İhsan Kamalak yazdı | Milliyetçilik Üzerine...
Politikyol
Milliyetçilik kavramı / ideolojisi ile oldum olası pek barışık değilimdir. Günümüzde özellikle de pratik politik alandaki kullanımı ötekileştiricidir; bölücüdür. Tanımı, çelişkili biçimde ırksal ve kültürel özelliklerle yapılmaya çalışılmaktadır. Kavramın çok da gerekmediğini millet kavramının tarihsel ortaya çıkışı üzerinden ileri sürülebilir. Ancak günlük politik alanda hem kişisel çıkarların milletin çıkarıymış gibi sunulması hem de tanımlamada ırksal unsurlara vurgu yapılması ile çelişkili bir durum ortaya çıkmaktadır.
I. Bazı Milliyetçilerin Çelişkileri
Pratik politik alandaki milliyetçilik kavramının kullanımı, teorik ve pratik iç çelişkiler içermektedir. Birincisi, kendilerini milliyetçi olarak tanımlayanların bazılarının eylem ve söylemlerinin, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kültürel birliktelik (ırksal değil) üzerine kurguladığı millet kavramı ile çelişmeleridir. Diğer bir ifade ile, bir yandan insanlara “sen Türksün” deniyor, diğer taraftan “bunun kökeni Rum, Pontus” diye ithamda bulunuluyor. Kültürel birliktelikten, ırksal tanıma dönülüyor. Bu yaklaşımın rahatsız ediciliği, bazen şehitler arasında dahi ayrım yapılmasıdır. Bir vatandaş, vergi veriyor ve askerlik yapıyor ama “sen makbul vatandaş değilsin” deniyor. Yani vatandaşlar arasında ayrım yapılıyor; Millet bölünüyor.
Eğer Anayasada yazdığı gibi Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları Türk ise, ırksal kökenlerine karşı kör olunmalıdır. Aksi durumda, yani vatandaş olanların ırksal kökenleri önemsenirse, bölücülük yapılmış olunur; ortak kültürel özellikler dışlanarak Türk Milleti kavramı daraltılmış, Türk ırkından gelenlere indirgenmiş olunur. Böyle bir yaklaşım, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmalarına rağmen insanlara maalesef ırksal açıdan kendilerini Türk olarak tanımlamamaya cevaz verir. Kendisini milliyetçi olarak tanımlayanların bu konuda ciddi düşünmeleri, özeleştirileri yapmaları gerekiyor.
Bu bağlamda bir çelişki de, Türklerin Müslüman, hatta Sünni mezhebinden oldukları kabulünde görülür. Laik anlayışla çelişen bu yaklaşım da dışlayıcıdır / ötekileştiricidir, özünde bölücüdür. Vergi veriyor, askere gidiyor, kurum ve kurallara saygılı ama Alevi olduğu için kamunun / devletin olanaklarından uzak tutuluyor. Din ve millet farklı kavramlardır; aynı dine mensup farklı milletler olduğu gibi, farklı dinleri benimseyen milletler de vardır. Milliyetçi söylem üzerinden gidersek, ülke içinde birlik, beraberlik, toplumsal huzur için, ötekileştirici dilin kullanılmaması gerekir.
Diğer bir çelişki de, milliyetçi olduğunu söyleyip kamu düzenini zaafa uğratacak söylem ve eylemler yapanların davranışlarında ortaya çıkmaktadır. Kendi milliyetçilik anlayışları içinde devlet, vatan, Türk Milleti önemlidir, uğruna öleceklerini söylüyorlar, ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasası başta olmak üzere, yasalarına aykırı davranıyorlar. Trafik kaosuna da bu açıdan bakılabilir: Milletini seven, o milletin üyesi olanların can ve mal güvenliğine karşı trafikte de saygılı olmalıdır. Ayrıca, milliyetçi, kişilere değil, devletine, milletine bağlıdır. Milliyetçi, bir bakan “vur derse öldürürüm” diyemez, çünkü bu kamu / devlet düzenine karşı gelmektir. Bu yaklaşımı benimseyenlerde, istihbarat dahil kamu görevlisi olarak çalışanların eylem ve söylemleri özellikle sorunludur. Milliyetçilik, devlete bağlılıksa, öncelikle o devletin kurum ve kurallarına uymayı gerektirir.
Milliyetçilik kavramı, bu sorunlu sonuçları dolayısıyla tehlikelidir. Millet, dolayısıyla milliyetçilik kavramının, tarihsel olarak ortaya çıkışı analiz edildiğinde, günümüzde ihtiyaç olmadığı ve terk edilmesi gerektiği ileri sürülebilir.
II. Milliyetçilik Gerekli Midir?
Fransız Devrimi ile ortaya çıkan millet kavramı, egemenliğin sahibinin tanrı olduğu savına karşı ileri sürülmüştür. Yani devletin meşruiyetinin kaynağı olarak sunulmuştur; demokrasinin gelişmesinde önemli bir dönüm noktasıdır. Fransız Devriminde, iktidarı ele geçirmek isteyen burjuvazi, somut halk kavramına karşı soyut millet kavramını ileri sürmüştür. Egemenliğin sahibinin halk olması, herkesin ülke yönetiminde söz sahibi olması sonucuna götürürken; soyut olan millet kavramı böyle bir zorunluluk doğurmamaktadır. Egemenliğin sahibinin, millet olarak kabul edilmesi ile seçme ve seçilme hakları vergi vermeye bağlanarak, burjuvazi Fransa’da gücü ele geçirmiştir. Özetle, millet, milliyetçilik kavramlarının ideolojik bir yönünün olduğu gözden kaçırılmamalıdır.
Türkiye tarihine geldiğimizde ise, Fransa ile benzer biçimde egemenliğin sahibinin kim olduğu üzerinden Cumhuriyetle birlikte millet-milliyetçilik kavramı önemli hale gelmiştir. Modern Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, iktidarın meşruiyet kaynağı olarak, laiklikle paralel olarak millet alınmıştır. Fransa’dan farklı olarak, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin, insanlarını tebadan vatandaş bilincine dönüştürmesi gerekmiştir. Diğer bir ifade ile, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ve CHP’nin altı ilkesi içinde yer alan milliyetçilik, egemenliğin sahibinin millet olarak tanımlanan insan topluluğunun yanında, modern devlet ile insanları arasındaki ilişkinin yeniden kurgulanması amacıyla savunulmuştur. Ancak Cumhuriyet artık yüzüncü yaşına gelmiştir.
Yüzyıl gibi süre geçtiğine göre, bu aşamada şu sorunun sorulması gerekiyor: Günümüzde devletin meşruiyeti için milliyetçilik kavramına ihtiyaç var mıdır? Türkiye’de insanlar Cumhuriyetin ilk yıllarındaki gibi, kendilerini Türk Milletinin bir üyesi olarak görmüyorlar mı? Diğer önemli bir soru, çağdaş uygarlık düzeyindeki ülkelerde devletin meşruiyetinin kaynağı nedir? Çağdaş uygarlık düzeyindeki devlerde, meşruiyetin kaynağı hukukun üstünlüğüdür. Hukukun üstünlüğü (hukuk devleti) ile hak ve özgürlükler sıkı biçimde korunur, evrensel ilkelere göre yapılan seçimlerle iktidara gelinir ve iktidar gücü hukuk normları çerçevesinde kullanılır. Aslında 1961 ve 1982 Anayasaları bu normlardan / anlayıştan çok uzak değildir.
Özetle çağdaş uygarlık düzeyine çıkma amacında isek, devletin meşruiyetinin kaynağı olarak millet / milliyetçilik yerine, hukukun üstünlüğü kullanılmalıdır. Kendisini milliyetçi olarak tanımlayanların söylem ve eylemlerindeki dışlayıcı / bölücü çelişki de, milliyetçilik kavramının sorgulanması gereğini ortaya koyduğuna göre, üzerinde tartışmamız gerekiyor.
Yorumlar
Popüler Haberler
MHP'li vekillerin istifa gerekçesine PolitikYol ulaştı: VIP altın kaçakçılığı
Marmaray'da bir kişi intihar etti
Bahtiyar Aladağ isimli erkeğin katliamı: Ölü sayısı sekize yükseldi
DEM Parti eş genel başkan yardımcısı Sevtap Akdağ gözaltına alındı
Sivas’ta dershane bulunan binada yangın: Bir öğretmen öldü
Marmara Adası'ndaki toprak kaymasında göçük altında kalan ikinci işçinin de cansız bedenine ulaşıldı