Yazının başlığı Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Huzur’undan. Gerçekten bakmasını becerebilseydik eğer, ne çok şey öğretecekti doğa hepimize. Zorlu kışlarla, büyük fırtınalarla uyumlu olabilmeyi, onların üstesinden gelebilmeyi öğrenebilecektik, bakabilmeyi becerebilseydik. Baharın, ılık esintilerini hissettirdiği, doğanın, zorlu bir kışın ardından yeniden canlanışa geçtiği ve tüm tabiatın aynı anda, yeniden ayağa kalkmanın mümkün olduğunu hatırlattığı bir öğleden sonra yazmaktayım bu satırları… Doğaya bakmaktaki amacım, çoğu zaman, oradan beslenerek ilham almak ve işimin bir parçası olarak o ilhamı kadınların dünyasına aktarmaktır. Bu aktarımlar bazen, moda ve giyimle alakalı olurken bazen de kadınların sosyal sorunları ve hakları ile ilgilidir. Fakat bugün tek bir alana yoğunlaşmakta zorlanıyor zihnim. İçinden geçmekte olduğumuz zorlu süreçler bunun en büyük nedeni kuşkusuz. Büyük acılar, ağır travmalar ve kontrol etmekte zorlandığımız öfkelerle doldu ruhlarımız. Yorgun ve ümitsiz hissediyoruz çoğu zaman kendimizi. Bugün, doğanın seslerini ve canlanışını izlerken, içinde bulunduğumuz bu ruhsal durumu düşünürken buldum kendimi. Tıpkı baharın ve doğanın anlatmak istediği gibi, bizim de yeniden hayat bulmamız, ayağa kalkmamız mümkün mü diye sorguladım. Öyle ya, gerçekten bakmasını becerebilseydik eğer, ne çok şey öğretecekti doğa hepimize. Zorlu kışlarla, büyük fırtınalarla uyumlu olabilmeyi, onların üstesinden gelebilmeyi öğrenebilecektik, bakabilmeyi becerebilseydik. Bir ağacın en önemli görevinin, yeterince güçlü kökler salarak toprağa sımsıkı tutunmak ve oradan beslenerek varlığını devam ettirmek olduğunu fark edebilecektik; üstelik aynı durumun küçük bir ot parçası için de geçerli olduğunu idrak ederek. Köklenen, kökleriyle beslenen ve ağacın heybetine aldırmadan, sadece kendi niteliğiyle ilgilenen küçük bir ot parçasını görmekten bahsediyorum evet. ‘‘İster ağaç gibi görkemli ve büyük ol, istersen bir ot parçası gibi basit ve cılız, köklendiğin kadar varsın’’ der, doğa bize. ‘‘Dışarıdan nasıl göründüğünün, gösterişinin, büyüklüğünün hiçbir önemi yok; köklenmek, hayatta kalmanın en temel kaidesidir’’ der.
Yorgunuz çünkü, gördüklerimizden öteye gidemiyoruz. Kendi benliklerimizde derinleşip, insan olmanın temel sorumluluklarını yerine getirmemiz gerekirken, bize sunulan illüzyonu gerçek sanıyoruz.
Doğanın tüm öğretilerine aykırı davranan tek canlı insandır. Doğanın göstermek istediklerine aldırış etmeyen, büyük bir nizam içinde nizamsızlık yaratarak, kendi yarattığı kaosta huzur arayan ve asla bulamayan insan. Ruhlarımız yorgun; çünkü doğanın işleyişinin tam aksi yönünde hareket etmeye çalışıyoruz. Doğa ruhlarımızı besleyerek kök salmamızı tavsiye ederken, biz sadece ağaç gibi büyük ve görkemli olmanın derdindeyiz. Yorgunuz çünkü, kök salmadan görkemli olan her şeyin aslında büyük bir felaketten başka bir şey olmadığını en acı şekilde deneyimledik. Şimdi o felaketin yıkıntıları arasında, ruhlarımızda açılan büyük yaralarla nasıl yaşayacağımızı sorguluyoruz. Yorgunuz çünkü, gördüklerimizden öteye gidemiyoruz. Kendi benliklerimizde derinleşip, insan olmanın temel sorumluluklarını yerine getirmemiz gerekirken, bize sunulan illüzyonu gerçek sanıyoruz. Bundan dolayı, doğanın tüm öğretilerini görmek ve onunla uyumlanmak yerine sadece birbirimizi görüyor ve yargılıyoruz. Yaşadıklarımız ne kadar kötü olursa olsun, yaşamanın, tutunmanın ve köklenmenin bir yolunu bulacağız elbette. Ne güzel ifade eder Ahmet Hamdi Tanpınar, Huzur isimli romanında: ‘’Ne kadar mustarip olursanız olun, güneş bu ıstırabın arasında er geç bir çatlak buluyor, oradan altın bir ejder gibi kayıyor. Sizi iç mahzeninizden çıkarıyor, bir yığın imkânı bir masal gibi anlatıyor. Sanki ‘bana inan, ben her türlü mucizenin kaynağıyım, her şey elimden gelir, toprağı altın yaparım. Ölüleri saçlarından tutup silker, uykularından uyandırırım. Düşünceleri bal gibi eritir, kendi cevherime benzetirim. Ben hayatın efendisiyim. Bulunduğum yerde yeis ve hüzün olmaz…’ diyordu.’’ Doğa içinde her türlü bilgiyi barındırır. Onu okumaya, ilham almaya ve ne söylediğini anlamaya çalışmaya devam edeceğiz. Tüm yaralarımızı saracak gücü ve enerjiyi yine ondan alacağız.