İktidar-muhalefet ilişkileri: 27 Mayıstan bugüne
Politikyol
Geçen hafta 27 Mayıs Askeri Darbesi’nin 61. yıldönümüydü. Ancak bu önemli olayın yıldönümü sessiz bir şekilde geçti. Sivil ama otoriter bir hükümet yönetimi altında idare edildiğimiz şu günlerde belki bu duruma çok da şaşırmamak gerekiyor. Üzerinden 60 seneden fazla bir süre geçmesine karşın, 27 Mayıs müdahalesini ve onu yaratan koşulları eleştirel bir değerlendirmeye tutmak iktidar-muhalefet arasındaki ilişkilerin yeniden gerildiği şu dönemde Türkiye siyaseti için önemli dersler verebilir.
Otoriterleşen Demokrat Parti (DP) iktidarını sonlandırdığı ve sonrasında ülkenin bugün bile görmediği boyutta temel hak ve özgürlüklere imkan sağlayan 1961 Anayasası’nı yürürlüğe koyduğu için 27 Mayıs Darbesi uzun yıllar sol çevrelerde desteklendi ve diğer askeri müdahalelerden ayrı tutuldu. Fakat, özellikle 28 Şubat dönemi sonrasında bir grup post-Kemalist aydın ve tabi sağ gelenekten gelen siyasetçi seçilmiş bir hükümeti deviren 27 Mayıs Darbesi’nin otoriter bir idareye yol açtığını ve inşa ettiği siyasi kurumların yakın zamana kadar sivil siyaset üzerinde vesayet kurduğunu iddia ettiler. İki tezin de haklı yanları olmakla birlikte siyasi olayları sadece sonuçları üzerinden okuduklarını ve gelişmeleri yorumlamakta yetersiz kaldıklarını düşünüyorum.
İktidara gelen cuntanın Türkiye'nin o döneme kadar ve hatta sonrasında gördüğü en özgürlükçü anayasayı yapması ve 1961 Ekim ayında iktidarı serbest ve adil seçimler aracılığıyla bırakmış olması, 27 Mayıs müdahalesinin darbe olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Öte yandan, diğer okumaysa 27 Mayıs darbesinin giderek otoriterleşen DP iktidarına karşı yapıldığını ve bu vesileyle orta vadede rekabetçi siyasi rejimin kurulmasının önünü açtığını göz ardı ediyor. 26 Mayıs günü Türkiye seçimle başa gelen fakat zaman içinde muhalefet karşısında giderek sert bir tavır takınan ve kamu kaynaklarını partizan bir şekilde kullanan otoriter bir iktidar tarafından yönetiliyordu. Dolayısıyla 27 Mayıs müdahalesi Türkiye'de demokratik rejimi çökertmedi, sadece otoriter rejimin niteliğini ve tipini değiştirdi.
TÜRKİYE’DE DEMOKRATİK REJİM NEDEN ÇÖKÜYOR?
Çok partili siyasi tarihimizde demokratik rejimlerin çökmesinin temel nedeninin örnekleri 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat’ta görülen askeri müdahaleler olduğu söylenir. Fakat Türkiye'de demokratik rejimler sadece asker müdahaleleriyle değil, muhalefeti baskı altına alarak zayıflatan seçilmiş hükümetler aracılığıyla da çökmüştür. Günümüzde AKP hükümetleri nezdinde görülen çoğunlukçu iktidarların ilk örneği 1950'li yıllar sonunda DP idaresi altında yaşandı. Özellikle Türkiye sağının bu çoğunlukçu yönetim tarzı ile hesaplaşmadan demokratikleşmenin pekişmesine katkı sağlaması pek olası değildir.
Aslında DP iktidarı son derece umut verici bir şekilde başlamıştı. 1950 yılında İsmet Paşa'nın idaresi altında gidilen ilk serbest ve adil seçimlerde parti tek başına iktidara geldi. Adaylarının halkın ekonomik sıkıntılarını ve günlük sorunlarını gündeme getirmesi DP'yi bir anda Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) karşısında büyük bir seçmen desteğine kavuşturmuştu. Kore Savaşı'nın uluslararası pazarlarda Türkiye'nin ihraç ettiği buğday gibi tarımsal ürünlere talebi arttırması ve Marshall Planı kapsamında gelen yardım ve krediler sayesinde genişleyen ekonomi nedeniyle DP iktidarı seçmen desteğini hızla arttırarak 1954 parlamento seçimlerinde daha büyük bir çoğunluk kazandı.
Fakat, 1955 yılı sonrasında genişleyici mali politikaların yarattığı yüksek enflasyon ve artan bütçe açığı nedeniyle yaşanan ekonomik sıkıntılar DP iktidarını çok sert vurdu. Özellikle sabit gelirli kesimler nezdinde desteği azalan DP, bu tarihten sonra yükselen CHP muhalefeti karşısında panikledi ve siyasi rekabetin koşullarını kendi lehine değiştirerek ayakta kalmaya çalıştı. DP'nin sertleşen politikalarının ilk habercisi basına ve üniversitelere karşı takip ettiği hoşgörüsüz çizgi oldu. Nitekim, 1955 yılı sonrasında medyanın sistematik olarak baskı altına alınmasıyla birlikte birçok muhalif gazetenin ilk sayfası sansürlenen haberler nedeniyle boşluklarla çıkmaya başladı.
DP iktidarı kendisine oy vermeyenleri cezalandırırken, seçmenleri nezdinde ayrıcalıklı bir taban yarattı. Mesela, DP'nin kazanamadığı bölgelere az yatırım gitti, 1954 seçimleri sonrası muhalif bir partiye çoğunluk desteği sağlayan Kırşehir iline ilçe statüsü verildi. Seçim kazanabilmek için başta devlet radyosu olmak üzere kamu kaynakları ve kurumları partizan şekilde DP tarafından kullanıldı.
Bu baskı politikası zamanla muhalif siyasetçilere yöneldi. Parti içi muhalefet 1955 sonrasında DP'den ihraç edilirken, CHP'li siyasetçilere yönelik şiddet arttı. Bunun sonucunda İsmet Paşa bile Uşak ve Topkapı'da fiziksel saldırıya maruz kaldı. Bu politikalar da muhalefeti zayıflatmayınca DP iktidarı çareyi muhalif basını ve CHP'yi soruşturmak için Tahkikat Komisyonu'nu kurmakta buldu. Nisan 1960'ın sonunda kurulan komisyon CHP'yi soruşturacak, yargılayacak ve Meclis eliyle mahkum edecek yetkilere sahipti. İşte 27 Mayıs'ta devrilen DP iktidarı 10 sene zarfında ülkede adım adım bir seçimli otoriter rejim inşa etmişti.
TÜRKİYE DEMOKRASİSİNİN MAKUS TALİHİ NASIL DEĞİŞİR?
27 Mayıs darbesi gerçekleşmeseydi o dönem DP'nin ülkede seçimleri normal şartlar altında organize edeceği ve böyle bir seçimi CHP'nin kazanacağı hayli belirsiz bir noktadır. 1957 seçimlerinde seçmen desteğini arttıran CHP'nin bundan sonraki ilk seçimde iktidara gelebileceği düşünülebilir. Ama öte yandan, 1957 seçimlerinde muhalefetin başarısının ana nedeninin oy kullanma oranının büyük oranda düşmesinde yattığını ve takip ettiği kutuplaştırma siyaseti sayesinde DP'nin sandığa küsmüş seçmenlerine ulaşmakta başarılı olabileceğini de göz ardı edemeyiz.
O dönem muhalefet güçlü olmakla birlikte daha çok İstanbul ve Ankara gibi şehirlerde toplanmıştı. Çalışanların büyük çoğunluğunun tarım sektöründe olduğu düşünüldüğünde taban fiyatlarını arttırarak gireceği seçimden DP'nin başarıyla çıkacağını ve sonra da sistematik olarak muhalefeti zayıflatmaya devam edeceğini söylemek abartı olmaz. Her şeyden öte, Tahkikat Komisyonunun yürüttüğü soruşturma kapsamında CHP'ye yönelik çeşitli cezai önlemler alınacağını ve bu durumun partiyi kapanmaya kadar götürebileceğini de düşünebiliriz.
Ne yazık ki, 27 Mayıs darbesinden beri Türkiye askeri müdahalelerle seçildikten sonra otoriterleşen sağ iktidarlar arasına sıkışmış durumda. Özellikle 2013 Gezi protestolarından sonra giderek otoriterleşen AKP iktidarının geldiği nokta DP'den farklı değil. Olumlu bir gelişme olarak Türkiye'de artık hiçbir ana akım siyasi parti askeri müdahalelere destek vermiyor. Türkiye'de demokratik rejimlerin çökmesine yol açan ikinci patikayı ortadan kaldırmanın yoluysa seçimle iktidara geldikten sonra otoriterleşen hükümeti yine sandık aracılığıyla değiştirmekten geçiyor. 1960 yılından kalan ödev budur. Bundan sonra yapılacak ilk seçimde muhalefet cephesinin tüm zorluklara, engellemelere, haksız rekabete, iktidarın tehditlerine karşın sandıkta kazanması Türkiye demokrasisinin makus talihini değiştirecek.
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi