Rana “Eğer bir işi ilk kez yapmak için kolları sıvadıysanız, bunun önündeki engellere ilk çarpanlardan biri olmayı da göze alıyorsunuz demektir” diyor. 2021’de ilk ilaç adayının Faz 1 çalışmaları iki merkezde başladı ve hâlen devam ediyor. Bundan sonra Faz 2 yapılacak.  “Karşımıza çıkan engeller bize daha yükseğe sıçramayı öğretir“ Rana Sanyal ile kardeşi Sena Nomak, eğer, üretim alanı ve laboratuvarlarının girişinde yazan bu prensiplerine sıkı sıkıya bağlı olmasalardı şimdiye kadar çoktan Türkiye’nin ilk ilaç molekülünü üretme hayallerinden vazgeçerlerdi. Tersine, engelle karşılaşınca bir adım geriye gidip daha yükseğe sıçradılar; yetinmediler, ekosistemi de sıçrattılar ve onların büyük zorluklar yaşayarak açtıkları yolda şimdi birçok girişimci güvenle geleceğe yürüyor. Rana Sanyal’ı ben Boğaziçi Üniversitesi Kimya Bölümünde öğretim üyesi iken tanıdım. Niçin kimya diye sorduğumda İzmir’in meşhur okulu Bornova Anadolu Lisesindeki efsane kimya öğretmeni Aynur Ertörer’in tahtada ter döktüren sözlü sınavlarına çok çalışarak hazırlanmak zorunda kaldığını, çalıştıkça kimyayı daha çok sevdiğini, daha çok çalıştığını, daha çok sevdiğini ve sonuçta Boğaziçi Üniversitesi Kimya mühendisliği bölümüne girdiğini anlatmıştı. Üniversiteden sonra Boston Üniversitesinde yeni maddeler sentezleme üzerine organik kimya doktorasını tamamlamış. Doktorayı takiben uzun süre Kaliforniya’da Amgen firmasında ilaç kimyageri olarak sentezlenen bir maddenin ilaca dönüştürülmesi üzerinde çalışmış. Yakınlarını kanserden kaybetmesinin yanında, kemoterapinin ağır ve bir türlü önlenemeyen yan etkileri gibi, kanser konusunda saptadığı çözümsüzlükler nedeniyle kansere yönelik ilaç geliştirme her zaman önceliği olmuş. Yeni ilaçların Türkiye’de de keşfedilebileceğini de göstermek iddiasıyla 2004 yılında Boğaziçi Üniversitesine akademisyen olarak dönmüş ve ABD’de içinde bulunduğu endüstriyel ARGE ortamını üniversitede gerçekleştirmek için yoğun çalışmalara başlamış. O ve çalışma arkadaşlarının çabaları, üniversite yönetimlerinin, devlet kurumlarının, bilimseverlerin katkılarıyla şu anda üniversitesinde ilgili altyapılar, laboratuvarlar tamamlanmış durumda. Müdürlüğünü yürüttüğü, önceki yazılarımızda yer verdiğimiz bir derin teknoloji üssü olarak tasarlanan Boğaziçi Kandilli Health pek çok araştırmaya ve sentezlenen bir kimyasal maddeyi insana ilaç olarak ulaştırabilmeye olanak sağlayacak altyapıya sahip. Sena’nın öyküsü daha farklı, İTÜ Yüksek Denizcilik Okulu’nu bitirdikten sonra uzak yol gemilerinde çeşitli görevlerde bulunmuş. Sonra bir tersaneye girmiş ve hiç aklında yokken orada 9.5 yıl görev yapmış. O yıllarda çok büyük bir heyecan ve hevesle çalıştığını söylüyor; çünkü savunma sanayi yeni başlayan yerlileşme çabaları içerisinde ve Sena’da ilk askeri gemi projelerine dahil olmuş. Sonrasında tersane sahiplerini bir mühendislik şirketi kurarak pervane üretmeye ikna etmiş ve girişimcilik dünyasına adım atarak bu alanda da başarı göstermiş. Daha farklı neler yapabileceğini düşünürken biliminsanı olan ablası ile kendisinin girişimcilik ve yöneticilik birikimini birleştirmeye karar vermişler ve iki kurucu ortak olarak 2015’te Teknopark İstanbul’da RS Research isimli şirketlerini kurmuşlar. Ana hedefleri de aynı savunma sanayiindeki gibi ilaçtaki aşırı dışa bağımlılığımızı ortadan kaldırmak ve ilk yerli ilacımızı üretmek olmuş.
Bir ilacın molekül olarak keşfinden sonra hastalara ilaç olarak ulaşması için ortalama 10-15 yıl geçiyor, 1.2-1.4 milyar, bazan 2 milyar dolara varan harcama gerekiyor. Üstelik bu süreç sonucunda mutlaka başarılı olunacağının garantisi de yok.
RS RESEARCH RS Research, hedefli kemoterapiyi mümkün kılan akıllı nanoilaç adayları geliştiren bir biyoteknoloji girişimi. Ana fikir çok akıllıca. Bir taşıyıcı platform teknolojisi sayesinde ilaç molekülü sadece kanser hücresine giriyor ve onu yok ediyor, vücuttaki diğer hücrelere alınamadığı için zarar da vermiyor. Böylece hem ilaç doğrudan kanserli hücreye etki etmiş oluyor; hem de diğer dokular korunduğu için kemoterapinin yan etkileri ortaya çıkmıyor. Şu anda şirketin portföyünde, patentli ilaç taşıyıcı platform teknolojisiyle tasarladığı farklı kanser türlerini hedefleyebilen beş ilaç adayı bulunuyor. Geliştirdikleri teknoloji ile öncelikle sektörde faaliyet gösteren yerli ilaç şirketlerinden biriyle ortak projeye imza atmak istemişler ancak maalesef ilaç sektöründen görüştükleri firmalar bu teklife sıcak bakmamış. Neyse ki imdatlarına o sırada kurulan risk sermayesi fonları yetişmiş ve ekibi büyüterek çalışmalarını ilerletme şansı bulmuşlar.  2017 yılında ilk çekirdek yatırımı aldıktan sonra işleri biraz kolaylaşmış. İlerleyen zamanda kamu desteği sağlamaları da yararlı olmuş. Çünkü özellikle yabancı yatırımcılar ülke kamu kurumlarının önemsemediği biyoteknoloji gibi zor bir alandaki girişimleri doğal olarak pek hevesle desteklemiyorlar. Bugün ise 20 kişilik bir ekipleri ve klinik araştırma için gerekli üretimlerini kendileri yapabildikleri, sertifikalı bir tesisleri var ve büyümeye devam ediyorlar. Türkiye’de daha önce geliştirilen yeni bir ilaç molekülümüz yok. RS Research ilk olmanın dezavantajlarını ne yazık ki yaşıyor. Örneğin daha önce Türkiye’de bir ilaç adayının insan için geliştirilme aşamaları hiç yapılmamış. Bu süreçte atılacak adımları ekosistem de RS Research ile birlikte öğreniyor. Rana “Eğer bir işi ilk kez yapmak için kolları sıvadıysanız, bunun önündeki engellere ilk çarpanlardan biri olmayı da göze alıyorsunuz demektir” diyor. 2021’de ilk ilaç adayının Faz 1 çalışmaları iki merkezde başladı ve hâlen devam ediyor. Bundan sonra Faz 2 yapılacak. Bu da oldukça uzun soluklu ve maliyetli bir süreç. Bir ilacın molekül olarak keşfinden sonra hastalara ilaç olarak ulaşması için ortalama 10-15 yıl geçiyor, 1.2-1.4 milyar, bazan 2 milyar dolara varan harcama gerekiyor. Üstelik bu süreç sonucunda mutlaka başarılı olunacağının garantisi de yok. Çünkü hayvanlarda etkili olan veya yan tesir yapmayan bir ilaç insan vücudunda farklı etkiler doğurabiliyor. Yine de hayvan deneyleri; özellikle kanser ilaçlarında standart iyi oturtulduğu için değerli. Büyük uluslararası ilaç şirketleri artık pek molekül geliştirmekle uğraşmıyorlar, bunu startuplar gerçekleştiriyor. Aynı mRNA aşısında olduğu gibi startup firma aşıyı, ilacı geliştiriyor; ayrı uzmanlık, lojistik gerektiren kitlesel üretim, dağıtımı bir ilaç şirketi yapıyor. Özellikle yenilikçi biyoteknolojik ilaçlar bu zincirle piyasaya çıkıyor, bizlere ulaşıyor. İyi yetişmiş genç insan kaynağımızı, temel bilim çalışmalarını destekleyerek bu alanda harikalar, hatta mucizeler yaratabilir, ihracatımızı net döviz kazandırır hâle getirebiliriz. RS Research ekosistemin büyümesi ve başarı hikayelerinin artması amacıyla ulusal ve uluslararası etkinliklere de vakit ayırıyor. 2020 yılında Hello Tomorrow Türkiye’den büyük ödül kazanan şirket, aynı zamanda uluslararası jüri tarafından Hello Tomorrow Küresel Zirvesi’nde kendi kategorisinde finalist seçildi. Prof. Dr. Rana Sanyal Cartier Women’s Initiative programı tarafından dünya çapında 2021 yılının Bilim ve Teknoloji Öncüleri olarak seçilen üç girişimciden biri olarak göğsümüzü kabarttı. Bu platform ile Fransa’dan Dubai’ye pek çok etkinlikte görev alarak araştırmacılara ilham veriyor. Şirketin “Kırılabilir Polimer İlaç Konjugatları” buluşu Teknofest kapsamında düzenlenen 2022 İSİF Uluslararası Buluş Fuarı’nda Grand Prix adlı büyük ödülü aldıktan sonra Almanya’da düzenlenen IENA 2022’de de Gümüş Madalya kazandı. RS Research kurucuları Rana ve Sena, tüm ekip arkadaşlarıyla birlikte “milli teknoloji” ve “yerli üretim” ile uluslararası başarı hikayeleri yazmaya devam etmenin ekosistem için çok önemli olduğuna inanıyor. Rana Sanyal ve Sena Nomak’ın yıllardır her türlü engele rağmen sabır ve ısrarla sürdürdükleri çalışmalarının, emeklerinin bizzat şahidiyim. Onlar gibi ben de bu yazıda yaşadıkları zorlukları anlatarak geleceği gölgelemek istemedim. Geçmiş geçmiştir ve geçirilmiştir. Şimdi geçmişe takılma zamanı değil, gerekli dersleri çıkarıp geleceği inşa zamanı. Depremin yarattığı ve yaratacağı devasa sorunları durmadan yakınarak değil; ancak bize yüksek katma değerli ürünler verecek biyoteknoloji gibi alanlarda derinleşerek aşabiliriz. Unutmayalım “KARŞIMIZA ÇIKAN ENGELLER BİZE DAHA YÜKSEĞE SIÇRAMAYI ÖĞRETİR”