Özkan Uğur, gerçekten her anlamda nevi şahsına münhasır bir sanatçıydı, MFÖ’nün yapıtaşıydı. Fuat Güner’in tarifiyle söylersek “hem bass gitar çalıp hem şarkı söyleyip, bir de dans edebilen bir müzisyen”di. 1990 yılında, Almanya’dan ‘Maviş’ adını verdiğimiz arabamızla Türkiye’ye dönüyoruz. Rahmetli babam, MFÖ’nün Geldiler kasetini takıyor. Ben dört yaşındayım, abim beş. Yol boyu, kim bilir kaç defa dinliyoruz Ali Desidero’yu. Abimin adı Ali. Sözlerini anlamamıza imkân yok; ama parçayı yarım yamalak her eşlik edişimizde çocuk aklımızla (pekâlâ duygularımızla) acayip bir keyif alıyoruz. Bir arabanın içindeyiz, bir daha asla geri gelmeyecek o zamanlardayız, herkes başka yerden bakıyor dışarıya. Kapıkule’den içeri girdiğimizde başka bir şarkının kehaneti açıyor pencereyi: “Hep yalnızlık var sonunda/Yalnızlık ömür boyu…” Kişisel bir hatıradan giriş yaptım yazıya. Çünkü bugün kimsenin anne sözü dinler gibi masum bir hâli kalmadı maalesef. Türkiye’de herkesin birbirinden uzaklaştığı bu demlerde, Özkan Uğur’un vefat haberi, her kesimden insanı derinden üzdü. Sosyal medyada birbirlerine karşı namlularını doğrultmuş kişiler, silahlarını yavaşça yere bıraktı. MFÖ’nün taziye evinde buluşuldu. Dikkat ettiniz mi bir kişi bile Özkan Uğur hakkında menfi bir söz söylemedi, tweet atmadı. İLK ÇİÇEĞİ EK, İLK TETİĞİ ÇEK! Şimdi gelin, bu büyük kent ozanın hayatından birkaç sahneye birlikte bakalım: Raif Özkan Uğur, 1953 İstanbul doğumlu. O; Dersaadet’in son güzel günlerinde hayata adım atar, şehrin henüz bu denli işgale uğramadığı, kentlilik bilincinin törpülenmediği vakitlerde, ilk gençliğini geçirir. Küçük yaşlarda mandolinin tellerine dokunduğunda, dünyanın bir bekleme odası yalnızlığını anlamış mıdır bilinmez ama Kadıköy Lisesi’nde okurken ‘Atomikler’ grubuyla müzik bahçesine ilk çiçeğini eker, ilk tetiğini çeker. BATI’NIN SOUND’U, ANADOLU’NUN SESİ 1970’ler; İstanbul-Ankara-Bursa-İzmir merkezli pop-rock grupların oluştuğu, Batı sound’uyla geleneksel Türk sazlarının ve sözlerinin harmanlandığı, biraz sonra da ‘Anadolu-Rock’ diye ünlenecek müzik türünün ortaya çıktığı yıllardır. İşte Özkan Uğur, on yedi yaşında bu yeni müzisyenlerle irtibat kurar, müzik yapımcısı Şerif Yüzbaşıoğlu’nun orkestrasında görünür. Sonrasında kendisinden beş yaş büyük Fuat Güner, üç yaş büyük Mazhar Alanson’la Kızıltoprak’ta tanışır. Mazhar-Fuat’ın grubu Kaygısızlar’da bas gitar çalmaya başlar. Bir aralık Barış Manço’nun da ses ve renk verdiği (Manço, kısa sürede gruptan ayrılacak, Türk, İngiliz, Amerikalı, Belçikalı, Tunuslu arkadaşlarından müteşekkil ve ile piyasaya çıkaracağı Dağlar Dağlar’la listebaşı olacaktır) Kaygısızlar, daha sonra İpucu Beşlisi’ne evirilir. Bu birliktelik, Türkçe sözlü rock müziğin kült gruplarından MFÖ’nün çekirdeği addedilir. MAZHAR-FUAT-ÖZKAN BİR ARAYA GELİYOR Osmanlı Kuruluşu’ndaki dervişlerin birden fazla tekkeden icazet alması gibi, ilk dönem Türk rockçıları da bugün şarkılarını hâlâ dinlediğimiz isimlerin/grupların ya kurucusu ya üyesi. Özkan Uğur da Kurtalan Ekspres’le, Ersen ve Dadaşlar’la, Seyhan Karabay ve Kardaşlar’la, Edip Akbayram’la, Selda Bağcan’la beraber çalışır. Yıl 1984…. Çok erken yaşta başladığı müzik serüveninde dönüm noktası gelip çatmıştır artık. Mazhar-Fuat Özkan üçlüsü ilk albümleri Ele Güne Karşı Yapayalnız’la büyük bir çıkış yakalar. Erkan Oğur’un (Sanatçı, kendi Instagram hesabından paylaştığı videoda, “Özkan Uğur, güllerin içinden geldi, güllerin içine gitti” dedi.) perdesiz gitarıyla çeşitlendirdiği Bu Sabah Yağmur Var İstanbul’da, Bodrum, Güllerin İçinden gibi hit parçalar, bu çalışmanın ürünleridir. ŞEYH EFENDİ’DEN TÜRKÇE ROCK’A MÜTEVAZI BİR KATKI Şöhreti yakalayan grup üyeleri, bir sene sonra bu kez Peki Peki Anladık’la çıkar dinleyicinin karşısına. Bu albümde yer alan Buselik Makamı, MFÖ müziğinin ve anlatısının alametifarikası olacaktır, not düşelim. Tam burada Mazhar Alanson’un şu hatırasını hatırlayalım: “1984’te Özkan’la, Sahaflar’da dükkânı olan rahmetli Muzaffer Ozak’a rastlamamdır. Her şeyim döndü, değişti ondan sonra. Hindistan’lara filan gerek kalmadı. Bizim arkadaşlar o sıra Hindistan’a filan gidiyorlar. ‘Dünyanın yolunu gidiyor, sarılık ve perişan oluyorlar, buralarda bir şey yok mu?’ diye düşündüm. Özkan’a ‘yürü’ dedim. Direkt Muzaffer Efendi’nin dükkânına girdik. Hiç bilmem, tanımam! Dükkânın içinde bir sessizlik oldu biz girince, sohbet vardı. Melamilik kitabını sordum, ‘13 numarada.’ dedi. Ben ‘Siz şeyh misiniz?’ dedim. ‘Estağfurullah, türbedarım.’ dedi. ‘Elinizi öpebilir miyim?’ dedim, izin verdi, öptük ve çıktık. Biraz gidince ‘Dönüyoruz Özkan.’ dedim, ‘Abi ne döneceğiz?’ dedi ve içeri geri girdik. ‘Hadi oturun.’ dedi Muzaffer Ozak. Sohbeti dinledik ve müzik orada başladı. Diday’ın sözleri oradan çıktı. Sonra Buselik Makamı, Mecburen filan... Tasavvufla ilgilenmemin benim müzik kariyerime çok büyük etkisi oldu. Ben oradan derviş olarak çıkamadım belki ama sanatımı çok besledi.”
Özkan Uğur, ‘anlamsız şarkılar’ıyla da gönüllerde yer etmiş bir isim. Sanatçı; Sude gibi İk Ben gibi ‘anlamı olmayan sözlerden oluşan’ şarkılarla alakalı olarak gelenekte yer etmiş ‘terennüm’ü öne çıkardığını kaydeder.
Yeri gelmişken şu ayrıntıyı da paylaşayım: MFÖ, 1988 tarihinde Sufi ile Eurovision’a katılır, şarkı yarışmasını 37 puanla 15. Sırada tamamlar. Mazhar Olmak kitabında geçtiğine göre; Bir denize açılmış sufi/Ne sonu var ne sahili/Aşka aşık olmuş, o besbelli/Deli mi, divane mi?/Bu sesler, bu sözler bizim değil/Bunu aşıklar bilir/Gül de bir bize, diken de bir/Bunu aşıklar bilir Gül de bir bize, diken de bir/Bunu aşıklar bilir…” sözlerini dinleyen Muzaffer Efendi, gruba hitaben: “Bu şarkı, sizin kariyerinizde yeni bir sayfa açacak.” diye konuşur. BAS GİTARA SAYGI… Özellikle rock müziğin olmazsa olmaz enstrümanlarının başında bas gitar gelir. Özkan Uğur da tınısı ve tonuyla şarkıların âdeta iç rengini belirleyen bu sazla özdeşleşen isimlerden. Fender marka gitarını çok seven, Güllerin İçinden solosuyla her zaman hatırlanacak olan Uğur, kendisiyle bir olan bu müzik aleti ile ilgili şu detayı paylaşır: “Hayatım onunla geçti, milyarlar verseler de satmam. Bir kez konser için enstrümanları taşırken yere düşmüştü. Fark etmemişiz. Araba geri geri giderken az daha gitarımı paramparça ediyordu. Allah’ıma şükürler olsun ki sadece kutusu ezildi.” ARKADAŞIM ŞEYTAN’DAN KARAKOMİK FİLMLER’E… Özkan Uğur, zaman içinde dinleyicinin yanı sıra izleyici ile de buluşur. Başrollerini Mazhar Alanson’la Ali Poyrazoğlu’nun oynadığı 1988 yapımlı Arkadaşım Şeytan’da beyaz perdede görünür. 1996’da Şener Şen efsanesinin yeniden doğduğu Eşkıya’da Sedat’la karşımıza çıkar. Yakın dostu Cem Yılmaz’ın yazıp yönettiği filmlerin vazgeçilmez ismi olur. GORA’nın Garavel Usta’sı, AROG’ta Dimi karakterine hayat verir. Onun o meşhur “Bıktım usandım bu hataları tekrarlamaktan/Onun bunun adına film olmaktan/Özendim bezendim her seferinde/Bu defa acaba olur mu diye…” söylediği şarkısı Olduramadım, GORA’dan yadigârdır: Yahşi Batı, Pek Yakında gibi filmlerde de performans gösteren ünlü sanatçının son filmleri Karakomik Filmler olur. ‘TERENNÜM’ÜN ÇAĞDAŞ MÜZİĞE ADAPTASYONU Özkan Uğur, ‘anlamsız şarkılar’ıyla da gönüllerde yer etmiş bir isim. Sanatçı; Sude gibi İk Ben gibi ‘anlamı olmayan sözlerden oluşan’ şarkılarla alakalı olarak gelenekte yer etmiş ‘terennüm’ü öne çıkardığını kaydeder. Nişanyansözlük’e göre bu sözcük; Arapçadan Türkçeye geçmiş ve ‘makamla söyleme, anlamlı veya anlamsız sözlerle şarkı söyleme’ demek, hatırlatalım.
Özkan Uğur, zaman içinde dinleyicinin yanı sıra izleyici ile de buluşur. Başrollerini Mazhar Alanson’la Ali Poyrazoğlu’nun oynadığı 1988 yapımlı Arkadaşım Şeytan’da beyaz perdede görünür.
Sanatçı, 2013 senesinde, yani 60 yaşında lenf kanserine yakalanır, tedavi sonrasında bu zor zamanları atlatır, MFÖ olarak konserlere devam eder. İşte hastalığın gizli bir düşman gibi vücudunda kol gezdiği demlerdir. Gain’de yayınlanan Ele Güne Karşı-Bir MFÖ Belgeseli’nde ‘No Problem’ şarkısının prova kaydı kaydediliyordur. Bu esnada, “Senin yüzünden düştüm ben bu hâle/Ne bir şifa buldum ne de bir çare” derken gözyaşlarınız tutamaz. “Valla ilk defa böyle bir şey oluyor” diye konuşur. Mazhar Alanson’un “Biz bu yaşlarda ağlarız…” demesinden sonra o nefis “Gözyaşlarımızı Bitti mi Sandın?” parçasına geçilir. “O OLMASAYDI BİZ NE OLURDUK, BİLMİYORUM…” TRT Müzik’te yayınlanan Mazhar Alanson ile programına katılan Özkan Uğur, hastalığından ötürü karantinaya erken girdiğini ve o günleri atlattığını söyler. Ve sanki hayatının özetini anlatan şu duygusal cümleleri kurar: “Bak Mevlânâ’nın ne güzel bir sözü var: Bir gün gelir açmaz dediğin çiçekler açar, gitmez dediğin dertler gider, bitmez dediğin zaman geçer. Ama hayat öyle bir şey ki önce şükür sonra sabır sonra da inanmak gerekir.” Sanatçı, 2020’nin başında aynı hastalığa yeniden yakalanır, tekrar kanser tedavisi görmeye başlar. Fakat bu sefer, bir kez daha dünyaya gelemez, 8 Temmuz 2023 tarihinde vefat eder, ahrete gider. Evet Özkan Uğur, gerçekten her anlamda nevi şahsına münhasır bir sanatçıydı, MFÖ’nün yapıtaşıydı. Fuat Güner’in tarifiyle söylersek “hem bass gitar çalıp hem şarkı söyleyip, bir de dans edebilen bir müzisyen”di. Sona geldik… Yazıya Mazhar Alanson’un kadim dostunu anons ederken söylediği özel cümlelerle veda edelim: “Halkın çok sevdiği bir sanatçı. Mükemmel müzisyen, besteci, ayrıca mükemmel bir aktör. O olmasaydı acaba biz ne olurduk, bilmiyorum. Huzurlarınızda Özkan Uğur…”