Muhalefetin 2023 Seçimleri’nde Cumhur İttifakı’nı devirmesi için beraber hareket etmesi elzem. HDP’nin aday çıkardığı senaryoda seçimler 2.tura kalırken muhalefet HDP’nin desteği olmadan kazanamıyor. Açık konuşalım. İYİ Parti’nin başını çektiği, 6’lı Masa içerisindeki milliyetçilik hassasiyeti yüksek bazı kesimler HDP’siz bir zaferin peşinden koşuyorlar. Bunun imkanının zor olduğunu gördükçe de başka bir hesaba geçiyorlar: HDP ve 6 milyon seçmeni Erdoğan hükümeti altında o kadar eziliyor ki zaten herhangi bir tavizi HDP’ye vermeden de HDP seçmeninin desteğini almayı arzuluyorlar. HDP kanadıysa bir yandan sivil siyasette AKP-MHP tarafından gittikçe sıkıştırılmaktan kurtulmanın tek çözümü olarak 6’lı Masa olduğunu görüyor, fakat öte yandan %10-12’lik oy gücünün koşulsuz ve hiçbir kazanım elde etmeyen bir siyasete kurban gitmesini istemiyor. Buna 6’lı Masa’nın özellikle Anayasa Mahkemesi’nin HDP’ye yönelik hazine yardımını durdurma kararına yönelik derin sessizliği de eklenince, HDP ne demokratik prensipler konusunda muhalefetten bir uzlaşma ne de mevcut baskılara yönelik bir tavır gördüğü için koşulsuz desteğini çekti. Adım attı, siyaset yaptı. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’dan 7 Ocak Cumartesi günü ajanslara son dakika düşen ve özellikle muhalefet cenahındaki tartışmaları yeniden şekillendiren bir açıklama geldi. “Şimdi herkesin dört gözle beklediği cumhurbaşkanı adayının kim olacağı meselesi. Biz HDP olarak en kısa zamanda kendi cumhurbaşkanı adayımızı Türkiye halklarıyla paylaşacağız. HDP kendi adayını çıkaracak kendi adayını gösterecek ve seçimlere kendi adayıyla gidecek. Bizim Cumhur İttifakı'yla ve Millet İttifakı'yla herhangi bir ortaklığımız yok. Ancak ilkesel yaklaşımlarımız var. Bunları zamanı geldiğinde oturup konuşabiliriz müzakere edebiliriz, diyalog içinde olabiliriz. Ama HDP’nin şu anki kararı kendi adayıyla seçimlere girmektir.” Pervin Buldan’ın bu açıklamasıyla beraber muhalefetin beraber hareket edemeyeceği ve bunun sonucunda seçimi kaybedeceği korkuları harlanırken, 6’lı Masa’nın HDP ile sürüncemeli ilişkisi ise tekrar eleştiri konusu oldu. Fakat tartışmalar bunlarla da sınırlı değil. Ayrıca HDP kanadı içerisinde de bir süredir Selahattin Demirtaş ve mevcut HDP yönetiminin muhalefete yönelik farklı siyasi tutumlar benimsediğini de gözlemliyorduk. Bu farklılaşma, muhalefet partilerinin HDP’yi yok sayma siyasetine karşılık Demirtaş ve HDP yönetiminin ana akım muhalefete yönelik farklı siyaset stratejilerinden kaynaklanıyordu. Şu noktada HDP kanadı -biraz da açık kapı bırakarak da olsa- kendi yolunu çizeceğini açıkladı. HDP-muhalefet-iktidar aktörlerinin hesaplarını ve daha genelde Türkiye’deki Kürt siyasetinin durumunu bu kararı inceleyerek daha derinlemesine tartışabiliriz. TARİHİ GERİYE SARMAK: MERSİN SALDIRISI VE GÖSTERDİKLERİ 26 Eylül TSİ 23 sularında birkaç PKK militanı, Mersin Mezitli’deki bir polisevine saldırıda bulunmuştu. Saldırı sonucunda bir polis memuru hayatını kaybetmiş, biri polis olmak üzere 4 kişi de yaralanmıştı. Saldırıyı gerçekleştiren PKK militanlarıysa çatışma anında üzerlerindeki intihar yeleklerini patlatarak intihar etmişti. PKK, uzun bir süre sonra Türkiye’de eyleme geçtiği için saldırı biraz da şaşkınlıkla karşılanmış; fakat siyasetin sularını asıl ısındıran hamle Selahattin Demirtaş’tan gelmişti. Saldırıdan sonra kendi Twitter hesabından “Siyasetin sorumluluğu, şiddet dışı çözümlerde ısrarcı olmaktır. Ölümleri durdurmaktır” ifadelerini kullanarak saldırıyı kınayan açıklamalar yapmıştı. Demirtaş’a cevap gecikmemişti. Örgütün üst düzey yöneticilerinden Duran Kalkan, Mersin saldırısının ardından yaptığı açıklamada Demirtaş’ı da hedef alarak şunları demişti: “Gücün yetiyorsa sen de öyle ol. Gücün yetmiyorsa yettiği kadarıyla o çizgiye hizmet et. Yapanlara en azından dua et, karşı çıkma. Kendi kendine konuşma, ukalalık yapma. Kimsenin ukalalık yapacak hakkı yoktur… PKK ise saldırıyı üstlendiği açıklamasında HDP ve Demirtaş’ı kast ederek “Kürt halkını ve değerlerini korumak için kendisini feda eden fedaileri, hangi gerekçeyle olursa olsun düşman diliyle kınaması ancak sindirilmişlikle ifade edilebilir” ifadelerini kullanmıştı. Demirtaş ise bu eleştirilerin ardından geri adım atmadı. Demokratik siyasette ve barış politikasında ısrar ettiğini vurgulayarak konfor alanlarından çıkarak siyaset yapmaya çağrı yapmıştı. Hatta bu yolda karşı tarafın teröristi olurken kendi mahallesinin de delisi ya da sinmişi şeklinde yaftalanmayı göze aldığını da eklemişti. Kürt siyasetine dışarıdan bakan birçok insan PKK ile Demirtaş’ın arasındaki gerilimin artacağını, buradan Kürt siyaseti hareketinin yeni bir kırılma yaşayacağını düşündü. Fakat Demirtaş’ın son açıklamalarının üzerine bir cevap gelmedi. Hatta ilerleyen günlerde Demirtaş, “Biz demokratik siyasette ısrarcıyız" söyleminden, HDP'den ve Kürt siyasetinden ‘ayrışma’ polemiği çıkarmak çok zorlama bir çabadır, tamamen anlamsızdır” tweetleriyle ılımlı mesajlar göndermiş, tansiyonu “şimdilik düşürmüştü”. Bu şaşırtıcı değil çünkü Kürt siyaseti hareketinin ne sivil ne de askeri kanadı, birbirlerini birbirleri üzerinden yıpratmayı tercih etmiyor. Hele Kürt siyasi hareketinin yargı, medya ve siyaset yoluyla; silahlı kanadınınsa askeri operasyonlarla baskı altında olduğu içinden geçtiğimiz şu dönemde Kürt siyaseti hareketi, iki kanadından birinin zayıflamasını hareketin bütününe yansıyan bir zayıflama olarak hesap ediyor. Demirtaş’ın “Mücadelemize zarar verecek hiçbir tartışmanın tarafı olmadan sadece HDP'yi ve kazanımlarımızı büyütmeye yoğunlaşalım” mesajı da tam olarak buraya işaret ediyor. DEMİRTAŞ, HDP VE PKK ÜÇGENİ Öte yandan Demirtaş’ın tweetindeki HDP’yi büyütelim vurgusu önemli. Zira, her ne kadar Kürt siyasi hareketi, birbirleri üzerinden birbirlerini yıpratmama düsturunu benimsiyor olsa da hem tarihi hem ideolojik hem de politik olarak silahlı kanat her zaman sivil siyasetin önüne geçiyordu. Kürt siyaseti perspektifinden “Örgüt, mücadeleyi buraya getirmişti ve hareketin doğal lokomotifiydi”. Abdullah Öcalan’ın hareket içerisindeki ağırlığı da buradan kaynaklanıyor zaten. Fakat Demirtaş’ın tweetindeki HDP büyümeli vurgusuyla bunun ötesine geçmeye çalıştığı açık. Demirtaş, Kürt siyasi hareketinin başat aktörünün artık sivil siyaset olması gerektiğini ve sivil kanattan askeri kanata değil, askeri kanattan sivil kanata doğru bir güç akışının olması gerektiğini savunuyor. Kürt siyasetinin kabuk değiştirerek Kürt sorununun çözümünde ana mecranın Meclis olmasını, Kürt siyasi hareketindeki lokomotifin artık sivil kanada geçmesi gerektiğini savunuyor.
Özellikle son 40 yıldır PKK önderliğinde devam eden Kürt siyasetinde ilk kez bu kadar açık açık Kürt siyasetinin silahlı ve sivil aktörleri birbirleriyle karşı karşıya geldi.
Demirtaş ve Öcalan-PKK hattında birkaç yıldır gözlemlediğimiz fakat Mersin saldırısıyla iyice cisimleşen mücadelenin ana sebebi de zaten tam buradan kaynaklanıyor. Mersin saldırısının ardından yaşananlar Kürt siyaseti açısından 2 noktada kritik öneme sahip. Birincisi, özellikle son 40 yıldır PKK önderliğinde devam eden Kürt siyasetinde ilk kez bu kadar açık açık Kürt siyasetinin silahlı ve sivil aktörleri birbirleriyle karşı karşıya geldi. PKK, sivil Kürt siyaseti genişledikçe kendisinin anlamsızlaşacağından kaygılanıyor. Çünkü HDP’nin güçlü olması gittikçe önemini yitiren bir PKK demek. Mersin saldırısı gibi PKK eylemlerini “ben de buradayım, asıl aktör benim” mesaj verme girişimleri olarak değerlendirmek gerek. Demirtaş ve HDP’nin PKK saldırısına karşı aldıkları mesafe ve yayınladıkları kınama da bu sebepten kaynaklanıyor. Çünkü bu saldırılar HDP’yi kriminalize etmekle kalmıyor, artık zamanı gelmiş Kürt sivil siyasetinin Kürt siyasi hareketinin başat aktörü olma dönüşümünü de engelliyor. Buradaki kritik nokta şu: HDP ve PKK birbirleri üzerinden birbirlerinin yıpratılmasına karşı olsalar da ikisinin de aynı anda kazandığı ve bir momentuma sahip olduğu senaryo yok. Biri kazanırken biri kaybetmek durumunda. Demirtaş’ın başını çektiği HDP ise artık daha fazla kaybetmek istemiyor. Bu zamanın ruhuyla da ilintili. 2000’lerin başından beri gelişen koşullar HDP gibi bir partinin ortaya çıkışına izin verdi. Abdullah Öcalan’ın 1999’da yakalanmasının ardından örgütün ayrı bir Kürt ulus projesinden demokratik federalizm fikrine geçmesi, ABD’nin Irak’a müdahalesi ve Türkiye’de başlayan Çözüm Süreci. Özellikle HDP açısından 2015 zaferinin ardından Kürt sivil siyasi hareketine gelen özgüven, bütün bir yeni kuşağın Türkiye siyasetinde yeni bir sayfanın açılabileceğine inandı. Her ne kadar HDP’yi yaratan koşullar zayıflıyor ve 2015’ten sonra yeşeren umut soluyor olsa da; Demirtaş işte tam olarak açılmış bu fırsat penceresini değerlendirmek istiyor. Kapanmadan. DEMİRTAŞ’IN HANDİKAPI Demirtaş’ın bu cesur çıkışları ve Kürt siyasetini dönüştürme çabası, muhalefetin özellikle sol ve CHP kanadından takdir topluyor. Fakat HDP içinde yaşanan bazı rahatsızlıklar da var. HDP içinde yaşanan bu tartışmalarsa Demirtaş’ın Kürt hareketini dönüştürme çabasının yarattığı heyecan içinde kayboldu. Fakat daha önemlisi, HDP içi gerilimin kaynağına odaklanmak, dikkatlerimizi doğrudan ana akım muhalefetin HDP’yi ve Kürt seçmeni görmezden gelme politikasına yönlendiriyor(du). Muhalefet ise uzun bir süre bunu konuşmak istemedi. Mersin saldırısının ardından HDP ve Demirtaş’ı buluşturan ortak payda, saldırıyı kınamak ve sivil siyaseti Kürt siyasi hareketinin temel aktörüne dönüştürme niyeti oldu. Fakat öte yandan Demirtaş’a gelen parti içi eleştirilerden biri de ana akım muhalefete hak etmediği halde açık çek veriyor olduğu düşüncesi. Ana akım muhalefet diyebileceğimiz 6’lı Masa’nın her siyasi talebine 6’lı Masa’nın herhangi bir somut adımını görmeden karşılık veren Demirtaş’ın bu stratejisinin, HDP ve Kürt siyasi hareketinin oyu ve gücü oranında taleplerini elde edememesine katkı verdiği düşünülüyor bazı HDP çevrelerince.
HDP ve PKK birbirleri üzerinden birbirlerinin yıpratılmasına karşı olsalar da ikisinin de aynı anda kazandığı ve bir momentuma sahip olduğu senaryo yok. Biri kazanırken biri kaybetmek durumunda.
Öte yandan Demirtaş’ın tweetleri üzerinden doğrudan Kürt seçmene ulaşması ya da ana akım muhalefete mesajlar göndermesi, partinin kurumsal kimliğini zayıflattığı ve HDP’nin 6’lı Masa’ya yönelik en önemli şartlarından biri olan açık ve şeffaf görüşmelerin önüne geçtiği de gelen eleştiriler arasında. Eğer Kılıçdaroğlu Kürt siyasetine yönelik gereken yakınlaşmaları Demirtaş üzerinden verebiliyorsa neden daha maliyetli bir yol olan HDP ile masayı oturmayı tercih etsin ki? DEMİRTAŞ’IN ROTASI Demirtaş’ın hesaplamalarıysa bambaşka olmalı. Çözüm Süreci’nin bitişiyle başlayan ve 15 Temmuz Darbe Girişimi’nin ardından gelen OHAL yönetimiyle ağırlaşan HDP’ye yönelik baskılar, safi HDP içerisindeki birçok siyasetçinin tutuklanması ya da belediyelere kayyum atanmasıyla sonuçlanmadı. Ana akım muhalefetin bu konudaki genel tepkisizliği, HDPliler için de bir düş kırıklığı oldu. HDP içerisindeki bu kırgınlık, HDP-6’lı Masa siyasetine de yansıyor. İşte bu noktada Demirtaş, hâlâ HDP kanadından ve Kürt siyasetinden Türkiye’deki demokratikleşme ittifakına hevesli bir şekilde katkı veren siyasetçilerin başında geliyor. Belki de az sayıda kalmış olanlardan biri. Türkiyelileşme projeksiyonu için HDP’nin muhalefetin yanında olması gerektiğini savunuyor. Muhalefet, HDP’ye adım atmasa dahi HDP’nin bu “olgun siyaset” anlayışıyla toplumun takdirini kazanacağını düşünüyor. Ayrıca Demirtaş açısından bu liderlik ve siyaset stratejisi, kendi siyasi serüvenini daha güçlü bir şekilde oluşturmanın yolu oluyor. Fakat mevcut HDP düğümünün en önemli sebeplerinden biri ana akım muhalefetin stratejisi. MUHALEFETİN HESAPLARI Muhalefetin bir kanadı HDP’ye bağımlı olmayan bir zaferin peşinde koşuyor. Başka bir kanat ise zaten Erdoğan hükümeti altında ezilen Kürt siyasetinin muhalefete bağımlı olduğunu hesaba katarak HDP’yi muhalefet ittifakına dahil etmenin kendilerince pragmatik bir tavırla -gizliden de olsa- lüzumsuzluğundan dem vuruyor. Sesi daha cılız çıkan diğer muhalefet aktörleri ise HDP’yi 6’lı Masa’ya davet etmenin ya da en azından 6’lı Masa’nın HDP ile formal bir ilişki kurmasından yanaydı. HDP içinse hikâye 27 Eylül 2021’de başlıyor. Ankara Hilton Otel’de muhalefet ile birlikte hareket etmenin “tutum belgesini” açıklayan HDP kanadı, Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerini ayırmıştı. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde beraber hareket etmenin yol haritası olarak muhalefetin diğer üyeleriyle HDP’nin açık ve şeffaf bir şekilde müzakere etmesinin zürriyetinden dem vurmuştu. Ayrıca HDP’nin Tutum Belgesi, Cumhurbaşkanlığı konusunda bir ismin değil demokratik ilkeler ve prensiplerde anlaşmanın öneminin altını çiziyordu. Bu tutum deklarasyonunun ve müzakere çağrısının üzerinden neredeyse 1.5 sene geçti fakat bu esnada 6’lı Masa HDP ile bir görüşme yapmadı. En iyi ihtimalle HDP ile yürütülen adaylık tartışmaları 1-2 partinin hep su altından, gizliden gizliye yürüttüğü ve hiçbir bağlayıcılığı olmayan bir süreç oldu. Kim nasıl bir adayı tercih ediyor tartışmaları kulaktan kulağa oyunları üzerinden yürüdü. En kötü ihtimalde ise bir nevi HDP’ye sizin bu zalimlerden kurtulmanız size yeter de artar, fazlasını istemeyin dendi. 6’lı Masa’nın muhalif seçmenlere kim olursa olsun basacaksınız tavrının daha yoğun, sert ve haysiyetsiz hissettireni HDP seçmenine yapıldı, yapılmaya devam ediliyor.
Yeni Cumhurbaşkanı’nın kendi politikalarını oluşturması ve belki de Kürt sorunu ile HDP konusunda inisiyatif alması yerine 6 liderin etkisi altında olacağı tartışmaları, HDP’yi aday açıklamaya doğru itti.
Öte yandan iktidarın HDP’yi siyasetin daha çok dışına ittirme politikalarına karşı da 6’lı Masa’nın güçlü bir reaksiyon gösterememesi HDP için bardağı taşıran son damla olmalı. 6’lı Masa’nın Gelecek Partisi ev sahipliğinde toplanmasıyla Anayasa Mahkemesi’nin HDP’ye yönelik hazine yardımını durdurması aynı gün gerçekleşti. Fakat 6’lı Masa’nın metninden bu konuya dair bir açıklama gelmedi. Bütün bunlar yaşanırken 6’lı Masa, yeni seçilecek Cumhurbaşkanı üzerinden bir güç ve yetki münakaşasına tutulmuştu. Yeni Cumhurbaşkanı’nın kendi politikalarını oluşturması ve belki de Kürt sorunu ile HDP konusunda inisiyatif alması yerine 6 liderin etkisi altında olacağı tartışmaları, HDP’yi aday açıklamaya doğru itti. MUHALEFETİN ZOR SINAVI Muhalefetin 2023 Seçimleri’nde Cumhur İttifakı’nı devirmesi için beraber hareket etmesi elzem. HDP’nin aday çıkardığı senaryoda seçimler 2.tura kalırken muhalefet HDP’nin desteği olmadan kazanamıyor. Bu matematiksel gerçeklik önümüzde dururken Millet İttifakı’nın HDP ile HDP’ nin açık ve şeffaf müzakere çağrılarına rağmen görüşmemesi büyük bir siyasi yanlışlık olarak karşımıza duruyor. HDP ile görüşmenin siyasi maliyetinin yüksek olduğu düşünülebilir. Fakat HDP’ye yönelik bütün bu şeytanlaştırmayı yapan AK Parti’nin geçtiğimiz aylarda HDP ile Anayasa konusunda görüşmesi, siyaseten çizilmiş bu sınırların yapaylığını da ortaya seriyor. Muhalefet, iktidarın çizdiği oyun alanının içerisinde kaldığı sürece kazanacak siyaseti üretemiyor. Muhalefetin rahat olduğu konulardan biri HDP ile görüşülmediği senaryoda bile Kürt seçmenin 2. turda Erdoğan’ın karşısındaki adaya oy vereceği düşüncesi. Bu kısmen doğru olsa bile sadece seçmen sayısı açısından değil seçim sürecinde sahada aktif olacak HDP teşkilatlarının ve Kürt seçmeninin muhalefet için yaratacağı heyecan da hesaba katılmalı. Ayrıca Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına Türkiye siyasetinin en önemli seçimiyle girerken bütün bu derin siyasi farklılıklarımıza rağmen aynı masada oturabilmek; geleceğe dair güçlü, kararlı ve umutlu bir mesaj da gönderecektir. İleri okumalar: -https://www.youtube.com/watch?v=TtLejeh5uM4 -https://medyascope.tv/2022/10/02/rusen-cakir-yazdi-demirtas-ocalanin-yerini-mi-alacak/ -https://medyascope.tv/2023/01/05/selahattin-demirtas-medyascopea-konustu-altili-masanin-hdp-ile-acik-seffaf-muzakere-yurutmesi-bircok-sorunun-asilmasini-saglar/