Umarım CHP ve İmamoğlu muhafazakar camiayı temsil etmeyen isimlere paye vermeden önce doğrudan seçmenlere seslenir. Bunu yaparken kendi tabanı da ihmal etmez. Bu kriz kendilerine koşulsuz destek verilmediğini göstermiş oldu.
Ekrem İmamoğlu'nun Ramazan Bayramı’nda Doğu Karadeniz'e yaptığı ziyaret kamuoyunda çok tartışıldı. İmamoğlu hem 2019 yerel seçim kampanyası sürecinde hem de belediye başkanı seçildikten sonra yurt içinde seyahatlere çıkmıştı. Fakat önceki seyahatlerinden farklı olarak bu sefer gittiği yerlerde miting yapması, CHP ve İYİ Parti örgütleri tarafından ağırlanması ve çok sayıda gazeteci ve basın mensubu tarafından takip edilmesi sebebiyle bu gezi farklı bir siyasi havaya büründü. Sadece ortaya çıkan fotoğraf krizi nedeniyle değil, İmamoğlu'nun bundan sonraki dönemde takip edeceği siyasi çizgi ve stratejiyi göstermesi açısından da Karadeniz gezisini önemli buldum.
İMAMOĞLU SAHAYA İNDİ
Doğu Karadeniz'e yapılan bu gezi İmamoğlu'nun adaylık mücadelesi için sahaya inmesi olarak okunmalı. Özellikle Gültekin Uysal'ın tweetinden beri Altılı Masa içinde zaman zaman açığa çıkan hummalı bir adaylık mücadelesi devam ediyor. Kılıçdaroğlu'nun birkaç hafta önce grup toplantısında yaptığı sert konuşma, DEVA Partisi’nin seçimlere ayrı katılma kararı açıklaması ve Ümit Özdağ'ın Mansur Yavaş'ı işaret etmesi güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş konusunda uzlaşı sağlayan altı muhalefet partisinin önümüzdeki dönemde ortak aday konusunda sert bir pazarlığa gireceğini gösteriyor. Bu gezi vesilesiyle İmamoğlu da Altılı Masa'ya aday gösterilirse seçimi kazanabileceği mesajı vermeye çalıştı.
Birçok muhalif seçmen nezdinde aslında İmamoğlu en güçlü aday. Fakat önünde ciddi engeller var. Ayrıca anketlerde Yavaş, İmamoğlu’nun önünde görünüyor.
Fotoğraf krizi çıkana kadar gezinin İmamoğlu açısından başarılı geçtiğini düşünüyordum. Erdoğan'ın memleketi Rize'de fazla bir kalabalık toplayamadı ama herhangi bir provokasyonla karşılaşmadı. Artvin ve Trabzon'da coşkulu kalabalıklara konuştu. Gezi boyunca aday olması durumunda ne tip bir söylem takip edeceğinin mesajını verdi. Artvin'de iktidarı çok sert bir tondan eleştirirken, Rize'de Erdoğan'ın hatalarının yarattığı sıkıntılara değindi. Aynı gezide hem merkez hem de merkezin sağındaki ve solundaki seçmenlere ve hatta AKP'li muhafazakarlara bile hitap edebilecek farklı konuşmalar yaptı. İlk defa çok güçlü bir şekilde Altılı Masa'ya olan desteğini belirtirken, aday olduğunda bu yapıyı bozmayacağının da güvencesini vermeye çalıştı.
Birçok muhalif seçmen nezdinde aslında İmamoğlu en güçlü aday. Fakat İmamoğlu'nun Altılı Masa tarafından aday gösterilmesinin önünde ciddi engeller var. Sahip olduğu oy potansiyeli ve özellikle çok farklı seçmen gruplarına seslenebilmesi nedeniyle İmamoğlu'nun aday olması Altılı Masa üyesi birçok siyasi partinin önünü kesebilir. Ankara siyasetinden gelmemesi nedeniyle İmamoğlu'nun aday olması İstanbul kökenli yeni kadroların öne çıkması ve dolayısıyla CHP vitrinindeki birçok siyasetçinin geri plana düşmesine yol açabilir Ayrıca İmamoğlu anketlerde Kılıçdaroğlu ve Akşener karşısında hayli avantajlı görülmesine karşın, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın gerisinde gözüküyor. O farkı belki kampanya performansı ile kapatabilir fakat anketlerin temel kriter olması durumunda siyasi demeç vermeyen, hiçbir grubu karşısına almayan Mansur Yavaş'ın öne çıkma ihtimali de oldukça yüksek.
O fotoğraf ve sonrasında başlayan tartışmalar belki de siyasete girdiği günden beri İmamoğlu'nun karşılaştığı en büyük siyasi kriz haline geldi.
Belediye başkanlarının şu süreçte yerelde sundukları hizmetler üzerinden adlarını duyurmasının daha sağlıklı olduğunu düşünen bazı yorumcular var. Fakat İstanbul'u yönetmiş bir isim olarak Erdoğan, İBB kaynaklarına dayanarak bir siyasetçinin ne kadar hızlı yükselebileceğinin farkında. Dolayısıyla, seçildiği günden beri İmamoğlu'nun uygulamaya koymak istediği projeler iktidar bloğu tarafından engelleniyor ve belediyenin finansman kaynakları kesilmeye çalışılıyor. Özellikle enflasyonun hızlı arttığı şu dönemde iktidar bloğunun attığı hamleler İBB'yi finansal açıdan köşeye sıkıştırmış durumda. Bir de bunun üstüne koltuğa oturduktan bir sene geçmeden başlayan pandemi eklenirse, İmamoğlu'nun kendini göstermek için ne kadar kısıtlı imkanları olduğu görülecektir.
Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı adaylık şansını devam ettirebilmek için İmamoğlu'nun sahaya çıkması gerekiyordu. Bu açıdan doğru bir karar verdiğini düşünüyorum. Bayram ziyareti vesilesiyle memleketi Trabzon'a gitmesi, bu gezinin aynı zamanda Trabzonspor'un şampiyonluk kutlamalarına denk gelmesi de güzel bir fırsat yarattı. Fakat Nagehan Alçı ve Ertuğrul Özkök gibi isimlerin geziye katılması ve İmamoğlu ile birlikte aynı fotoğraf karesi içinde yer almaları sonrası başlayan tartışmalar belki de siyasete girdiği günden beri İmamoğlu'nun karşılaştığı en büyük siyasi kriz haline geldi.
FOTOĞRAF KRİZİNİ BÜYÜTEN FAKTÖRLER
Fotoğraf krizinin bu kadar hızlı şekilde büyümesine üç temel faktör yol açtı. İlk olarak, Alçı ve Özkök gibi isimlerin İmamoğlu'nun gezisine özel davetle katılmaları muhalif seçmenlerin iktidar değişse bile "düzenin" değişmeyeceğine dair endişelerini tetikledi. Bu aslında sadece bu fotoğrafla sınırlı olmayan ve Altılı Masa'nın kurulma şeklinden, Kılıçdaroğlu'nun helalleşme söylemine kadar birçok meselede ortaya çıkan muhalif bir refleks. Kemal Kılıçdaroğlu'nun henüz birkaç ay önce Ahmet Altan'ı kucaklayan fotoğrafı da bu boyutta olmasa bile tepki yarattı. Muhalif seçmenler haklı olarak 20 senedir devam eden AKP iktidarından nemalanan ve özellikle son 10 seneki otoriter politikaların meşrulaştırılmasında payı olan kişilerin Erdoğan sonrasında hesap vermelerini bekliyor. Hesap verme bu isimlerin kimisi için hukuki kanallar yoluyla olacak fakat asıl beklenen mesleki ve ahlaki kriterleri çiğnedikleri için çalıştıkları alanlardan dışlanmaları edilmeleri ve saygınlıklarını yitirmeleri. Bu beklentinin son derece haklı ve gerekli olduğunu düşünüyorum.
Bu aslında sadece bu fotoğrafla sınırlı olmayan ve Altılı Masa'nın kurulma şeklinden, Kılıçdaroğlu'nun helalleşme söylemine kadar birçok meselede ortaya çıkan muhalif bir refleks.
Büyük ihtimalle İmamoğlu, siyasette kazananların yanında olmakla bilinen ve kazanan cepheyi tespit etmek dışında herhangi bir kaygı taşımayan bu isimlerin kendisiyle görülmesi üzerinden kazanacağı mesajını bazı çevrelere vermek istedi. Zaten İmamoğlu'nun şu ana kadarki iletişim stratejisi kendisine hakaret eden kişilerle bile diyalog kapısı zorlayarak onları siyaseten çevirmek ve yanına çekmek üzerine kurulu. Fakat bu strateji seçmen nezdinde çok başarılı olmakla birlikte Nagehan Alçı veya bahsi geçen Abdülkadir Selvi ile Hande Fırat gibi Erdoğan kaybederse bütün imtiyazlarını kaybedecek isimlerde tutmayacaktır.
İmamoğlu'nun iletişim stratejisi kendisine hakaret edenlerle bile diyalog kurarak onları yanına çekmek üzerine kurulu. Bu strateji başarılı olmakla birlikte Nagehan Alçı, Abdülkadir Selvi, Hande Fırat gibi isimlerde tutmayacaktır.
Yukarıda söylediğim nedenlerden dolayı zaman zaman bu tarz fotoğraf karelerinin ortaya çıkması kadar bu tabloya muhalif seçmenlerin tepki göstermesini de normal karşılamak gerekiyor. İşte bu noktada Türkiye'nin en büyük şehrini yöneten muhalif belediye başkanı İmamoğlu'nun yapması gereken kendi tabanıyla diyaloğa girerek, onların kaygılarını anladığını ve hatta paylaştığını ama o fotoğraf karesinin özel bir siyasi mesaj taşımadığını ve genel bir iletişim politikasının bir yansıması olduğunu anlatmaktı. Halbuki İmamoğlu cephesi fotoğrafa gelen tepkiler karşısında muhalif kamuoyunu yumuşatmaya çalışmak yerine, eleştirileri ciddiye almadığını ima eden yorumlarda bulunarak krizi büyüttü. Önce İBB sözcüsü Murat Ongun 200-300 kişinin tartışmalarını önemsemediklerini belirtti; hemen sonrasında İmamoğlu eleştirileri "vız gelir tırıs gider" diye yanıtladı. Muhalif seçmenlere yönelik kullanılan bu umursamaz dil işte fotoğraf krizini körükleyen ve daha da alevlendiren ikinci faktör oldu.
Özellikle CHP tabanını oluşturan seküler orta sınıf seçmenler zaten 20 senelik Erdoğan yönetimi altında iktidar tarafından dışlandılar, defalarca hakarete uğradılar. Öte yandan, destek verdikleri parti seçim kazanabilmek için muhafazakar seçmenlere yöneldiği için bu seküler seçmen grubunun son derece haklı kaygıları, talepleri ve istekleri geri plana atılmış durumda. Enes Kara meselesinde Kılıçdaroğlu'nun bariz sessizliği CHP tabanında yalnız bırakılma hissi uyandırdı. İşte tam da bunun üzerine İmamoğlu'nun seçmenine parmak sallayan ve onları rencide eden açıklaması umutla beklenen Erdoğan sonrası Türkiyesi’nde de bu politikanın değişmeyeceğini düşündürttü ve hatta İmamoğlu’nun tarz olarak Erdoğan'ı andıran bir siyasetçiye dönüşebileceği endişesini yarattı.
Enes Kara meselesinde Kılıçdaroğlu'nun sessizliği CHP tabanında yalnızlık hissi uyandırmıştı. Tam da bunun üzerine İmamoğlu'nun seçmenine parmak sallayan açıklaması onun Erdoğan'ı andıran bir siyasetçiye dönüşebileceği endişesini yarattı.
Gündemde olan üç Cumhurbaşkanı adayı içinde seküler orta sınıflara en çok hitap edebilen ve onlara yönelik siyasi hamleler ve söylemleri en etkili biçimde geliştiren ismin Ekrem İmamoğlu olduğunu düşünüyorum. İmamoğlu belediye başkanı olarak İstanbul'da AKP talanını büyük oranda bitirerek şehir rantından beslenen kadrolara ağır darbe vurdu. Şehrin meydanlarının yenilenmesi, metro ve deniz ulaşımına dayalı toplu taşıma programları, fakir mahallere kreş, kadın istihdamını arttıracak politikalar aracılığıyla İmamoğlu İstanbul'da dönüştürücü, seküler ve sosyal demokrat bir yönetim oturtmaya çalışıyor. Hem de iktidarın tüm engellemelerine rağmen! Fakat fotoğraf karesinin basına düşmesinden sonra ortaya çıkan krizin yönetilememesi ve seçmenle girilen o iki günlük manasız inatlaşma muhalif kamuoyunda farklı bir hava esmesine yol açtı.
İmamoğlu'nu ikinci Erdoğan olarak nitelendiren analizleri temelsiz ve gerçeği yansıtmaktan uzak buluyorum. Fakat fotoğraf krizinde yaşanan gelişmelerin birçok seçmende böyle bir algı yarattığını İmamoğlu cephesinin görmesi ve bu konuyu ciddiye alması gerekiyor. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi o makama oturan kişiye çok büyük bir güç sağlıyor. İşte bu nedenle bazı muhalif çevrelerde çok popüler bir ismin o koltuğa oturmasına yönelik bir direnç var. İmamoğlu'nun hızlı yükselişi, genç ve dinamik profili ve bu tarz çıkışları bu kesimleri korkutuyor.
Krizi büyüten üçüncü faktör ise zaten İmamoğlu'na muhalif bazı ulusalcı, sosyalist ve hatta hükümet trolü grupların sosyal medya üzerinden bu fotoğraf hakkında yaptıkları paylaşımların daha geniş bir seçmen kitlesinde ilk defa karşılık bulması sayesinde oldu. İmamoğlu'nun CHP'li kimliğine rağmen muhafazakar seçmenlere seslenebilmesi o grubu kendi siyasi kariyerlerini devam ettirmek için teminat olarak gören eski AKP'li ve henüz muhalif siyasetçileri kaygılandırıyor. İmamoğlu'nun İstanbul'un muhafazakar mahallelerinde bile tepkiyle karşılaşmaması birçok post-Kemalist entelektüelin CHP ve Kemalizme yönelik basit analizlerini çürütüyor. Öte yandan İmamoğlu aynı anda hem seküler orta sınıfların hem de Türk ve Kürt milliyetçisi seçmenlerin desteğini alabilen veya en azından onlarla konuşabilen belki de tek isim. Dolayısıyla, onun HDP'yi dışlamayan tavrı bazı ulusalcı veya Türkçü çevrelerde kızgınlık yaratıyor. Cumhuriyet tarihinde ilk defa Mansur Yavaş ile birlikte popüler bir ülkücü kökenli adaya sahip olan bu gruplar açısından İmamoğlu'nun yükselişi kıskançlık yaratıyor. Öte yandan, İmamoğlu'nun ılımlı iktisadi söylemi, iş dünyasıyla kavga etmemesi ama buna rağmen sosyal yardım programlarını arttırarak şehri yönetmesi de bazı sosyalistlerin tepkisini çekiyor.
Fotoğraf krizi başladıktan sonra çok farklı siyasi görüşlere sahip ve diğer hiçbir konuda anlaşamayan gruplar aynı anda İmamoğlu’nu eleştirmeye başladılar. Seçmenleriyle arasındaki güven duygusunu sarsan açıklamalarıyla İmamoğlu kendisinden siyasi nedenlerle hiç haz etmeyen bu gruplara siyasi bir koz vermiş oldu.
İMAMOĞLU’NUN ADAYLIK ŞANSI
Muhalefetin elinde Erdoğan'ı sandıkta devirebilecek çok az sayıda aday var. Dolayısıyla her siyasi krizden sonra bu adaylardan birinin üstünü çizme lüksümüz maalesef ki yok. 25 senelik İslamcı hakimiyetinden sonra İstanbul büyükşehir belediyesini CHP’li bir adayın kazanmasının 2002 seçimlerinden beri sandıkta muhalefetin kazandığı en büyük başarı olduğunu düşünüyorum. Bu başarı sayesinde muhalefet İstanbul'da kaynak dağıtımını çok daha adil bir hale getirmeye başladı ve yolsuzluktan beslenen AKP kadrolarını dağıttı.
İmamoğlu'nun özür dilemiş olmasını önemsiyorum. Siyasetçilerin özür diledikleri durumlarla pek karşılaşmıyoruz. Fakat kendisini zor duruma sokan olayların çoğu da aslında iletişim kazalarından doğdu ve yönetilememesi nedeniyle büyüdü.
Şehri başarıyla yönetmeye devam etmesi durumunda İstanbul, Millet ittifakının milyonlarca seçmene iktidarı kazanması durumunda yapabileceklerini anlattığı ışıltılı bir vitrin haline gelecek. Dolayısıyla İmamoğlu'nun bu tarihi misyonun bilincinde olarak atacağı adımlar sadece onun siyasi kariyerini yükseltmekle kalmayacak, aynı zamanda muhalefetin otoriter iktidarı sandık yoluyla sona erdirmesine de olanak sağlayacaktır.
Umarım CHP ve İmamoğlu seçim kazanmak için muhafazakar camiaya yönelik hamle yaparken, o kesimleri temsil etmeyen isimlere paye vermek yerine doğrudan seçmenlere seslenmeye öncelik verirler. Bunu yaparken kendi tabanlarının kaygılarını anlamayı ve onları ikna etmeyi de ihmal etmemeleri lazım. Yaşanan kriz bu seçmen grubunun hiçbir parti ve adaya karşılıksız ve koşulsuz destek vermediğini göstermiş oldu.
İmamoğlu'nun birkaç gün sonra seçmenlerden özür dilemiş olmasını önemsiyorum. Siyasetçilerin seçmenlerine karşı duydukları sorumluluk nedeniyle özür diledikleri durumlarla pek karşılaşmıyoruz. Fakat bu özrün bir anlamı olması için İmamoğlu'nun iletişim kadro ve stratejisini de gözden geçirmesi gerekiyor. Şu ana kadar kendisini zor duruma sokan olayların çoğu aslında iletişim kazalarından doğdu ve bu krizlerin yönetilememesi nedeniyle de hızla büyüdü.
Gerekli dersler çıkarılırsa Doğu Karadeniz gezisinde ortaya çıkan fotoğraf krizi hem CHP hem de Ekrem İmamoğlu açısından faydalı bile olabilir. Fotoğraf krizinin İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanı adaylığını bitirdiğini düşünmüyorum. Fakat onun adaylığının engellemek isteyen siyasi elitlere fırsat vermesinin yanında, belki de ilk defa kendisini destekleyen seçmenlerin aklına şüphe düşürdü. Bu konuda adım atmak da yine İmamoğlu'na düşüyor.