Gülçin Sağır yazdı | Ortadoğu’nun siyasal sosyolojisi: Arap isyanlarından önce ve sonra
Politikyol
Hamit Bozarslan, tarih ve siyasal bilimler alanında doktora yapmış olup, tarihçi, siyaset bilimci kimliği ile Kürt sorunu başta olmak üzere birçok konuda Ortadoğu uzmanı olarak çalışmalarını sürdürmektedir. Paris Sosyal Bilimler Yüksek Okulunda profesör olarak çalışan Bozarslan’ın "Ortadoğu’nun Siyasal Sosyolojisi: Arap isyanlarından önce ve sonra" adlı çalışması Melike Işık Durmaz tarafından Fransızcadan Türkçeye çevrilmiştir. Arap aleminde görülen halk hareketleri ve ayaklanmaları yazar, 21. yüzyılın tipolojisi olarak görmektedir. Arap halklarının demokrasi ve insan hakları mücadelesi olarak görülen bu hareket, Bozarslan’ın eserinde; Arap toplumlarının toplumsal hareketlerinin nasıl zor şartlarda meydana geldiğini ve ihtilaller sosyolojisinde nasıl bir domino etkisi bıraktığı üzerinde durulmaktadır.
Kitap altı bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde "Ortadoğu’nun Oluşumunu" tarihsel bir perspektiften ele alarak bölgenin sosyo-kültürel özellikleriyle, jeopolitik siyasi rolü göz önünde bulundurulmaktadır. Bozarslan bölgedeki kültürel oluşumun etkisini sadece İslamiyet’e atfetmemektedir. Çünkü Ortadoğu bulunduğu konum itibariyle 3 büyük dinin ve kutsal toprakların çıkış noktasıdır. Yazar bölgenin anlaşılması için Ortadoğu’da "genişleme"ve "tarihsel döngü" kavramlarını ele alarak, bölgede yaşanan olayların dünyanın başka noktalarında da etki getirebileceğinin vurgusunu yapıyor. Tarihsel döngü kavramının üzerinde duran yazar Ortadoğu’da 1919-1979 yılları arasında iki uzun tarihsel döngü yaşandığına işaret etmektedir. İlk döngünün birinci dünya savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğunun çözülmesiyle başladığını, ikinci tarihsel döngünün ise 1948 yılında "Arap dünyasının fiilen budanması" olarak görülen İsrail devletinin kuruluşuyla başladığını ifade eder. Bu süreçte yazar iki döngüyü de ele alarak bölgedeki kopuşları ve Ortadoğu’da dolaşıma giren anlam yönünden bazı önemli kavramlarının ortaya çıktığını belirterek; 1950-1970 yıllarındaki "devrim" ve "emperyalizm" gibi sözcüklerin genişleme furyasındaki etkisini görmemize imkan sağlamıştır.
Bozarslan ikinci bölümde, modernite paradigması, Ortadoğu’nun İslami niteliği, Asabiyet, dava ile Aşiretçilik sorununu ele almaktadır. Çalışmada yazar modernite paradigmasını Leonard Binder (1958), Bernand Lewis (1961) ve Niyazi Berkes'e (1964) kadar geriye götürülebileceğine vurgu yapmaktadır. 20. yüzyılın başında Ortadoğulu batılı reformcuların, ardından yüzyılın ilk yarısındaki otoriter rejimlerin, projelerini kesinlikle modernlikle değil "medeniyetle" ya da "devrim’" gibi muğlak ufuklara sahip iki kavramla ilişkilendirilmiş olduklarını belirtmektedir. Yazar İslamcılığı günümüzde Ortadoğu’nun pek çok ülkesinde temel siyasi güç olarak sürdüğünü ifade etse de Müslüman dünyanın sadece İslamcılığa indirgenerek kavranamayacağının altını çizmektedir. İslam’ı ve İslamcılığı Ortadoğu’nun evrimini anlamaya yönelik tek bir nokta olarak görülmemesi gerektiğini metin içerisindeki argümanlar ile açıklamaktadır. Yazar yine asabiyet ve dava kavramlarına eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşarak bunların arasındaki toplumunun ve iktidarın inşası sorunu ile ilişkilendirilmesi gerektiğine işaret etmektedir. Orta Çağ ya da aşiret paradigmasının arkaik yapıların direnişi olarak ele almaktadır. Bunları iktidarlarının zayıflama ve güçlenme döngüleriyle ilişki içinde ve "modernitenin" ürünü olarak Bozarslan okumaktadır.
Üçüncü bölümde Ortadoğu’daki devletlerle siyasal sistemlerinin yapısı ile totalitarizm ve otoritarizm olguları ele alınmıştır. Bozarslan devleti, yekpare bir "organ" olarak değil, bir alan olarak ele alınması gerektiğini ve bu alan içinde birçok aktöründe etkileşim içinde bulunduğunu belirtmektedir. Ortadoğu’daki devletleri ve siyasal sistemleri tümüyle analitik olması dışında, özel bir amaç taşımayan birtakım tipolojiler yardımıyla incelemektedir. Genel olarak Ortadoğu rejimlerini otoriter olarak ilişkilendiren yazar, 1979’dan 1993-1994 yıllarına kadar olan dönemde Baas Partisi rejimini totaliter olarak nitelendirebileceği tek siyasal deneyim olarak görmektedir.
Dördüncü bölümde siyasal tahayyüller, mobilizasyonlar, radikalleşme ve çatışma süreçleri ele alınmaktadır. Bozarslan burada toplumsal hareketler ve kolektif eylem sosyolojisine başvurmayı tercih etmektedir. Bu tercihin nedenlerini de yazar, bir yandan tarihsel sosyolojinin yardımıyla soyut modelleştirmelerden ve demobilizasyon süreçlerini anlama aşamasına geçme kaygısından diğer yandan da Charles Tilly’nin bir arzusunu yerine getirme istediği olarak belirtmektedir. Bu bölümde ele alınan süreçlerde önem kazanan mekanlardan "mahalle" olgusunu da incelemektedir. Mahallerinin devletin kabul etmek zorunda kaldığı bir özerkleşme, devlete karşı bir meydan okuma biçimi olarak tanımlamaktadır. Yazar çatışma süreçlerini incelerken siyasal başkaldırı alanlarına vurgu yaparak karşılaştırmalı tablolara ve örneklere yer vermiştir.
Beşinci bölümde cemaat ve azınlıkların oluşum süreci ele alınmaktadır. Kitapta Ortadoğu’daki cemaat ve azınlıklara dair olgularının anlaşılması için "geleneklerinin icat edildiğini" "ulusların hayali olduğunu" ve "kimliklerinin birer yanılsama" olduğunu söyleyen söylemlerden kurtarılması gerektiğini ileri sürmektedir. Bunun sebebini de şu soruyu sorarak açıklamaktadır. "Tahayyül", "icat" ve "yanılsamaların" gerçek olduğunu bildiğimiz ölümler bu duruma niçin neden oluyor? Sorusu ile anlaşılabileceğine işaret etmektedir. Bozarslan Ortadoğu’daki toplumsal ve ekonomik çatışmalar aleyhindeki temel siyasal eylem ve mobilizasyonların birincil aidiyetlerin ana çerçevesi haline gelmesini sorgulamaktadır.
Çalışmanın altıncı ve son bölümünde siyasal özneler, kuşak olgusu, kutsal figürler ve kahramanlar üzerinde durulmaktadır. Bozarslan kuşak olgusunu toplumların geçirdiği dönüşümlerin ve de devletin resmi kurumlarının ya da radikal ve gizli muhalefet partileri gibi karşıt kurumların devamlılığını anlamanın yollarından birisini oluşturduğunu söylemektedir. Bu bölümde ayrıca kimi zaman gençliğe övgü, yaşlılığa hürmet kimi zamanda yaşlı ve yıpranmış beden kültüne değinilerek bu bağlamda örnekler ele alınmaktadır. Yaşar Arafat, Saddam Hüseyin, Şeyh Yasin ve Ayetullah Humeyni yaşlı beden kültü ile gençliğe övgü metaforuna örnek olarak gösterilmektedir.
Kitabın sonuç bölümünde yazar Ortadoğu’nun uzun zamandan beri ya boş ya da çok ağır bir takım önemli olaylar da yaralar aldığını belirtiyor. Bozarslan bunu da devletlerin meşruiyetlerini mevcut bir şekilde kaybederek kendilerini yeniden üretimlerinde ABD, Rusya ve Çin gibi belli aktörlerin gölgesinde şekillendiği vurgusunu yapıyor.
Hamit Bozarslan genel olarak bu çalışmasında son kertede, Ortadoğu’da yaşanan gelişmeler karşısında edebiyat ve sanatın toplumların tarihiyle, koşullarıyla, yaşadıkları şiddetle ve korkularıyla ilgili dile getiremedikleri konularda birer çözüm önerisi olacağını belirtiyor. Ortadoğu’daki liberal ve sosyalist hareketlerin geleceğini yorumlayarak mevcut diktatörlükler ve İslamcılık karşısında birer alternatif olabileceği iddiasına yanıt veriyor. İslamcı hareketlerinin yaşadıkları dönüşümlere değinerek İslamcılığının özgün bir düşünce geliştirdiğini söylemenin mümkün olmadığını aktarıyor. İran ve Suriye özelinde somutlaşan Ortadoğu antiemperyalizminin Latin Amerika’dan farklı olduğunu belirterek Ortadoğu’daki devlet tekelli antiemperyalizmleri iktidardaki elitlerin iktidar olma sıfatlarıyla kurumsallaştırdıklarını, diktatörlerin de sınırsız egemenliğini savunan bir antiemperyalizm haline geldiğine dikkat çekiyor. Rusya’nın ve Çin’in Ortadoğu’da aktif rol oynadıkları tespitini yaparak, iki ülkenin bölgede büyük bir nüfuz sahibi olma yolunda ilerlediklerini aktarıyor.
Sonuç olarak kitap okuyucuya detaylı bir tarih bilgisi sunmamakla birlikte, örnekler vasıtası ile açıklamalara gitme yoluna başvuruyor. Bu açıdan eleştirilecek olsa da kitap bölgede yer alan ülkelerin tarihini ayrıntılı olmasa da yine de gözden kaçırmayarak, Ortadoğu halklarının çeşitliliğine işaret ederek siyasal ve toplumsal dönüşümleri birlikte ele alarak araştırmacılara kaynak teşkil edecek önemli bir eserdir.
Hamit Bozarslan, Çeviren: Melike Işık Durmaz, İstanbul: İletişim Yayınları, 2013, 184 sayfa.
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi