Türkiye’de hakkıyla yapılmayan ve gerçekten katma değer oluşturabilecek turizm alanları aşağıdakilerden hangileri olabilir?
Yıllar önce bir iş gezisi için gittiğim Paris’te, akşam yemeğinde yan yana oturduğumuz bir Fransız arkadaşım bana dönerek, “Türkler’le Kürtler arasındaki sorun nedir?” diye sordu. Ortamın bu soruyu cevaplamak için çok uygun olmadığını, sohbetin çok farklı bir konuda gittiğini, Paris’i iki ay sonra tekrar ziyaret edeceğimi ve bu ziyaretim sırasında elimde bazı belgelerle geleceğimi, kendisine bu konu hakkında bilgi vermek ve tartışmak için tam bir günümü ayıracağımı söyleyerek müsaade istedim.
Sayılı zaman çabuk geçti ve iki ayın sonunda Paris’e gittim. Ofiste kendisiyle karşılaştığım ilk gün Türkiye’den onun için aldığım kitabı uzatarak bunun benden bir hediye olduğunu ve önümüzdeki iki gün boyunca bunu okuyup incelemesini, sonrasında da daha önce açtığı konuyu tartışacağımızı söyledim. Büyük bir mutlulukla hediye paketini aldı ve kitabı çıkartarak heyecan içinde sayfalarını çevirmeye başladı. Sayfalardaki portreleri görüp altında yazanları şaşkınlıkla okumaya başladığı anda bir an durup bana bakarak “Galiba ne demek istediğini anlıyorum” dedi.
Acele etmemesini, kitabı okumasını ve incelemesini, iki gün sonra etraflıca konuşacağımızı ve sorusu varsa yanıtlamaktan büyük mutluluk duyacağımı söyledim.
İşte o günden sonra bana Türkiye’yi tek kelime ile tarif etsen ne söylerdin dediklerinde aklıma hemen bu kitap ve bu kelime gelir “Ebru”.
Kendisine hediye ettiğim kitap, Atilla Durak’ın yıllar boyunca Türkiye’nin farklı bölgelerinde çektiği portrelere yer verdiği, giriş kısmında ebru sanatını anlatarak ülkemizi bir ebru resmine benzettiği, “Ebru- Kültürel Çeşitlilik Üzerine Yansımalar” adlı kitaptı. Kitabın her sayfasında bir portre, portrenin altında o kişinin hangi farklı etnik kökenden geldiğine dair bir bilgi (Zaza-Türk, Arap-Türk, Gürcü-Türk, Laz-Türk, Rum-Türk, Alman-Türk vs..) ve yanında da “Türk” ibaresi yer alıyor. Fotoğrafa duyduğum ilgi dolayısı ile çıktığı ilk gün aldığım ve ara ara dönüp baktığım bu güzel eser Türkiye’nin kültürel zenginliğini ve farklılıklarını çok güzel bir şekilde gözler önüne seriyor. Aradan geçen iki gün sonra arkadaşımı ofiste buldum ve kendisiyle konuşmaya hazır olduğumu söyledim. Bana dönerek hiçbir sorusu kalmadığını, çok teşekkür ettiğini ve en yakın sürede Türkiye’yi ziyaret etmek için sabırsızlandığını söyledi. İşte o günden sonra bana Türkiye’yi tek kelime ile tarif etsen ne söylerdin dediklerinde aklıma hemen bu kitap ve bu kelime gelir “Ebru”.
Türkiye 783 bin kilometre karelik yüz ölçümü ile kıta özelliği gösteren en küçük kara parçası olması dolayısı ile “Küçük Asya - Asia Minor” olarak adlandırılır. Yurdumuzun dört bir yanını fotoğraf çekip gezerken farklı kültürleri, farklı etnik grupları, kısacası o güzel farklılıkları gördüğümde bu kadar çeşitliliğin yarattığı kültürel zenginliği neden gerçek manada bir zenginliğe dönüştüremiyoruz ve ülke olarak hep birlikte kalkınıp herkesin refahtan pay aldığı ve mutlu bir hayat sürdüğü ülke olamıyoruz diye düşünüp durdum. Turizm son dönemlerde ülkemizin döviz kazanması açısından oldukça önemli yatırımların yapıldığı bir sektör. Peki bu yatırımların coğrafi çeşitliliği ilgi alanları bakımından farklılıkları var mı? İlgi duyduğum alanlardaki faaliyetlere bakarak bu konuda oldukça geride olduğumuzu görüyorum. Konuyla ilgili maalesef yeterli istatistik de yok. Turizm dediğimizde, tanıtım filimleri de gözümüzün önüne geldiğinde, deniz, güneş, kum veya İstanbul, Konya, Kapadokya, gibi şehirler ön plana çıkıyor. Katma değeri olan ve üst gelir grubundaki turisti ülkeye çeken turizmin gerçekten çok farklı özellikleri olduğu bir gerçek. Türkiye’de hakkıyla yapılmayan ve gerçekten katma değer oluşturabilecek olan turizm alanları aşağıdakiler olabilir.
- Spor
- Fotoğraf
- Kültür
- Tarih
- Trekking
- Gurme
Spor denildiğinde Türkiye’de ve Dünya’da akla ilk gelen futbol, basketbol ve voleybol oluyor. Fakat dünya örneklerinde bisiklet turizm geliri getirmesi açısından Fransa’da neredeyse en önemli kaynaklardan biri. Tüm Avrupa’da bu konuda çok önemli ve ciddi yatırımlar yapıldığını ve bisiklet yollarının kilometrelerce uzatıldığını biliyoruz. Sadece Avrupa değil, Arap yarımadasında turizmi çeşitlendirebilmek için 180km uzunluğunda, sadece bisikletlilerin girebildiği bir yol yapılması konuya verilen önemi gözler önüne seriyor. Bizde de bu konuda büyük çabalar var. Ama devlet desteğinin son derece yetersiz kaldığı da bir gerçek. Bu konuya gönül vermiş, bisikleti ve triatlonu tutkuyla yapan Kerim Sukan, spor turizminin gelişmesi adına son üç yıldır büyük bir tutku ile çalışıyor, organizasyonlar düzenliyor ve çabalıyor. Marmaris’te yaptığı bisiklet kamplarını önce Kapadokya’ya taşıdı ve şimdi ise güzel ülkemizin farklı noktaları için yeni projeler üretiyor. Yarattığı Booscamp Live markası ile bisiklete ve triatlona gönül vermiş yabancıların da ilgisini çekti ve geçtiğimiz yıllara göre çok artan oranda yabancı sporcunun ülkemize gelmesine neden oldu. Bu konuda yapılması gereken çok şey var. Öncelikle farkındalık yaratarak bisikletlilerin trafik güvenliğini sağlamak, sonrasında yaratılan gelirle altyapı yatırımlarını spor kavramını da düşünerek bu çerçevede şekillendirmek. Sporu sadece yabancıların yaptığı bir şey olarak düşünmeyip halkımızın bir rutini haline getirmek. Böyle düşününce aslında sadece turizm geliri değil farklı bir çok kazanımın da olduğu ortaya çıkıyor.
Fotoğraf da turizm anlamında güzel ülkemizin kullanabileceği önemli araçlardan biri diye düşünüyorum. Kültür, tarih, insan, doğa ve sayısız konu ile yapılabilecek o kadar çok şey var ki. Fotoğraf turizmi için ülkemiz hemen hemen her mevsim uygun. Doğu Anadolu’dan Ege’ye Karadeniz’den Güneydoğu Anadolu’ya kadar içinde bulunduğumuz kültürel ve doğal zenginlikler saymakla bitmez. Fakat burada da problemlerimiz var. Şehirlerimizin kültürel dokularını bitiriyor, mimari yeknesaklıkla hepsini birbirine benzeyen yerleşim alanları haline çeviriyoruz. Doğamızı, içinde bulunduğumuz kültürel yaşamı tahrip ediyor ve bizden sonra gelen nesillerin bu zenginliklerden faydalanmasının önüne büyük bir set çekiyoruz.
Bu fotoğraflar ülkemizin dört bir yanında çektiğim güzelliklerden sadece bir kaçı. Daha yüzlercesi ve binlercesi var. Yıllar önce çektiğim fotoğraflardaki yerleri bu gün ziyaret ettiğimde yerlerinde yeller estiğini görmek beni derinden üzüyor. Sonbaharından baharına yazından kışına her mevsimi her köşesi her insanı büyük zenginlik olan bu ülkenin katma değer yaratacak turizm projelerine büyük ihtiyacı var. Bu ihtiyacı karşılayacak deneyimli, tecrübeli ve tutkulu bir çok insanın olduğunu bilmek gerçekten mutluluk veriyor ama bu insanların ellerinden tutacak ve bu katma değeri ortaya çıkartacak kurumsal yapının oluşturulması ve devletin bu konuda öncü rolü üstlenmesi çok gerekli.
Fotoğraflar : Ömer R. GENCAL.. daha fazlası için
https://www.omergencal.com/
Bu noktada değinemediğim başka birçok alan var. Eminim ki bu alanlarda da öncü olabilecek katma değer yaratabilecek bir çok girişimci bulunuyor. Turizmi sadece deniz kum ve güneş üçgeninden çıkartıp konsantrasyonu bir kaç farklı milletten oluşan bir sektör olma dışına çıkartmalı ve çeşitlendirmeliyiz. Bunun gerçekleştirilmesi sağlam kurumların, yerel kalkınmanın, bölgesel yönetimin önemini bir defa daha ön plana çıkartmaktadır. Türkiye’nin zenginleşmesi ve halkımızın refaha kavuşması aslında liyakatli kadrolarla çok kolay ve kısa zaman alacak bir süreçtir. Bu, güzel bir ülke hayali olan vizyon sahibi kişilerin kurumsal çatılar altında bir araya gelişi ile mümkündür.