CHPnin yepyeni bir söyleme geçmesi, İYİ’nin MHPden ayrılarak milliyetçiliği kasabadan çıkarıp kentlileştirmeye çalışması, DEVA ile Gelecekin AKPden ayrılıp uluslararası sözleşmeleri önceleyen bir tavır takınması… İkidir bizim Kadıköy’ün ara sokakları karla kapanıyor, otomobillerin üstü, yollar, kaldırımlar… Adamo’nun şarkısı gibi, her yerde kar var… Gökten yağan bir masalsılık bütün kiri, pisi, çamuru örtüyor. Bu masalsılıkta Heidi’nin karlı dağları, bu masalsılıkta zamanlararası bir geçişkenlik, bu masalsılıkta İskandinav demokrasilerinin hayalleri var. Otuz beş senede bir yağan böylesi yoğun kar,yoksulu orta sınıfı ayırmadan, ne zaman hepimizi mutlu edecek? Hayatın şöyle birkaç günlüğüne durmasının rahatlığını ne zaman yaşayabileceğiz? Bir kadeh konyak, yanında biraz taze yabanmersini, kavrulmuş badem ve tombul Siirt fıstığı… Kar altında çıkılan yürüyüşler, şarap şişesini kara gömmek ve sonra üşüyeceğini bilerek şarabı yudumlamanın mutluluğu… Bu yazıyı böyle uzatabilirim; yeriz içeriz, güzel müzikler dinleriz, hatta kafam atarsa bu masalsılık içinde size escargot… Pardon siz ne diyordunuz, hah, salyangoz pişirmenin tekniğini, Selanik tavernalarında getirilen ile Trocadero’dakinin farkını ve nasıl ayıklanacağını da anlatabilirim. Ama şu anda bırakın konuşmayı bu hayalleri kurmanın bile çok uzağındayız. Demokrasinin olmadığı yerde böyle hayaller kuramazsınız. İnsan hakları ihlallerinin yaşanmadığı, demokrasiyi içselleştirmiş hukukçulardan kurulu yüksek mahkemelerin varlığını herkesin sahiplendiği, AİHM’den hiçbir kararın dönmediği, hukuk başta herkesin evrensel değerlerde üretim yaptığı, kolluk kuvvetinin kendi vatandaşlarını düşman görmediği, uluslararası ödüllerde iddialı, insanlığın ortak bahçesine sürekli yeni çiçekler dikmeyi arzulayan insanlardan müteşekkil bir toplumu ancak demokrasiyi tesis edebildiğimizde düşünebiliriz. Bu da evvela sonsuz kutuplaştırmayı yok ederek olabilir. Meydanlarda başını okşadığımız küçük çocukları dedeleri yaşındaki insanlara avaz avaz hakaret ettirmeyerek başlatabiliriz mesela. Üst mahkemeyi tanımayan alt mahkemelere, kendi anayasasını ihlal eden kurumlara hesap sorarak, sadece “demokrasinin ruhunu” korumayı amaçlayan bir “hukukun üstünlüğü” düzenini inşa etmek zorundayız. İşte o yüzden çok farklı görüşlerden altı liderin bir araya geldiği masa çok önemli. O masada Türkiye’nin hemen her siyasi akımı yer alıyor ve birbirlerini dinliyor, “iyinin zıddı mükemmeldir” fehvasınca “iyi” olan bir metni “mükemmelleştirmeye” çalışıyorlar. Anna Karenina’da “zevk bilinmezi çözmek değil, onu araştırmaktadır,” der Tolstoy, bu masanın çabası da her şeyden önemli. Geçen gün, Murat Sabuncu’nun programında Ahmet Davutoğlu’nu dinledim. Davutoğlu, Türkiye’nin huzuru için dönüşümden bahsediyordu. CHP’nin Kemal Kılıçdaroğlu’nun önderliğinde yepyeni bir söyleme geçmesi, İYİ’nin MHP’den ayrılarak milliyetçiliği kasabadan çıkarıp kentlileştirmeye çalışması, DEVA ile Gelecek’in AKP’den ayrılıp uluslararası sözleşmeleri önceleyen bir tavır takınması… İşte, İstanbul Sözleşmesi’ne dair Saadet dahil bütün partilerin tavrı. 2001’de AKP de meşhur gömleği çıkardığını söyleyerek değiştiğini vurguluyordu. Sonra bambaşka bir gömlek giyildi ama kesimi o kadar kötü ki kolun çıkacağı yerde düğmeler var, düğme olması gereken yerde hiçbir şey yok. Kemal Kılıçdaroğlu CHP’sinin Jakoben laiklik anlayışını terk ederek ısrarla, taviz vermeden makulü aradığını ve özeleştiri verdikçe büyüdüğünü görüyoruz. Kılıçdaroğlu’nun sözü toplumun her kesimine ulaşıyor artık. İYİ’nin söyleminin de MHP’den hayli farklı olduğu ortada. Davutoğlu, o programda “seküler otoriterlikten” sıyrılan CHP ile “muhafazakar otoriterlikten” sıyrılan partilerin enerjilerinin çakıştığı yerde Türkiye’nin yepyeni bir söyleme ulaşabileceğini iddia ediyor. Herkes makulde uzlaştıkça Kürtler de bu kervana katılacaktır. Türkiye, otoriterlik basamağından inilmesini bekliyor. Ve, o masadaki liderler ilk basamaktan inip biraraya geldikleri için büyük bir umut oldular. Önce hukuk diyecek, evrensel standartlarda demokrasiyi yerleştireceğiz, sonra doğayla uyum içinde bir büyüme, inovasyon, gönüllü vatandaşlardan kurulu bir refah içinde bir toplum kuracağız. Ve, herkesin bizi hedef aldığını görmekten mutluluk duyacağız. Bir gün, bir yerde kar yağacak ve o kar belki birilerine Türkiye demokrasisini çağrıştıracak… Sonra mutlaka konuşalım, işte malum Selanik’teki salyangozlar biberiyeli gelir ama Trocadero’dakilerin sosu tereyağlı maydanozlu…