İkinci Yüzyılın İktisat Kongresinde dile getirilen görüşleri anlamak için 1. İzmir İktisat Kongresini de iyi anlamak gerekmektedir. Bu kuruluştan bugüne gelen bir kalkınma çabasıdır, amacı ülkeyi, gençleri geleceğe, ileriye taşımaktır. İlki İzmir’de 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında toplanan İktisat Kongresinin ikincisi yüz yıl sonra, yine aynı kentte 15-21 Mart 2023 tarihleri arasında yapıldı. Adına “İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi” denilen etkinlikte çiftçi, işçi, tüccar, sanayici, esnaf paydaşların yanına yeni bir paydaş eklendi; doğa. Birleşmiş Milletler’in on yedi sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda, doğaya rağmen değil, doğayla uyumlu bir kalkınma modeli benimsendi. Bu modelde insan merkez, doğa çevre olarak ele alınıyor. Kongre boyunca yapılan oturumlarda, hazırlanan notlarda ve sonuç bildirgesinde; insan ihtiyaçları, insan hakları, işçi hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği, hukuk, çalışma barışı, şeffaflık, katılımcılık, yerel yönetimler, kent ekonomileri, demokrasi, siyasi etik, siyasi partiler yasası, kamuculuk, stratejik planlama, vergi adaleti, üretim ekonomisi, para ve maliye politikaları, tarım, sanayi, inovasyon, gelişme ve daha pek çok konuda görüşler, kararlar ortaya konuyor ve vaatler sıralanıyor. Birinci İzmir İktisat Kongresi Cumhuriyet’in ilan edilmesinden önce; savaş şartları henüz ortadan kalkmamışken yapılmış stratejik bir girişimdir. Cumhuriyet kabinelerinde maliye ve iktisat bakanlıkları yapmış, Mahmut Esat Bozkurt’un önerdiği ve düzenlenmesine katkı yaptığı kongreye o günkü ekonomik aktörler olarak çiftçi, esnaf, sanayici paydaşlardan 1135 delege katılmıştır. Açılış konuşmasında Mustafa Kemal Atatürk, kongrenin Türkiye’nin gelişmesinin yollarını arayıp bulmak gibi vatani ve milli bir amaçla toplandığını, ilk Lozan görüşmelerinde öne sürüldüğünün aksine yeni yönetimin yabancı sermaye düşmanı olmadığını, kanunlarımıza riayet etmek kaydıyla yerli, yabancı her tür sermayeye gerekli teminatların verileceğini söylemiştir. Önemli cümlesi, “Siyasi, askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazsa kazanılacak başarılar yaşayamaz ve sürekli olamaz”dır! Hayati savaşlarla geçmiş bir asker, kurucu bir devlet adamı olarak Atatürk’ün ekonomiye ve aslında dünya düzenine yaklaşımı ideolojik değil rasyoneldir. “Zamanımız tamamen bir iktisat çağından başka bir şey değildir” ve “ Ekonomik kalkınma, Türkiye’nin hür, müstakil, daima daha kuvvetli, daima daha refahlı olma idealinin belkemiğidir.” sözleri doğru analizler yaptığını gösteriyor bize. Kongre dünyaya bir deklarasyondur aslında. Ana başlığı kapitülasyonların kesinlikle kabul edilmeyeceğidir. Fransa’nın Lozan görüşmelerini kilitleyecek kadar karşı çıktığı bu tavır bir bağımsızlık çığlığıdır. Bunun yanında yeni yönetim dünyada egemen batılı ülkelere Lozan öncesi bir barış çubuğu uzatmaktadır. Uygar dünya ile ilişkiler geliştirmek istendiği, serbest girişim ve özel mülkiyetin benimsendiği, kalkınma için iç ve dış sermaye yatırımlarının desteklendiği ilan edilmiştir. Milli mücadeleye mesafeli yaklaşmış olan sermaye çevreleri siyasi erkle kaynaşması, siyasi ve ekonomik bağımsızlıkla ilgili bir milli mutabakat sağlanması yönünde teşvik edilmiştir. O tarihlerde ekonominin tarım ve ticaretten ibaret olduğunu, sanayiden bahsetmenin mümkün olmadığını hatırlatmakta yarar var. 1923’te batılı devletlerde kişi başı milli gelir altı bin dolar seviyelerindeyken Türkiye’de yedi yüz dolardır. Savaştan çıkmış bir yeni yönetim yoklar üstünden bir ülke yaratmak ve onu kalkındırmak için dünyadaki örneklerden hareket etmek istemiştir. Yüz yıllık bir avansın değil bağımsızlığının peşinde bir ülkenin var olma mücadelesidir bu. Kongrenin sonunda Misak-ı İktisadi benimsenmiştir. Bu sonuç bildirgesinde önemli başlıklar şunlardır: Yerli mal kullanılması sağlanmalıdır, ham maddesi yurt içinde elde edilen sanayi dallarına yönelmelidir, küçük işletmelerden büyük işletmelere geçilmelidir, özel girişime destek olacak, kredi sağlayacak bir devlet bankası kurulmalıdır, demiryolu inşaatı bir programa bağlanarak desteklenmelidir, yabancıların kurdukları tekellerden kaçınılmalıdır, teknik eğitim geliştirilmelidir, işçilerin ve çiftçilerin durumu düzeltilmelidir. Görüldüğü gibi metin bugün bile altına imza atacağımız ulusal, ilerici, toplumcu görüşler içermektedir.
Yeniliğe hazır olmak ve dayanışma, bu yenilenme sürecinin iki ana taşıyıcısı olacaktır. Bizler, İkinci Yüzyılın İktisat Kongresinde buluşan delegeler, insan onuruna yaraşır bir yaşam sürebilmek için Türkiyeyi ve dünya insanlığını yeniliğe ve dayanışmaya davet ediyoruz.
Kongreyi büyükelçi düzeyinde Azerbaycan’dan Abilov ile birlikte Sovyetler Birliği büyükelçisi Aralov takip etmiş, düzenli tuttuğu notları Moskova’ya rapor etmiştir. Emperyalistlere karşı verilen ulusal kurtuluş mücadelesine başından beri destek vermiş; önemli silah, mühimmat ve para yardımı yapmış olan Sovyetler, Türkiye’nin gideceği yönü merakla takip etmiş, kongrenin sonucunda hayal kırıklığına uğramış, özellikle Lenin sonrası dönemde Türkiye’nin pozisyonun tehdit unsuru olarak kabul etmiştir. Türkiye ise kongrede alınan kararlar ve tercihler sonucunda takip ettiği kalkınma modelinden, yabancı sermayenin isteksizliği, yerli sermayenin sığlığı ve özellikle 1929’da büyük buhranın etkileri sonucu vaz geçmiş, 1923-29 yılları arasında izlenen kısmi liberal politikalardan, 1930 sonrası devletçi, planlı politikalara geçiş yapmıştır. Hükümet 1932 yılında Rus Prof. Orlov’u Türkiye’ye davet etmiş, onun başkanlığındaki ekip gerekli araştırma ve çalışmaları yaparak, hazırladığı raporu sunmuştur. Türkiye Amerikalı ekonomist Kemerrer ve ekibine başka bir rapor daha hazırlatmıştır. Bu raporunda Kemerrer yapılması düşünülen kamu yatırımlarıyla ilgili ayrıntılı fayda/maliyet analizleri yapmıştır. Hazırlatılan raporlar doğrultusunda 1934 yılında 1. Beş Yıllık Sanayi Planı hazırlanarak yürürlüğe sokulmuştur. Cumhuriyet Türkiyesi’nin atılım ve sanayide büyüme yılları planlı ekonomiye geçişten Atatürk sonrası İkinci Dünya Savaşı şartlarının geçerli olduğu döneme kadar devam etmiştir. O tarihlerden bu tarihlere dünya değişti, teknoloji büyük bir atılım yaptı, bugün sanayide, ticarette hatta tarımda çok farklı metotlardan, formatlardan, algoritmalardan bahsediyoruz; ancak kalkınmanın mantığı çok değişmemiştir. 2. İktisat Kongresinde belirlenen hedeflere şöyle bir bakalım: İktisadi gelişimin de temel dayanağı olan hukukun üstünlüğü ilkesi koşullar ne olursa olsun kati şekilde güvence altına alınacaktır. Demokrasinin evrensel ilkelerine, hukukun üstünlüğüne dayalı ve doğa haklarını kapsayan yeni bir sivil anayasa hazırlanacaktır. Ülkenin beşeri ve fiziksel kaynaklarının makro yönetimi ve planlaması için Stratejik Planlama Teşkilatı kurulacaktır. Her bir vatandaşın karar mekanizmalarına katılımı sağlanacak, bu mekanizmalar desteklenecek, kamunun makro planlamaları katılımcılık anlayışıyla hazırlanacaktır. Türkiye ekonomisi yerelden kalkınmanın üzerinde yükselecektir. Yerel yönetimlerin bütçe ve yetkileri artırılacak, merkezle ilişkileri yeniden tanımlanacak, salt temsili demokrasi yerine, hayatın her alanını kapsayan yerel yönetimler demokrasisi güçlendirilecektir. Halkın yerelde kendi yaşamıyla ilgili kararlar alması sağlanacaktır. Devletin ekonomideki düzenleyici ve denetleyici gücü etkinleştirilecektir. Gelir ve servet eşitsizliğinin azaltılması için tedbirler alınacak ve hiçbir toplumsal kesimi geride bırakmayan bir iktisadi yaklaşım sağlanacaktır. Belirli bir dönemde bir gerçek kişinin servetindeki artış ve harcama tutarlarının beyan edilen gelirle mukayesesini esas alan vergi denetim mekanizmaları oluşturulacaktır. Toplam vergi gelirlerinin dağılımında; gelir üzerinden alınan vergilerin gider üzerinden alınan vergilere göre oransal olarak ağırlık taşıması sağlanacaktır. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası başta olmak üzere ekonomi ile ilgili düzenleyici ve denetleyici kurumların bağımsızlığı sağlanacaktır. Enflasyonla mücadelede bilimsel yaklaşımlar esas alınacaktır. Gelişme, insan ve doğa haklarını kapsamayan, yalnızca maddi kazanca endeksli göstergeler yerine “mutluluk endeksine” dayalı olarak değerlendirilecektir.
İkinci İktisat Kongresinin bir hedefi de geleceğin Türkiyesinde bölgeler arası eşitsizliğin ortadan kaldırılması için bütüncül bölge planları doğrultusunda önlemler alınması, bu amaca yönelik teşviklerin etki analizi yapılmasıdır.
Eğitim sistemi; laik, demokratik ve eleştirel düşünmeyi esas alan bireysel yetenek ve becerileri destekleyici bir yaklaşımla ele alınacaktır. Türkiye’nin güvenli bir üretim üssü ve uluslararası ticarette bir odak noktası olması için gerekli politika ve stratejiler uygulanacaktır. Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) sektörlere dinamizm getirecek şekilde yeniden yapılandırılacak, özel sektör, sivil toplum ve KİT’lerin ortaklığına dayalı girişimler desteklenecektir. Geleceğin Türkiye’sinde bölgeler arası eşitsizliğin ortadan kaldırılması için bütüncül bölge planları doğrultusunda önlemler alınacak, bu amaca yönelik teşviklerin etki analizi yapılacaktır. İnsan yaşamının yerküredeki devamlılığı için şehirlerde atılacak adımlar hayati önem taşımaktadır ve yeni bir iktisadî anlayışın hayata geçirileceği başlıca mekânlar kentlerdir. Avrupa Birliği tam üyeliği müzakere sürecine kararlılıkla devam edilecektir. Bunun gibi daha pek çok sonuç var bildirgede ve geleceğe umut saçıyor. 1.İktisat Kongresinden alınan feyz ile Cumhuriyetin 2. Yüzyılına girerken 2.İktisat kongresinde son söz olarak şöyle deniyor: Yeniliğe hazır olmak ve dayanışma, bu yenilenme sürecinin iki ana taşıyıcısı olacaktır. Bizler, İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nde buluşan delegeler, insan onuruna yaraşır bir yaşam sürebilmek için Türkiye’yi ve dünya insanlığını yeniliğe ve dayanışmaya davet ediyoruz. Görüldüğü gibi İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’nde dile getirilen görüşleri anlamak için 1. İzmir İktisat Kongresi’ni de iyi anlamak gerekmektedir. Bu kuruluştan bugüne gelen bir kalkınma çabasıdır, amacı ülkeyi, gençleri geleceğe, ileriye taşımaktır.