1999’da Erdoğan, 2022’de İmamoğlu kendileriyle ilgili verilen siyasi yasak ve hapis cezasına karşı çıkıyorlar. 23 yılda Türkiye’de hiçbir şeyin değişmediğinin göstergesi. Tesadüf mü, tevafuk mu bilmiyorum. 14 Aralık 2022 tarihi Türkiye’nin siyasal hayatının önemli tarihlerinden biri olarak anılacak. Mahkemenin kararı Türkiye’deki sistemin işleyişi, yargı bağımsızlığı, demokrasinin görünümü gibi daha pek çok açıdan uzun bilimsel analizlere konu olacak niteliktedir. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında, YSK üyelerine hakaret ettiği gerekçesiyle açılan davada hâkimin verdiği 2 yıl 7 ay 15 günlük hapis cezası gündemi bir anda değiştirdi. Çünkü mahkemenin vermiş olduğu karar TCK 53.maddesine göre İmamoğlu’na “siyasi yasak” getiren bir karardı. Verilen kararın hem yerel seçimler hem de önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimleri açısından sonuç doğurucu etkileri olacaktır. Önümüzdeki günlerde bu kararın yansımalarını ve etkilerini daha net gözleme imkânı bulacağız elbet. Ancak bugünden yarına kararın olası sonuçlarını tartışmak gerekir. Burada en önemli nokta kararın kesinleşmesi. Kararın kesinleşmesi için İstinaf mahkemesi ve Yargıtay incelemesinden geçmesi gerekiyor. Her iki mahkemenin de cezayı onaylaması lazım.[1] 2019 yerel seçimlerini hatırlayacak olursak, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) başkanlığı makamının iktidar ile muhalefet arasında zorlu bir çekişmeye sahne olmuştu. Ekrem İmamoğlu’nun kazandığı 31 Mart 2019 seçimlerinin akabinde iktidar kanadının itirazları üzerine YSK tarafından iptal edilmesinden sonra 23 Haziran 2019 tarihinde 806.000 oy farkıyla İmamoğlu başkanlık koltuğuna oturmuştu. Siyasi yasak kararından sonra ceza kesinleşene dek belediye başkanlığına devam edebilecektir. Ancak kararın kesinleştirilmesi sürecinin hızlandırılması halinde iktidarın İBB’ye İBB Meclisi içinden çoğunluğu elinde bulunduran AKP’li bir üyenin başkan olarak seçilmesinin önü açılacaktır. 2023 seçimlerine gidilen süreçte yerel yönetimlerin elindeki kaynakların oy kollama amacıyla kullanılacağını dikkate alırsak, iktidarın elde edeceği kazanım daha net anlaşılır. Dolayısıyla önümüzdeki süreçte bu mahkeme kararından doğacak siyasi yasak kararının kesinleşmesi İBB yönetiminin iktidarın kontrolüne geçmesine yol açacak niteliktedir. Önümüzdeki süreçte İBB yönetiminde yaşanacak gelişmeleri 2023 seçimleri perspektifinden değerlendirmek yerinde olacaktır. İstanbul seçmen yapısı itibariyle Türkiye seçmeninin daha küçük ölçekli bir prototipini yansıtır. Mevcut Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İBB başkanlığından başlayan siyasi kariyerinde söylediği “İstanbul’u yöneten Türkiye’yi yönetir” sözü bu anlamda seçmen sosyolojisinde karşılığı olan bir kavramdır. İktidar kanadı açısından çeşitli yorumlar yapılmakla birlikte, yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Erdoğan’ın karşısına 6’lı Masa’nın ortak adayı olarak çıkacak üç potansiyel adaydan biriydi İmamoğlu. Mahkeme kararından sonra Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda İmamoğlu’nun şansının arttığını ileri sürenler var. Bu kesime göre, İstinaf kararını sürüncemeye bırakılabilir ve daha Yargıtay yolu var. Dolayısıyla, İstinaf ve Yargıtay sürecinde kararlar kısa sürede alınamayacağı için adaylık konusunda hâlen şansı bulunmaktadır. Ancak bu koşullarda yargı sürecinin (kararın kesinleşmesinin) Damokles’in Kılıcı gibi İmamoğlu’nu adım adım takip edeceğini unutmamak gerekir. Her türlü riskin alınarak İmamoğlu’nun aday gösterilmesi halinde önümüzdeki yargı süreçlerinin ışık hızıyla işleyip işlemeyeceğini birlikte izleyeceğiz. Siyasi yasak kararıyla ilgili olarak “Cumhurbaşkanı Erdoğan rakibini niye güçlendirsin?” diye soranların gözden kaçırdığı bir noktayı hatırlatmak gerekiyor. Erdoğan’ın amacı 2023 seçimlerini kazanmak. Bu çerçeveden bakıldığında muhalefet kanadının güçlü potansiyel adaylarından birini oyun dışı bırakmak ve aynı zamanda İBB yönetimini kontrol etmek iktidarın seçim stratejilerini her açıdan güçlendirecek hamlelerdir. İstinaf ve Yargıtay süreçlerinin ışık hızıyla ve mahkeme süreciyle benzer sonuçlanabileceği koşullarda İmamoğlu için olası en yakın adaylık, 2023 değil daha sonrasında yapılacak seçimlerdir. Ancak son söz olarak iktidar kanadına hatırlatılması gereken iki önemli nokta daha vardır. İlki, Türkiye’nin siyasal hayatı siyaseti yargı üzerinden dizayn etme çabalarının seçmen nezdinde hiç hoş karşılanmadığının örnekleriyle doludur. Türkiye’de şimdiye dek kimi zaman askeri müdahale dönemlerindeki yönetimler eliyle, kimi zaman yargı eliyle siyasi yasaklar getirilmiş olsa da parti kapatmalar da dahil olmak üzere siyasi yasaklar hiç ama hiç işe yaramamıştır. Siyasal yasakların yasaklanan siyasetçilerin popülaritesini ve sempatisini büyütme potansiyeli vardır. Ne garip bir tesadüftür ki, bizzat Erdoğan’ın siyasal kariyerinin önemli bir dönüm noktası hakkında verilen siyasal yasak kararına tekabül etmektedir. Aynı meyanda 1999’da Erdoğan, 2022’de İmamoğlu kendileriyle ilgili verilen siyasi yasak ve hapis cezasına karşı çıkıyorlar. 23 yılda Türkiye’de hiçbir şeyin değişmediğinin göstergesi. Tesadüf mü, tevafuk mu bilmiyorum. İkinci nokta ise bu kararın, bir süredir “dağılacak mı”, “önce kim masayı terk edecek” diye mercek altına alınmış bir şekilde izlenen 6’lı Masa’nın yeniden güçlü bir şekilde öne çıkmasını sağlamış olmasıdır. Saraçhane mitinglerindeki “Millet iradesine sahip çıkıyor” sloganının 6’lı Masa’yı oluşturan partileri ve liderleri yeniden birleştirici bir etki yaptığı açıktır. [1] Olağan koşullarda kararın kesinleşmesi için öngörülen süre 1 veya 1,5 yıl civarındadır. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 1998’de yaşadığı sürece baktığımızda, Erdoğan Aralık 1997’de Siirt’te okuduğu şiir yüzünden hapse mahkûm edilmiş ve mahkeme kararı sadece 8 ayda Eylül 1998’de onaylanmıştı. Cumhuriyet Gazetesi, 14 Aralık 2022, Erişim adresi: https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/10-soruda-ekrem-imamoglu-dosyasi-simdi-ne-olacak-2012058 Erişim tarihi: 15 Aralık 2022.