Velayet-i Fakih veya Rehberlik makamı İran’ın 1979 İslam Devrimi sonrasındaki en temel ve en üst anayasal yönetim merciidir, ayrıca Şii mezhebinin yönetim biçimi teorilerinden biridir.
İran’da yüz günü aşkın bir süredir son yılların en önemli, süreklilik arz eden ve kararlı özgürlük ayaklanmalarından en büyüğünü yaşanıyor. 500’ü aşkın kişinin hayatını yitirdiği bu eylemlerde onlarca idam cezası kararı çıktı ve yüzlerce kişi hala idam cezası alma gölgesi altında akıbetini bekliyor. Daha önceki pek çok yayınımda ve kaleme aldığım yazılarda eylemlerin niteliği ve seyrine dair değerlendirmelerde bulundum, yani bu yazımda eylem analizi yapmayacağım.
İran’daki eylemler bize pek çok şeyi gösterdi; bunlardan en önemlisi Türkiye’de basının ve medya profesyonellerinin dahi İran’a dair neredeyse hiçbir şey bilmediğinin ortaya çıkmasıydı. AKP’nin basını ele geçirmesiyle birlikte liyakatin ve uzmanlığın darmadağın edilmesinin, ahbap çavuş ilişkileriyle kifayetsiz muhterislerin medyada köşe başlarını tutmalarının, tek kelime Farsça bilmeyen yandaşların medya kuruluşları tarafından ballı maaşlarla Tahran temsilcisi olarak atanmalarının, bölgeyi tanımayan ve halklarının dilini bile bilmeyenlerin Ortadoğu haberlerinin başına yönetici olarak atanmaları gibi durumların halkın haber alma hakkı bağlamında ne kadar derin problemlere sebep olduğunu işte böylesi bölgesel kriz anlarında çok daha iyi anlıyoruz. Çünkü uzmanlık hayatidir.
Bunun en çarpıcı örneği “İran’da Ahlak Polisi Lağvedildi!” ve “İran Meclisi 15000 Protestocunun İdamını Onayladı!” haberleriydi. Oysaki Ahlak Polisi lağvedilmemişti, onun sokaktaki kolu olan Gaşt-e Erşad (İrşad Devriyesi) kaldırılmıştı. Öte taraftan İran meclisinin 15000 kişinin idamını onaylama yetkisi de zaten yoktu ve bu sayıda alınan idam kararı da bulunmuyordu.
Türkiye’de istisnasız tüm haber merkezleri gerçek olmayan ve bilgi eksikliği taşıyan bu haberleri teyit etmeden aynen verdiler çünkü o haber merkezlerinde muhabirinden editörüne, yazı işleri müdüründen genel yayın yönetmenine kadar hiç kimse ne Farsça biliyordu ne de İran’ın kurumlarının, bu kurumlarının yapısının ve yönetimsel yetki sınırlarına dair fikir sahibiydi. Çünkü çok uzun yıllardır uzmanlık olgusu çöpe atılmıştı ve her konuda sadece belirli kişiler “yorumcu” olarak köşe başlarını tutmuştu.
İşte tam bu noktada olayların aslına dair bana onlarca, hatta yüzlerce soru gelirken artık Türkiye kamuoyu için İran’ın farklı makam ve kurumlarını daha anlaşılır hale getirmem ve anlatmam gerektiğini düşündüm çünkü 560 kilometrelik bir kara sınırının olduğu bir komşuda olan her şey Türkiye kamuoyunu yakından ilgilendiriyor ve olanları anlamlandırmak için önce tanımak ve bilgi sahibi olmak gerekiyor.
Seriye başlamak için bana en iyi fikri yine İran sokaklarında slogan atan protestocular verdi:
“Hameneyi’ye ölüm!”, “Hameneyi katildir, velayeti batıldır!”, “Bu yıl kan yılı, Seyyid Ali (Hameneyi) devrilecek!”, “Diktatöre ölüm!”, “Velayet-i Fakih’e ölüm!”, “Zalime ölüm, ister Şah olsun ister Rehber!”, “Utancımız ahmak rehberimizdir!”, “Velayet-i Fakih istemiyoruz!”, “Zalim Hameneyi, seni toprağın altına çekeceğiz!”, “Hameneyi, bu son mesaj, devrileceksin!”
Pekiyi; İran sokaklarındaki bu sloganların muhatabı olan “Rehber” veya “Velayet-i Fakih” makamı nedir, kimdir, neden böylesi yıkıcı sloganların hedefi oluyor?
Velayet-i Fakih veya Rehberlik makamı İran’ın 1979 İslam Devrimi sonrasındaki en temel ve en üst anayasal yönetim merciidir, ayrıca Şii mezhebinin yönetim biçimi teorilerinden biridir. Bu teorinin ne denli meşru olduğuna, ilk kez ne zaman ve kimin tarafından ortaya atıldığına yönelik Şii mezhebi içinde pek çok dini ve siyasi tartışma var. Bu tartışmalar yazımızın konusu değil. Yalnızca şunu söylemekle yetineyim; eski Şii âlimleri tarafından ortaya atılan Velayet-i Fakih teorisinde bu makamın sadece dini ve mezhebi olarak “sembolik” bir yeri olabileceği açıklanıyordu. Ancak İran İslam Devrimi Önderi İmam Humeyni’nin kitap olarak yazdığı ve değiştirdiği Velayet-i Fakih teorisinde bu makam her şeyin üstünde olan, dini ve siyasi olarak “mutlak” yönetim gücünü elinde tutan diktatör bir olgu haline getirildi.
İran’da Yürütme Erki’nin başı yetki kullanımı bağlamında kimdir, görünürde de olsa halk tarafından “yasal dönemler içinde seçilen” bir cumhurbaşkanı mı, yoksa Uzmanlar Meclisi tarafından “ömür boyu atanan” bir Rehber mi?
İran rejiminin İslam Devrimi’nden sonra yapılan referandumla anayasal teminat altına da aldığı bu olgunun hükmüne göre, Şiilerin 12. İmamı Mehdi’nin zuhur etmediği süre içerisinde İslam Peygamberi’nin ve Mehdi’nin “sorgulanamaz, mutlak temsilcisi” ve “Allah’ın yeryüzündeki meşru siyasi temsilcisi” olarak tüm dünya Müslümanlarının her nevi yönetim yetkisi
Veli-i Fakih’in sorumluluğundadır. Bu kurumun ismi dini rehberlik olsa da aslında İran’daki her konuda ilk ve son sözü söyleyen kişidir ve seçilmiş cumhurbaşkanının üstünde tek karar merciidir.
Bu durum 1979 İslam Devrimi sonrasında İran’da kurulan sistemde Yürütme Erki bağlamındaki en büyük anayasal yönetim yetkisi kullanma paradoksudur ve her zaman cumhurbaşkanları ile rehberleri karşı karşıya getirmiştir. Bu gün Velayet-i Fakih koltuğunda oturan Ayetullah Hameneyi, kendisi de cumhurbaşkanı olduğunda dönemin Rehber’i İmam Humeyni’yle pek çok kez karşı karşıya gelmişti ve her seferinde geri adım atmak zorunda kalmıştı.
Buradaki temel soru şudur; İran’da Yürütme Erki’nin başı yetki kullanımı bağlamında kimdir, görünürde de olsa halk tarafından “yasal dönemler içinde seçilen” bir cumhurbaşkanı mı, yoksa Uzmanlar Meclisi tarafından “ömür boyu atanan” bir Rehber mi? İşte bu sorunun cevabından dolayı İran cumhurbaşkanları görevleri boyunca tıpkı bir muhalefet lideri gibi sitemli demeçler vermişlerdir çünkü alanlarına Rehber’in mutlak ve sorgulanamaz müdahaleleri var. Aynı yetki karmaşası İran Meclis Başkanı ve Yargı Erki Başkanı için de geçerlidir.
Kafanız mı karıştı? O halde gelin birlikte Veli-i Fakih’in (Rehberliğin) bazı anayasal görevlerine kısaca bakalım, böylelikle konu daha anlaşılır bir hale gelecektir:
- İran’ın iç ve dış siyasetini belirlemek
- Siyasi işleyişi denetlemek
- Referandum emri vermek
- Tüm silahlı kuvvetlerin başkomutanı olmak
- Savaş ve barış ilan etmek
- İran Yargı Erki Başkanını atamak ve azletmek, Devrim Muhafızları ve İran Ordusu Komutanlarını atamak ve azletmek, Genelkurmay Başkanını atamak ve azletmek, üst düzey askeri ve güvenlik komutanlarını atamak ve azletmek, İran Devlet Radyo ve Televizyonu Başkanını atamak ve azletmek, Koruyucular Konseyi’nin 6 Ayetullah üyesini atamak ve azletmek
- Cumhurbaşkanını seçildikten sonra onaylamak ve uygun gördüğünde azletmek
- Genel af ilan etmek
- Yasama, Yürütme ve Yargı arasındaki ilişkileri düzenlemek
Böylesi geniş bir yetki skalasına sahip olan birinin diktatöre dönüşmesi kadar olağan bir şey daha olamaz. Tüm yönetimi elinde tutan bir Rehber de şüphesiz tüm olumsuzlukların ana sebebidir. Dolayısıyla da sokaklardaki muhalif damarın öfke ve nefretine en çok onun mazhar olması da kaçınılmazdır.
İran Rehberi kendisini denetlemek ve gerektiğinde azletmekle görevli olan Uzmanlar Meclisi’nin üyelerini hem direkt hem de dolaylı olarak kendisi seçiyor. Yani mutlak diktatörlüğüne “anayasal kılıf” uyduruyor.
Pekiyi; Velayet-i Fakih veya Rehberlik makamını denetleyen ve gerektiğinde Rehber’i azledebilecek bir mekanizma yok mu? Sözde var. İşleyişi anlattığımda hakikaten sözde olduğuna kanaat getireceksiniz. Anayasal olarak İran Rehberini denetlemek, gerektiğinde azletmek ve yenisini seçmek görevi Uzmanlar Meclisi’ne aittir. “Kitabına göre” bakıldığında Uzmanlar Konseyi’nin tamamının molla olması gereken üyeleri sekiz yıllık dönemlerle halk tarafından seçilir. Ancak bu kişilerin seçime katılabilmeleri için önce Koruyucular Konseyi tarafından onaylanmaları gerekiyor.
İran’daki her seviyede seçimlerin tüm denetimi 16 maddelik bir kanunun tanıdığı geniş yetkilerle Koruyucular Konseyi’ne verilmiştir. Koruyucular Konseyi, İran devletinin en önemli anayasal kurumlarından biridir. Meclis’te çıkan tüm kanunlar Koruyucular Konseyi’nin dini ve hukuki denetiminden geçmeden yürürlüğe giremez ve Konsey’in kanunları onaylaması gerekir.
Öte taraftan seçimlerde aday olan her kişinin seçilme şartlarına sahip olduğu (Salahiyet) Koruyucular Konseyi tarafından onaylanmalıdır. Konsey tarafından reddedilen hiç kimse seçimlere katılamaz. Koruyucular Konseyi veya Anayasayı Koruma Konseyi 12 üyeden oluşur. Bu üyelerden 6’sı fakihlerden (Ayetullah) oluşur ve direkt olarak Dini Rehber Ayetullah Hameneyi tarafından atanır. Diğer 6 üye ise hukukçulardan oluşur ve Yargı Erki Başkanı’nın önerdiği isimler arasından Meclis tarafından seçilir.
Burada “Dini Rehber Meclis tarafından seçilen Koruyucular Konseyi üyelerine müdahale etmiyor” savı öne sürülebilir. Ancak dikkat edilmesi gereken konu şudur: Meclis’teki milletvekilleri seçilmeden önce salahiyetleri (seçilme yeterlilikleri) Koruyucular Konseyi tarafından onaylanmış kişilerden oluşuyor ve hepsi Rehberliğe bağlılığı onaylanmış kişilerdir. Ayrıca Koruyucular Konseyi’nin hukukçu üyelerini de Rehberin direkt olarak atadığı Yargı Erki Başkanı Meclis’e öneriyor. Böylelikle Koruyucular Konseyi’nin 6 dini üyesi direkt olarak, 6 hukukçu üyesi de dolaylı olarak Rehber tarafından atanmış oluyor.
Biraz karmaşık geldiğinin farkındayım ancak bu ucube sistemin özeti şudur; İran Rehberi kendisini denetlemek ve gerektiğinde azletmekle görevli olan Uzmanlar Meclisi’nin üyelerini hem direkt hem de dolaylı olarak kendisi seçiyor. Yani mutlak diktatörlüğüne “anayasal kılıf” uyduruyor. Rehberlik sitemine ve Hameneyi’nin şahsına dair yazacak çok şey var ancak şimdilik noktalıyorum. İran sokaklarındaki muhalif damarın neden Veli-i Fakih olan Rehber Ayetullah Hameneyi’yi hedef aldığı ortada çünkü onun koltuğu devrilmeden bu ucube zulüm düzeni sona eremez…