Geçtiğimiz yılın 2. çeyreğine göre %21,7 oranındaki büyümeyi duyduğunuzda; “kim büyüdü, fiyatlar almış başını gitmiş, çocuğum 2 yıldır işsiz” gibi sözlerle karşılık vereceğinizi az çok tahmin edebiliyorum. Ki bu tepki oldukça makul, eğer iktidarın ortağı değilseniz ve onun getirdiği nimetlerden faydalanmıyorsanız bu şekilde düşünmeniz yerinde. Fakat mesleki konumum itibarıyla bu veriye bilimsel bir şekilde yaklaşmam gerek. Siyasetçilere de düşen verileri ivedilikle incelemeleri ikna edici bir şekilde topluma gerçekleri duyurmaları. 2020’de pandemi kaynaklı %10,4 dolayındaki keskin daralma nedeniyle, %11,5 büyüdüğümüzde ancak 2019’daki düzeye ulaşabiliyorduk. Buna Türkiye’nin doğal büyüme oranı olan %3’ü, yani hiçbir şey yapmadan kendi kendine büyüyebilmemizi de 2 yıl için eklersek, %17’nin altındaki bir büyüme aslında daralma gibi olacaktı. Neyse ki büyüme oranı bu alt sınırın üstünde geldi ve ekonomide kısmen iyileşme yaşandı. Tabii bu iyileşme vatandaşlara yansımadı, çünkü milli gelirden emekçi kesimlerin aldığı pay %37’den sert bir şekilde %32,9’a düştü. Hiç şaşırtıcı değil, bu derece yüksek işsizliğin olduğu ve hizmetler sektörünün neredeyse durma noktasına geldiği bir dönemde, vatandaşlara doğrudan devlet desteği yoksa ve işsizlik fonundan sağlanan kaynak yetersizse, bir tek işveren büyümüş oluyor. Büyümenin alt basamaklarına bakalım; sektörel olarak hizmetler %45,8 oranındaki büyümeyle en ön sırada. Bunda geçtiğimiz yılki %26,7 dolayındaki küçülme ve haziran ayında pandemi yasaklarının büyük ölçüde sona ermesi belirleyici oldu. Sanayideki büyüme ise %40,5 ile kesinlikle göz kamaştırıcı. Biraz TL’nin değer kaybından, biraz da küresel tedarik zincirindeki mevcut değişim sürecinin Türkiye’ye yaramasından kaynaklandı. Bu değişim şimdilik geçici, çünkü temelinde pandeminin neden olduğu tedarik zincirindeki milliyetçi yaklaşımlarla taşıma mesafelerinin kısaltılması eğilimi yatıyor. Navlun fiyatlarındaki büyük sıçramanın etkisi büyük. Bu değişimi kalıcı hale getirmekse mümkün. Başta AB ile gümrük birliği genişletilebilirse, Britanya ile serbest ticaret anlaşması derinleştirilebilirse; bu esnada vergi, altyapı, ar-ge ve eğitim alanlarında atak yapılabilirse daimi hale getirilebilir. Kötü haberse tarım sektöründen, yalnızca %2,3 oranında çok cılız bir büyüme gerçekleşti. Tabii bu sektörde geçtiğimiz yıl baz etkisi yoktu, fakat kuraklık etkisinin de belirginleştiğini eklemeliyiz. 20 yıllık AKP iktidarı döneminde sulama sistemlerini geliştiremeyip hala mevsimsel yağışlara bu derece bağımlı kalmak hiç şüphesiz büyük problem. Bu arada 2006’daki bir kanunla GSYH’nin en az %1’i kadar tarımsal destek vermenin kararlaştırıldığını, ancak bunun hiçbir yıl uygulanmadığını vurgulayalım. Elbette sırf maddi destekle olmuyor; bunun denetimi ve teknik bilgi kapsamında yardım da yapılmalı. Pandemiden zirai yeterlilik dersini almak gerek. İktidarın lokomotif olarak seçtiği inşaat sektörü ise zayıf bir seyir izledi ki benzer bir durum gayrimenkul için de geçerli. Bu iki sektörün büyüme oranı sırasıyla %3,1 ve %3,7. Yeni bir konut kredisi pompalamasının veya kamu harcamaları ile inşaat sektörünün iteklenmesi halinde bunun piyasadaki döviz kuru ve faiz oranlarına etkisini hatırlatmaya gerek yok; 2018 ve 2020 deneyimleri hala hafızalarımızda. Son olarak büyümenin harcama tarafını da inceleyelim. Geçtiğimiz yılki gelir ve endişe kaybı sonrası sert bir şekilde azalan halkın genel tüketiminde keskin bir toparlanma gözlemlendi. İhtiyaç kredisindeki talebin altında yatan nedenlerden biri bu, yalnız temmuz ayı itibarıyla kısa çalışma ve ücretsiz izin ödeneklerinin bittiğini ve işten çıkarmaların yasal bir şekilde başladığını unutmamak gerek. Yani gelir zayıflayınca tüketimde zayıflama yine başlayacak. Kamu harcamaları ise yatay seyretti, yani para politikasında olduğu gibi maliye politikasında da özenli davranılmaya çalışılıyor. Sevindirici haber ise %20,3 ile büyüyen özel sektör yatırımları. Tabii geçtiğimiz yılki baz etkisi yine belirleyiciydi. Asıl patlama ise ihracatta oldu, fakat her zamanki gibi ithalat da ona eşlik etti. Net etki biraz daha lehimize gelişse de 8,81’e kadar çıkmış dolar kurunun neticesinde dış ticaret açığının daha fazla daralmasını beklerdik, fakat yine olmadı. Turizmdeki yarı ölü sezondan ötürü cari açık sürüyor. Korona virüs pandemisi olağanüstü dönemlerden geçmemize neden oluyor. %10,4 küçülüp %21,7 büyüyebiliyoruz. Hiç değişmeyense işsizlik, özellikle de genç işsizlik. Pandemiden önce rekor kırmaya başlayan genç işsizlik, açılmalara rağmen hala yüksek seyrediyor. Küresel piyasaların beklentisi, delta varyantından daha tehlikeli ve aşıları etkisiz bırakacak bir varyant gelişmezse eğer, pandeminin 2022 yaz aylarından önce geride kalacağı. Buna rağmen Türkiye’de genç işsizlik çok yüksek seyredecek ve üniversite mezunu genç işsizliği yeni rekorlar kıracak. Bittiğinde, Türkiye’nin iktisadi buhranının en derinleştiği günlerinin mazereti pandemi sayılacak. Ancak genç işsizlik; mevcut küresel iktisadi düzen, Türkiye’de uygulanan model ve onu yöneten ekonomi yönetiminin asıl suçlu olduğunu unutturmayacak.