Aydın kavramının gerçek yankısı, toplumuna aşk ve bilgiyi geri getirip, neslini büyük Prometheus mucizesini gerçekleştirecek, mucizevi bir aşkın ideal felsefe olarak yorumlanabilir. Kuşaktan kuşağa aktarılan masallar, kültürel miras gibi hem mimariyi hem de kentin hafızasını biçimlendiren tarih ve zaman algısı, inanışlar ve ritüeller geleceğin karanlık yüzüne dönmemek için yankıdır. İnanışlar ve ritüeller, örneğin; Hıdırellez inanışı, köklü bir geleneğe sahiptir. Hıdırellez 5-6 Mayıs tarihlerinde kutlanıyor. Anadolu, Orta Doğu, Irak, Suriye, Kırım, Azerbaycan ile Balkan ülkelerinde, Hızır günü olarak adlandırılan Hıdırellez günü, dünyada Hızır ile denizlerin egemeni olduğuna inanılan İlyas'ın yeryüzünde buluştukları gün olarak kutlanıyor. Türkiye'de Hıdırellez, 5 Mayıs'ı 6 Mayıs'a bağlayan gece kutlanır. Bu tarihler, aynı zamanda Hıristiyanlar tarafından baharın ve doğanın uyanmasının ilk günü olarak kabul ediliyor. 1990’lardan sonraki manzarayı, çizgi roman üzerinden açımlamaya ve seküler toplum meselesinin ülkeler açısından neden önemli olduğundan bahsedeceğim. Sol ideoloji gittikçe parçalanıyordu. İran Devrimi ve sonrasında ise başka bir çizgiye doğru ilerleniyordu. Humeyni, İran topraklarına ayak bastığında yıkılan Şah rejiminin yerine kurulacak yönetimin niteliğinin ne olacağı henüz belirli değildi. İran'da daha genç olan kuşak ise, demokrasi ya da liberal meşrutiyet kavramından vazgeçip, Üçüncü Dünya'da rağbet görmesi itibarıyla sınıfsal devrim, anti-emperyalizm ve silahlı mücadele gibi daha radikal kavramlara yüzünü dönmeye başlamıştı. Kimlik siyasetinin ve ayrışmalarının sonucu olarak, 1990’lardan sonraki manzara şunu gösteriyordu: Humeyni'nin yönetimi altında Marksistlerin siyaset sahnesinden tamamen silinmesini, solcuların, Siyasal İslamcı zihniyetin kendilerine karşı arz ettiği "tehlikeyi" fark edememesine bağlayan uzmanların olduğunu da vurgulamak gerekiyor. Aydın kavramının gerçek yankısı, toplumuna aşk ve bilgiyi geri getirip, neslini büyük Prometheus mucizesini gerçekleştirecek, mucizevi bir aşkın ideal felsefe olarak yorumlanabilir. Prometheus, Yunan mitolojisinde Zeus ve diğer Tanrılar Olimpos dağındaki konaklarında  uyurken kutsal ateşi  gizlice onlardan çalıp insanlığa getiren Tanrı olarak kabul görüyor. Sonrasında ise işlediği bu günah neticesinde, tanrıların gazabına uğrar. İnsani uygarlığın sembolü olarak göklere çıkarılır. Bu mucizevi aşkın felsefeyi yerine getirecek olan, aydınlardır. Marjane Satrapi’nin, “Persepolis” adlı eseri işte bu geçişleri, dönemi, çizgi roman şeklinde, bir kız çocuğunun hayallerinden, deneyimlerinden, ideallerinden aktarır. Bu eser, sadece İran ve İslamcı radikalizm eleştirisi değildir: Çocukluğun saf ve deneyimsiz yaşama olan inancı, ergenliğin isyankarlığı, Satrapi’nin kişisel ve elbette İran tarihine eşlik eden gözlem alanını, Doğu-Batı karşıtlığı olarak okumamak lazım. Kitap boyunca, yasaklar, kısıtlamalar betimlenirken «yaşamak, yine de güzel» diyen umutlu bir ses de var. Peki, Hıdırellez’in hikayedeki yeri nedir? Dualar, inanışlar ve ritüeller insanlığın aydınlık yankısıdır. İşte o yıllardan, 1990’lardan günümüze kadar olan yolculukta, ideologlar yanlış bilinçle hareket ettiler. Kültür tezi ortaya atıldı, kimlikler çatıştı ve aydınlanmanın temelini oluşturan seküler toplum meselesi sadece Batıcı olmakla itham edilen bir bukalemuna dönüştü. Oysaki, hukuk, seküler toplum ve laik devlet anlayışında, bütün ülkeler için aydınlanmanın gereğidir.  İşte bu çizgi romandan bir kare: Karanlığa değil, aydınlığa hep beraber… Aydınlığa çıksın yollar. Hıdırellez inancı, işte bu aydınlığın yankısıdır!