseyi haklı çıkarmaz.
Geçen hafta Indiana Üniversitesi Çağdaş Antisemitizm Çalışmaları Enstitüsü bünyesinde hukukçu, aktivist ve akademisyen Thane Rosenbaum’un “Apartheid ve Etnik Temizlik” başlıklı konuşmasına katıldım. Konuşma çok değerli bilgilerle doluydu ve bu hafta ben de buradan hareketle, kamuoyunda İsrail bağlamında sıklıkla kullanılan “işgalci” ifadesine değinmek istedim. Umarım bu yazıdan sonra bazı ezberleri bozma şansımız olur.
Senelerdir Türkiye’de artık gülünç olmaya başlayan bir eğilim var. Birileri sürekli çıkıp İsrail’in işgalci olduğunu, aslında o toprağın Filistinlilerin olduğunu savunmaktan yorulmuyor. Ancak bir cümle kendi içinde bu kadar çok yanlışla nasıl dolu olabilir, hayret ediyorum doğrusu ve bir insan bunu hangi yüksek bilgi birikimine dayanarak savunabilir durup durup gülüyorum. Âlemsiniz gerçekten.
NEREDE BU TARİHÎ FİLİSTİN DEVLETİ?
Bu cümleyi kuran arkadaşlara iki sorum var. Birincisi Filistin neresidir? İkincisi de İsrailliler nereyi işgal ettiler? Hayatında bölgeye dair gerçek tarihçileri okumuş olan her kişi bilir ki Filistin diye bir devlet yoktur. Filistin, İngiliz işgali döneminde bölgeye verilen isimdir. Osmanlılar ise burayı idârî olarak Şam eyaletine bağlı Kudüs, Nabluz, Gazze ve Safed sancaklarına ayırmışlardır ve yine dikkatinizi çekerim burası bir bölgedir; müstakil bir devlet değildir. İngilizler bu bölgeyi işgal edip, sömürge yönetimini kurduklarında, bölgenin Osmanlı ile kültürel ve tarihî bağlarını koparmak mantığıyla buraya Roma dönemindeki ismini yani Filistin’i uygun gördüler. Roma döneminde de bahsi geçen yer bir bölgeydi, devlet değildi. Dünya tarihine bakıldığında, ne şimdi Filistin adıyla geçen bölgede, ne de başka hiçbir yerde Filistin diye bir devlet olmamıştır. Varsa başkenti neresidir, ilk kralı, mesela kurucusu kimdir? Araştırın bunların hiçbirisi yoktur. Bir paralel evrende varsa bilemem. Bu yüzden İsrail’in olmayan bir ülkeyi işgal ettiğini iddia etmek gerçekten çok fantastiktir.
Şimdi bunu böyle söylemiş olmak, günümüzde kendilerini Filistinliler olarak adlandıran ve Filistin devleti kurduklarını iddia eden Arapların varlığını reddetmek demek de değildir. Ancak şunu söylemek tarihî anlamda doğru olacaktır ki, Filistin devleti sonradan bölgedeki Araplar tarafından kurulmuştur ve
de facto olarak varlığını sürdürmektedir.
FİLİSTİNLİ ARAPLAR ARAPTIR
Öte yandan, bugün tarihî gerçekleri konuşuyoruz madem, Filistinliler dediğimiz grubun Tevrat’ta adı geçen Filistilerle hiçbir alakaları olmadığını da belirtelim. Günümüzdeki Filistinliler, coğrafyadaki Arap nüfusun o bölgede yaşayan kesiminden oluşmaktadır. Bu grup kendine Filistinli Arap diyorsa burada problem yok.
Ama kalkıp “Biz aslında Tevrat’taki Filistileriz” derlerse bu bütünüyle temelsiz bir sav olur. Ne dilsel ne de dinsel bağları var. Söz konusu Filistiler, Mezopotamya halkıdır ve pagandırlar. Etnik olarak da Arap değildirler. Bu tıpkı bizim bir gün uyanıp, biz aslında Töton kabilesiyiz dememiz gibi bir şey. Burada bir nokta önemli. Birincisi herhangi bir millet kendini kimle bağdaştırmak istiyorsa, orada özgürdür. Yani kendine ne isim koymak istiyorsa koyar. Ama bütün bir millî diskuru tutarsızlıklar üzerine kurmanın bazı sonuçları da doğuyor. Nitekim o zaman şu soruyu sormamız gerekir; mademki Filistinli Araplar aslında Filistilerdir, o zaman İslâm öncesi tarihlerini gösteren kanıtlar nerededir? Bu kanıtlar ortada yoksa, onların siz olduğunuzu nereden bileceğiz?
Hem Yahudilere hem Araplara devlet kurma müsaadesi verildiği halde, Araplar İngilizleri beklerken, Yahudiler kendi devletlerini oluşturmuş ve ilan etmişlerdir.
Şu anda Filistin’deki üniversitelerde Filistinli Arapların İslâm öncesi tarihlerine dair çalışma yapılması istenmiyor çünkü aslında böyle bir hedefleri de yok. Halbuki bu bir milletin tarihî devamlılığıysa bunun mutlaka yapılması gerekir. Hatta bu söylediğimi bizzat Filistinli tarihçiler de ifade ediyorlar.
Dolayısıyla mevcut rejimin gerçek bir Filistin tarihi yazılması için bu tip araştırmalara maddî kaynak ayırması gerekiyor fakat bunun yerine nelerle uğraştıklarını sayısız defa yazdım, tekrara düşmemek adına burada yeniden anlatmıyorum. Belki Filistinliler Filistiler değiller ama madem kendilerini öyle sayıyorlar, hiç olmazsa bu konuda tarihî ve bilimsel bir adım atsalar diye düşünüyor insan. Çünkü yoksa “Biz aslında şunlarmışız” demekle “şunlar” olunmuyor.
YAHUDİLERİN ATA YURDU
Gelelim, İsraillilerin işgalci olmaları durumuna. İnanıp inanmamak konusu bir kenara bırakılırsa, Tevrat’ın tarihî ve arkeolojik bulgularla örtüşen bilgileri içerdiği de biliniyor. Nitekim bu bağlamda, bölgede zamanında İsrail ve Yehuda Krallıklarının olduğu bilinen bir gerçek. Bu da bize, tarihte Filistin devletinin hayalî varlığına koşut olarak, 1948 öncesi bir Yahudi devleti olduğunu gösteriyor.
Bununla beraber, daha sonraki yüzyıllarda da yine bölgede Yahudi varlığını biliyoruz. Bunu Roma tarihi de ispatlıyor. Dolayısıyla Yahudilerin tarihî ve toplumsal olarak o bölgenin bir parçası olduğu ve bağlarını koparmamış oldukları tartışılmaz. Belki nüfus yoğunluğu dönem dönem değişmektedir ama hep oradalar. Ayrıca bölgede birçok şehrin ismi İbranice’den geliyor. Özetle söylemek gerekirse, orası adamların “ata yurdu”. Hatta konuşmasında, Rosenbaum bunu izah edecek harika bir örnek verdi; “Oraya Yahudilerin sonradan geldiklerini ve bölgeyi işgal ettiklerini söylemek, tıpkı Indiana’da oturan bir Amerikalının ABD’de de Kızılderililer yaşamamıştır demesi gibi bir şey”.
1948 yılında İngiliz sömürge yönetimi bölgeden çekilirken, kendi devletlerini kuracak kadar iyi organize oldukları ve cevval davrandıkları için Yahudileri suçlamak kimseyi haklı çıkarmaz. O bölgedeki İngiliz sömürge rejiminin tarihi dikkatli okunursa, İngilizlerin kendi siyasî çıkarlarına daha çok uygun düştüğünden, daha çok Araplara destek verdiklerini ve onların bölgede hem siyasî hem de stratejik manada örgütlenmeleri için yardımcı olduklarını da görebiliriz.
Ancak Arapların bu konuda pek becerikli olmadıklarını da görüyoruz. Bunun büyük ölçüde Arap toplumunun bölgenin zor koşullarında kendini koruyabilecek donanıma zaten sahip olması ile de ilişkili olduğunu söylemek mümkün. Buna bir örnek vermek gerekirse, örneğin Avrupa’dan bölgeye giden Yahudiler kendi güvenliklerini sağlayabilmek için bir askeri birlik oluşturmak mecburiyetinde kalıyorlarken, Arapların bölgede halihazırda at sırtında savaşan kabileler şeklinde yüzlerce yıldır yaşadıkları biliniyor.
Filistin işgal altında diyerek aslında biz Osmanlı’nın Kudüs Sancağının peşindeyiz” diye düşünen İslamcı arkadaşlar varsa en son Büyük Osmanlı hayalleri kurduğumuzda geldiğimiz noktayı tekrar hatırlatmak isterim.
Buna paralel olarak, 1948 Yahudi devletini kuran lider kadronun Avrupalı ve şehirli olması nedeniyle örgütlenme biçimi de Batılı tipte olmuştur. Ancak Arapların böyle bir model önlerinde mevcut değildir. Bildiğimiz üzere, bölgedeki diğer devletlerin ulus devletleşme süreçlerinde de doğrudan Batı Avrupa ülkelerinin müdahalesi söz konusudur. Benzer şekilde, sömürgeci yönetim bölgeden çekilirken, Filistinli Arapların bir adım atmak konusunda İngilizleri beklediğini söylemek yanlış olmaz.
Hem Yahudilere hem Araplara devlet kurma müsaadesi verildiği halde, Araplar İngilizleri beklerken, Yahudiler kendi devletlerini oluşturmuş ve ilan etmişlerdir. Bu tam tersi olmuş olsaydı muhtemelen bugün Nekbe (felaket, katastrofi) diyerek ağlayan Filistinliler Yahudileri bölgeden kovmuş olacaklardı. Burada Yahudiler yendikleri ve kendi ulus devletlerini kurdukları için suçlanamazlar herhalde. Günümüzde Arap yönetimlerinin iplerinin kimlerin elinde olduğunu burada yazmama bilmem gerek var mı?
NEO-OSMANLILAR
Gelelim Türkler açısından işgal durumuna. Burada “Filistin işgal altında diyerek aslında biz Osmanlı’nın Kudüs Sancağının peşindeyiz” diye düşünen İslamcı arkadaşlar varsa en son Büyük Osmanlı hayalleri kurduğumuzda geldiğimiz noktayı tekrar hatırlatmak isterim. Büyük ülkelerin dış politikası böylesi hayallerle kurgulanmaz. Nitekim kendi tarihimizden de bildiğimiz üzere, Yunanistan da yine bu türlü hayalî fikirlerin peşinden Anadolu topraklarına gelmiş ve büyük bir hezimete uğramıştır.
Öte yandan, Arapların hayal ettikleri gibi bir Büyük Filistin kurulabilse Yahudilere yeni bir soykırım uygulanacağı kesindir. Böyle bir siyasî ve toplumsal avantajı elde edecek Filistinlilerin, Türkleri bölgeye hami olarak çağıracakları sanrısına bu arkadaşların nereden kapıldığını merak ediyorum.
SON SÖZ SOLCULAR İÇİN
Son söz, Cenevre Konvansiyonunun 42. Maddesinde işgalin tanımı açıktır. Bir bölge gerçekten düşman bir ordunun yönetimi altındaysa işgal edilmiş sayılır. Filistin’de böyle bir şey söz konusu değil. Birincisi 1948’de Yahudiler İsrail’i kurduğunda bölgede mevcut ve muktedir bir Filistin devleti yoktu. Bu mantıkla İsrail hangi ülkeyi işgal etmiştir? İkincisi, düşman bir ordu yönetimi söz konusu değildir. İsrail, modern, liberal, Batılı ve kusurları olsa da bir demokratik rejimdir.
Bizim sol cenahtan entelektüellerimizin Avrupa’dan kopyalayarak “işgalci İsrail” sözlerini benimsemesi komiktir. Çünkü Avrupa’da “işgalci İsrail” diyen bazı sivil toplum kuruluşları ve bunların temsilcileri kavramı bilmediklerinden değil, dümdüz Yahudi düşmanı oldukları için bu ifadeleri kullanıyorlar. Bunun arkasında yüzlerce yıllık Yahudi nefreti yatıyor. Fakat bundan ötesi de var.
Bugün bölgeden Yahudiler tamamen tasfiye olsa, bütün bölge yönetimi Araplara kalsa, iktidarın kendi ellerinde olacağını biliyorlar. Yani adamlar Arapları değil esasen kendilerini destekliyorlar. O yüzden BBC en içten duygularıyla “işgalci İsrail” yazabilir ama size ne oluyor? Hem Batı emperyalizmi deyip hem de Batının sloganlarını papağan gibi tekrar etmek Ahmet Kaya’nın dediği gibi “nereden baksan tutarsızlık”. Her yol Roma’ya, her yol Batı emperyalizmine çıkıyor. Ben söylemiş olayım da sonra “Anlatmadın” demeyin.