Arap ülkelerinde çoğunluk hâlâ ülkelerinin durumunda özgürlüklerin geri gelmesi, tarafsız ve bağımsız bir yargı sistemi ve evrensel standartlarda bir hukuk devleti olmadan düzelmeyeceğine inanıyor. Arap Araştırma ve Politika Çalışmaları Merkezi’ne ait Arap Endeksi adlı kuruluşun anketine göre Arapların yarısı, Arap ayaklanmalarının bir tökezleme evresinden geçtiğine ve hedeflerine ulaşacağına inanıyor. Mısır'da askeri darbe ile tersine dönmeye başlana Arap ayaklanmalarının hedeflerine ulaşacağı konusunda iyimser olanların oranı %25'ten %50'ye yükselirken, eski rejimlerin geri döneceğine inananların oranı ise %28'e düşmüş durumda. Bu önemli bir veri, zira Arap ayaklanmalarının tersine dönmeye başladığı süreçte yapılan anketler, ayaklanmalara karşı oldukça kötümser bir tutumu temsil ediyordu. Ancak şu an bir kez daha ayaklanmaların başladığı noktaya yeniden dönülmeye başlandığı görülüyor. Arap dünyasının son on yılda içinden geçtiği büyük krizlere rağmen, anket, özgürlük tutkusunun Arapların kalbinden sökülemediğini ortaya koyuyor. Zira %71 gibi büyük bir çoğunluk hâlâ demokrasinin ülkeleri için en uygun sistem olduğuna inanmakta. Askeri yönetime destek verenlerin oranı %39, seçimsiz bir İslami yönetimi destekleyenlerin oranı %35 iken Arapların %53'ü, aynı fikirde olmadıkları bir siyasi partinin sandık yoluyla iktidara gelmesini kabul ediyor. Arap Endeksi 2022 araştırmasının sonuçlarının da gösterdiği gibi bu istikrar, demokrasinin sadece geçici bir dalga değil, yerleşik bir değere dönüştüğünü teyit etmekte. Sosyal medyada aşırı sağ ve faşizan eğilimleri Batı’da aşırı sağcı partiler ve yandaşları temsil ederken Ortadoğu ülkelerinde ise otoriter söylemleri seslendiren daha çok sosyal medya “sinekler”i, yani muktedirlerin besledikleri bazen sayısı on binleri bulan troller. Bu anlamda Arap dünyasındaki sosyal medyada troller müthiş bir gürültü çıkarırken kendilerine sanki kamuoyunun sesiymiş süsü veriyorlar. Aslında Arap halklarının büyük bir bölümünün demokrasiye, özgürlüklere susamış olduğu, tek adam yönetimlerinden kurtulmak için mücadele vermeye hazır olduğu anlaşılıyor. Zira Arap ülkelerinde çoğunluk hâlâ ülkelerinin durumunda özgürlüklerin geri gelmesi, tarafsız ve bağımsız bir yargı sistemi ve evrensel standartlarda bir hukuk devleti olmadan düzelmeyeceğine inanıyor. Çoğunluk hâlâ Arap Baharı'nın asıl çıkış noktasının yolsuzlukçu yönetimlere karşı ayaklanma/devrim olduğuna inanıyor. Bu oran 2016'da %6'dan 2022'de %25'e yükselirken, diktatörlüğe karşı olduğuna inananların oranı 2016'da %9'dan 2022'de %14'e yükselmiş durumda. Arap halklarının bu inancının güçlenmesine neden olan temel faktör ise fakirlik. Otoriter yönetimler sürdükçe fakirlik ve ekonomik eşitsizlik gibi sorunların çözülemeyeceğine inanan insanların sayısı artıyor. Bu verilere bakınca Arapların liberalleştiğini, Amerikan yanlısı olduğunu falan zannetmeyin. Ankete göre yüzde 80'lik bir çoğunluk Arapların tek ulus olduğuna inanmakta. %84'ü İsrail'in politikalarının bölgedeki Arap güvenliğini ve istikrarını tehdit ettiğini düşünürken, yüzde 59’u ise Arap dünyasına en büyük tehdit olarak İsrail ve ABD'yi görüyor. İran’ın bir tehdit olabileceğine inananların sayısında Suriye krizinin patlak verdiği dönemlere göre ciddi bir gerileme var ve bunların oranı %7. "Arap Endeksi"ne göre Arap dünyasındaki insanların ezici çoğunluğunun Filistin meselesini sadece Filistinlilerin değil tüm Arapların meselesi olarak gördüğünü ortaya koymakta. Ve %76'sı bunu Arapların en öncelikli meselesi olarak görmekte. Körfez ülkeleriyle İsrail arasında imzalanan İbrahim Anlaşması ve son iki yılda normalleşme alanında yaşanan gelişmelere rağmen Arapların %84'ü ülkelerinin İsrail'in meşruiyetini tanımasını reddederken İsrail'in tanımasını sadece %8'lik bir azınlık onaylıyor. Bu nedenle ABD yahut diğer Batılı ülkeler, Filistin sorununu birkaç Körfez ülkesine belirli ödünler karşılığında kabul ettirerek çözebileceklerini sanıyorlarsa Arap Endeksi’nin elde ettiği bu veriler, tablonun hiç de kendilerinin görmek istediği gibi olmadığını ortaya koyuyor. ABD politikalarına düşmanca bakış da büyük ölçüde ABD’nin Arap-İsrail çatışmasına dair neredeyse İsrail’in kuruluşundan beri sürdürdüğü tarafgir tutumuyla yakından alakalı. Öyle görünüyor ki ABD trilyonlarca dolar harcasa yine de bu tutumunu sadece Araplara değil, dünya halklarına da kabul ettirmesi mümkün değil. Arap dünyasında parlamentolara güvenin oldukça düşük olması da (%21) aslında parlamentoların neredeyse tamamının gerçek işlevini yerine getirmediğini, büyük ölçüde kişi diktatörlükleri ya da otoriter devletler tarafından halkın tepkilerini yumuşatmak için kurulmuş olduğu izlenimini pekiştiriyor. Orduya güvenin nispeten yüksek oluşu ise (%59) orduların alternatifi olmayan kurumlar olmalarıyla yakından ilgili görünüyor. Halk, istese de istemese de orduya güvenmek zorunda. Ancak bu durum, halkın otoriter yönetimlerle çalışan orduların da aslında mevcut yozlaşmanın farkında olmadığı anlamına gelmiyor. Fakirlik ve eşitsizlik ise Arap dünyasının belki de çözülmesi en zor sorunlarından biri. Zira Arap halklarının %28’i açlık sınırının altında yaşıyor. Son Rusya-Ukrayna savaşı ve dünya genelinde gıda fiyatlarında yükseliş ise Arap dünyasındaki fakirliği daha da derinleştirmiş durumda. Bu nedenle ekonomik sorunlar acil çözüm beklen sorunlar içerisinde listenin en başında geliyor. Arap ayaklanmaları sırasında dünyadaki ekonomik durum şu anla karşılaştırıldığında çok daha iyiydi ve “Arap Baharı”nın getirdiği yıkım, ayaklanmalarla ilgili ciddi soru işaretlerinin doğmasına yol açmıştı. Şimdi ise ekonomik durum eskiye kıyasla çok daha kötü ve Arap dünyasında yeni ayaklanmaların meydana geleceğini öngörmek çok da kötümser bir bakış açısı sayılmaz. Mevcut durum kötüye gittikçe ve kronikleşen sorunlara sürdürülebilir çözümler üretilemediği sürece ayaklanma olasılığının giderek güçlendiğini söylemek zorundayız.