İşgücü verimliliği açısından geçtiğimiz 20 yıllık periyotta OECD ortalamasının iki katına varan artışlar sağlandı. Bu artışın en önemli nedenlerinden biri, özgün politikalarla eğitim alanında önemli bir mesafe kat edilmesi. Bu haftaki yazıma Kore Cumhuriyeti Büyükelçiliği Kültür Müsteşarı ve Kore Kültür Merkezi Müdürü Sayın Kee Houng Park’a teşekkürlerimi ileterek başlamak istiyorum. Kendileri geçtiğimiz hafta kaleme aldığım yazının üzerine bana teşekkürlerini ve görüşlerini ileten çok kıymetli bir mektup ilettiler. Nezaketleri ve ilgileri için tekrar çok teşekkür ederek, bu büyük yükseliş öyküsüyle ilgili detayları kaleme almaya devam ediyorum. Bir ülkenin teknoloji üretebilme kapasitesinin en önemli belirleyicilerinden biri kuşkusuz yetişmiş insan gücü. Güney Kore’nin sistematik ilerlemesinin yapı taşlarından birinin de yetkinlik ve beceri gelişimi alanında uyguladığı politika ve stratejiler olduğunu görüyoruz. 1970’lerden bu yana ekonomik ve sosyal politikalarla uyum içinde geliştirilen eğitim politikaları, Güney Kore’nin sürdürülebilir bir büyüme yakalamasının en önemli nedenlerinden biri. Bu süreçte eğitim politikalarının sanayi politikası, beceri geliştirme stratejilerinin de endüstriyel kalkınma stratejileri ile birlikte tasarlandığı ve koordineli olarak yürütüldüğünü görüyoruz. Bu sayede endüstriyel kalkınma için yapılan yatırımlardan, donanımlı insan kaynağı aracılığıyla maksimum geri dönüş alınabiliyor. Öte yandan, bu politikaların uygulanması esnasında 1997 Asya finansal krizi gibi pek çok dışsal faktörün de özellikle artan eşitsizlikler nedeniyle negatif bir etki yarattığını görüyoruz. Bu meydan okumalar karşısında da geliştirilen stratejilerle Güney Kore ilerlemesine devam edebiliyor. Dilerseniz bu stratejilere yakından bakalım: Kore Cumhuriyeti'nin teknolojik ve ekonomik atılımın önemli nedenlerinden biri, gelişmiş dünyanın emek üretkenliği artış oranlarının çok üzerinde bir üretkenlik artışı yakalaması. İşgücü verimliliği açısından Güney Kore geçtiğimiz 20 yıllık periyotta zaman zaman OECD ortalamasının iki katına varan (yaklaşık olarak yıllık %4.3) artışlar sağladı. Bu artışın ardındaki en önemli nedenlerden biri, ülkenin birkaç nesillik bir zaman diliminde sanayileşmiş bir ekonomiye dönüşümü sağlanırken, aynı zamanda geliştirilen özgün politikalarla eğitim alanında da önemli bir mesafe kat edilmesi. Kore Cumhuriyeti’nin eğitim politikalarının temelinde üç amacın yattığından bahsetmek mümkün:
  1. Endüstriyel kalkınma için belirlenen alanlarda beceri havuzunu genişletmek,
  2. Beceri seviyelerini ülkenin gereksinimlerine göre yükseltmek,
  3. İş gücü arz ve talebini düzenlemek.
İlk endüstrileşme dönemi olarak adlandırılan 1965-1995 yılları arasında beceri gelişimi stratejileri hükümet tarafından yönetilirken, özel sektör tarafından da desteklendi. Eğitim ve öğretim politikaları, ülkenin kalkınmada öncelikli alanları ve kalkınma hedefleri ile yakından bağlantılıydı. Ekonominin ihtiyaçları, eğitime ilişkin alınacak olan tüm kararlarda öncelik haline getirildi. Politikalar oluşturulurken ülkenin öncelikli sektörleri ve bu sektörlerin gereksinim duyduğu beceriler dikkate alındı. Aynı zamanda bu becerilerin sürekli değişkenlik gösteriyor olması nedeniyle bir beceri çeşitlendirme modeli uygulanmaya başlandı. Buna göre gelecekteki iş gücü, iş gücüne katılım gösterdiklerinde sahip olmaları gerekecek olan becerilerle önceden donatılıyordu.
Gençlerin edineceği becerilerin, yerli firmaların yeni sektörlere ve faaliyetlere geçmelerini sağlayabilecek şekilde çeşitlendirilmesi sağlanıyor. Hükümet tarafından yönetilen politikalar özel sektör tarafından da destekleniyor.
Günümüzde de hükümetin, eğitim alanındaki fonların tahsisinde önceliklendirmesini stratejik sektörlerdeki iş gücü arz ve talep tahminlerine göre yapmakta olduğunu görüyoruz. Öte yandan, eğitim politikalarında geleceğe dönüklük ilkesi gereği gençlerin edineceği becerilerin, yerli firmaların yeni sektörlere ve faaliyetlere geçmelerini sağlayabilecek şekilde çeşitlendirilmesi de sağlanıyor. Dolayısıyla, ulusal kalkınma planı içinde yer alan sektör ve iş kollarının gelecekte ihtiyaç duyacağı yeni beceriler için de iş gücü havuzunda bir çeşitlendirme ve zenginleştirme sağlanıyor. Eğitim politikalarının ikinci ayağı ise, hükümet tarafından yönetilen politikaları özel sektör tarafından da desteklenmesi. Hükümetin bütçesinin önemli bir kısmının ekonomik kalkınma hamlesine kanalize edilmiş olması dolayısıyla, eğitim hizmetlerinin çeşitlendirilmesi için özellikle yüksek öğretim alanında özel sektörün desteğinin de alındığı görülüyor. Temel eğitim ağırlıklı olarak kamu finansmanı ile fonlanırken, özellikle yükseköğretimin finansmanında özel sektör önemli bir rol oynuyor. Öte yandan bu kurumlar yine devlet kontrolünde kalıyor, ancak vergi muafiyetleri, sübvansiyonlar ve krediler yoluyla hükümetin de bu alanda yapılan yatırımları teşvik ettiği görülüyor. Güney Kore’nin eğitim atılımının en önemli ayaklarından biri de mühendislik ve fen bilimleri alanında dünyanın en yüksek mezun oranına sahip olması. Bu politikanın ardında ise talep odaklı yüksek öğretim anlayışından uzaklaşılarak, kontrol altında tutulan ve arz odaklı anlayışa geçilmiş olması yatıyor. Özellikle bilgi teknolojileri ve ileri teknoloji alanlarına yoğunlaşılmasıyla birlikte, öncelikli sektörler için gereken beceri havuzu da oluşturulmuş oluyor.
G.Kore’de ARGE rolünün hükümet ve endüstri için misyon odaklı araştırmalar yapmak üzere kurulan devlet destekli araştırma enstitülerine düştüğünü, ancak 90’lardan sonra bu rolün üniversitelere ve sanayiye devredildiğini görüyoruz.
Akademide yaratılan bilginin endüstrilere aktarılması ve ekonomik kalkınmayı destekleyen dinamik bir forma dönüştürülebilmesi için AR-GE odaklı çalışan kurumların varlığı hayati öneme sahip. Güney Kore’de ilk etapta bu rolü üniversitelerden çok, hükümet ve endüstri için misyon odaklı araştırmalar yapmak üzere kurulan devlet destekli araştırma enstitülerinin aldığını görüyoruz. Bu modelde daha önce üretilen teknolojilerin yakalanmasına yönelik bir yaklaşım izleniyordu. Öte yandan bu enstitüler hükümet ile sektörler arasında aracı rolü üstlenerek, hükümetin teknolojik gelişim rotasını özel sektörle paylaşmak ve ithal edilen teknolojilerin şirketlerde uygulanmasını sağlamak gibi görevleri de yerine getiriyorlardı. 1990’lı yıllardan sonra ise bu enstitülerin AR-GE alanında üstlendikleri rollerin üniversitelere ve sanayiye devredildiğini görüyoruz. Bunu sağlamak için hükümet fonları aracılığıyla üniversitelerde fen bilimleri ve mühendislik araştırma merkezleri, bölgesel araştırma merkezleri ve teknoparklar kuruldu. 1998 yılında çıkarılan Özel Girişimcilik Yasası ile ileri teknoloji girişimciliğinin teşvik edilmesi ve üniversiteden sanayiye teknoloji transferinin kolaylaştırılmasının önü açıldı. Diğer yandan hükümet, özel sektörün AR-GE çalışmalarının ve inovasyonun odağı haline gelmesi ve teknoloji transfer eden bir ülke olmaktan teknoloji üreten bir ülke olmaya geçiş sağlanabilmesi için Ulusal AR-GE Programı’nı devreye aldı. Farklı alanlarda uzmanlık sahibi olan kurumların eşgüdümlenerek ulusal strateji doğrultusunda hareket etmesini sağlayan bu programlar sayesinde, üniversite, AR-GE merkezi ve sanayi arasında da köprü kurulması sağlandı. Gelecek odaklı beceri geliştirme sistemlerinin inşası, eğitim politikasının sanayi ve ekonomi politikaları ile birlikte ele alınması, mühendislik ve fen bilimleri alanındaki bölümlere odaklanılarak bu alanlarda yüksek sayıda ve yetkinlikte mezunlar verilmesi, eğitim alanında Güney Kore’nin atılımına destek olan en önemli adımlar olarak karşımıza çıkıyor. Öncelikle AR-GE merkezlerinde yürütülen çalışmalarla teknolojik açıdan “takip eden” rolünde olan ülkenin, bu alanda sağladığı bilgiyi akademi ve özel sektörün yürüttüğü çalışmalarla teknoloji üretimine dönüştürmesi de bugün pek çok sektörde dünya lideri haline gelmesine neden olan bir diğer önemli faktör. Her ne kadar bu alanda tüm ülkelerin yararına sunulabilecek tek bir reçete elde etmek mümkün olmasa da, Güney Kore’nin başarı öyküsünden gelişmekte olan ülkelerin teknolojik ve ekonomik atılımı adına çıkarılabilecek önemli dersler olduğunu düşünüyorum.