Türkiye’nin sığınmacı, düzensiz göçmen, mülteci politikaları; Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Afganistan’da görev alması gibi konularda kamuoyu sertçe tartışmaya başladı. Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve Milli Savunma Bakanlığı’nın sosyal medyada Suriyeliler ve Afganistan ile ilgili yaptığı açıklamalar büyük ilgi gördü.[1][2] Kurumsal muhalefet partilerinin; bu tartışmalar sırasında ciddi görev ve sorumlulukları olduğu gibi önlerinde de ciddi fırsatlar da var.
CHP’NİN GÖÇMEN POLTİKASI
Öncelikle Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarının ilgi görmesinin muhalefetin yükselen oy oranları ve artan iktidar ihtimali ile birlikte okumak gerekmektedir. Kılıçdaroğlu’nun 3-4 yıl önce yaptığı benzer açıklamaların şimdi olduğu kadar ciddi yankı bulmadığı hafızalardadır. Kılıçdaroğlu’nun söylemine karşı Batı medya ve akademisinin Türkiye temsilcilerinde ve Türkiye kökenli Batı’da çalışan akademisyenlerde ve Adalet ve Kalkınma Partisi’ne(AKP) yakın kalemlerde topluca ve sert bir tepki gelişti.
Bu noktada CHP, iktidarın AB ile yaptığı geri kabul anlaşmalarını sürekli hatırlatmalı.[3] AB’nin mevcut hükümetle at pazarlığı yaparak Türkiye’ye yüklediği rolü CHP başta olmak üzere muhalefet sürekli eleştirmeli. Bunun yanında Türkiye’nin sınır güvenliği kapasitesi ve gizli-açık sınır güvenliği politikasını muhalefet sorgulamalı. AKP’nin AB ile yaptığı pazarlıkların ana gündeminin insan haklarından, reformlardan nasıl olup da geri kabul anlaşmasına dönüştüğünün hesabını muhalefet sormalı.
Bunun yanında muhalefetin söylemi tekrar ederken derinleştirmesi, iktidara geldiğinde AB’ye sunacağı önerileri de ana hatlarıyla sunması faydalı olacaktır. Muhalefet AB üyesi ülkelerin aralarındaki düzensiz göçmen tartışmalarını araştırarak kendi yol haritasına, kolaylıkla AB uygulamaları arasından dayanaklar bulabilir. Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları nasıl muhalefetin iktidar potansiyeli arttıkça daha fazla tepki çekiyorsa; CHP’nin politika tercihleri tutarlı, makul ve kararlı olarak sürdürüldükçe ve temellendirildikçe AB odaklarından ve onlara yakın kalemlerden iltifat görmeye başlayacaktır. AB de kendisini Türkiye’deki gelecek iktidara göre konumlamayı tercih edecektir.
Muhalefet partileri göçmen politikası konusunda söylem oluşturma konusunda gecikirse; kimi muhalif görünen yapıların popülist ve aşırı söylemlerinin muhalefetin kurumsal yapısının üstüne yapışma ihtimali ortaya çıkar. Böyle bir durumda tartışmanın odağı AKP’nin Suriye, Afganistan ve göçmen politikaları olmaktan çıkabilir. Aynı zamanda popülist ve aşırı söylemler AKP’nin göçmen politikasının başarısızlığının sonuçlarını -özellikle Batılı çevreler nezdinde- muhalefetin sırtına haksızca yüklenmesine sebep olabilir.
Bu noktada muhalefet konuyu daima hükümetin politikalarına getirmeli. AKP hükümetinin hangi AB fonlarını nasıl aldığını ve nasıl kullandığını sorgulamalı. Ayrıca iktidarın AB ile düzensiz göçmenler üzerinden, geri kabul anlaşmaları ile sürdürdüğü kirli pazarlıklar da afişe edilmeli. Göçmenlerin ve sığınmacıların kurulması gereken kamplara yerleştirilmemesi hem devlet kapasitesinin eksikliği hem de politika tercihi olarak eleştirilmeli. Sınırların güvenliği yine hem politika tercihi olarak hep de kapasite eksikliği olarak muhalefetin kuracağı zeminde tartışılmalı. Muhalefet oluşabilecek toplumsal tepkinin sokaktan ziyade siyasi zeminde tutup; tepkilerin iktidara yönlenmesini sağlamalı.
Dünyada en çok sığınmacı kabul eden ülke olan Türkiye’de, bu olgunun ekonomik, sosyal etkilerini sektör bazında analiz edip halka bilgi sunmak da muhalefetin etkili kullanacağı yollardan birisi olabilir. Özellikle konut ve gıda fiyatları ile tarım ve hizmetler sektörüne milyonlarca sığınmacının etkisini objektif olarak anlatmanın yolları kolayca bulunabilir. Bu alanlarda hükümetin neleri görmezden geldiğini ortaya koyacak muhalefet; iktidarın görünen, görünmeyen hedeflerini de topluma anlatmalı. Mevcut mülteci politikasının, iktidarın başarısız nüfus politikalarının bir telafisi olup olmadığını da sorgulamak ve sorgulatmak muhalefete düşmelidir.
16 milyonluk İstanbul için verimsiz, kötü planlanmış ve fahiş finanse edilmiş yap-işlet devret projelerinin, “çılgın” kanal projelerinin, finansal selametinin 30 milyonluk bir İstanbul’da aranıp aranmadığını muhalefet sorgulamalıdır. 16 milyonluk İstanbul’a köprü yapıp zarar etmeyi başaran AKP’nin amacı yoksa 30 milyonluk bir şehir mi? Covid-19 Pandemisinin ortasında önlem adı altında, üst gelir grubuna kredi dağıtı konut sektörünün elindeki stokları eritme çabasına girmiş bir hükümet var karşımızda. AKP hükümetinin sığınmacı politikası, inşaat sektöründeki gelişmelerle birlikte değerlendirilebilir. 16 milyonluk bir İstanbul’da anlamsız gözüken Kanal İstanbul, zarar eden üçüncü köprü, atıl kalan üçüncü havalimanı için 30 milyonluk bir İstanbul mu tasarlanıyor?
AKP’nin ahlâki kavramlar kullanarak perdelemeye çalıştığı göçmen politikası sorgulandıkça karşımızda radikal, tutarsız, gündelik, katı ideolojik, iktidarın çıkarları için araçsallaştırılmış eylemler silsilesi ile karşı karşıya kalmaktayız.
MUHALEFETİN AŞİL TOPUĞU MEDYA
Bütün bu tartışmalar iktidarın güçsüzlüğünü gösterdiği gibi muhalefetin de kimi zaaflarını ortaya koydu. Kurulan şikayetçi dilin fiilen çok rahatlıkla iktidarın baskıcı ajandasına hizmet edebileceği açıktır.[4] AKP, eylemlerden bağımsızlık olarak sadece temasları ve legal olan ilişkileri kriminalize etmek için fırsat kolluyor. Abartılı ve hamasi diliyle kendisini Türkiye ile özdeşleştiren iktidar, böylelikle tüm eleştirileri dışarıya, yabancılara bağlamaya çalışıyor. Bundan öte muhalefetin enerjisinin asıl odağı olması gereken hükümet ve hükümet politikalarının ne kadar kolayca bir kenara konulup; tâli meselelere saplanıldığı da görülmekte. Bu durumun bir benzeri, Sedat Peker’in ifşalarında kurumlara dair iddiaların neredeyse pas geçilmesi ancak medya içi tartışmalara saplanılması sırasında da görülmüştü.
Sonuç olarak; muhalefetin temel zaafı ve iktidarın en güçlü yanı hala medyadır. Muhalefet güçlü olduğu sahada, zeminde topu tutmakta zorlanmaktadır. TSK Kabil’de üstlendiği havalimanı koruma görevi ve sınır güvenliği tartışmasının sonunda muhalif sayılabilecek basın organlarını tartışır hale gelmek açık bir zaaftır. Söylem ve hedef birliği kurmakta muhalefet; iktidarın çok gerisindedir. Çözüm ise daha fazla ve çeşitli muhalif odak ile medya varlığını büyütmekten geçiyor. Muhalif olsa da muhalefette kendisinin temsil edilemediğini düşünen huzursuz seçmenlere de ulaşılması Millet İttifakı açısından önemlidir. Kılıçdaroğlu’nun söylemleri de bu açıdan teknik ve kapsayıcı politikalarla altı doldukça makul bir başlangıç teşkil edebilir.
---
[1] https://twitter.com/kilicdarogluk/status/1416753857900814339
[2] https://twitter.com/tcsavunma/status/1416336600003497984
[3] Bir AB Politikamız Var mı? | Konuk: Kader Sevinç | Çavuşesku'nun Termometresi #53
[4] https://www.hurriyet.com.tr/gundem/yabanci-devletlerden-bazi-medya-kuruluslarina-fon-fahrettin-altun-kimsenin-masasina-meze-yaptirmayiz-41857734
Yorumlar