Son yıllarda beni çok rahatsız eden ve dikkatimi çeken bir durum var. Özellikle sosyal medyada sıklıkla karşılaşıp hayrete düştüğüm şey, gençlerdeki gericilik, faşizm ve artan kadın düşmanlığı. Bir haftadır şöyle bir Twitter gündemine bakayım, sokakta gençlerle konuşayım diye düşünüyorum, karşıma çıkan konular arasında işkenceci Esat Oktay Yıldıran’ın övülmesi ve eşi olmadan tatile giden bir kadına yapılan kötü yakıştırmalar gibi konular çıkıyor. Tabii, bunların hepsi sebebi bulunması gereken sonuçlar. Gelelim sebeplere…
Ülkedeki ekonomik belirsizlik, siyasi gerilimler ve kültürel çatışmalar gençler arasında toplumsal bir bölünmeye ve ayrışmaya yol açıyor. Hükümetimizin de bu konuda izlediği politikalar, belirli grupları (özellikle kadınlar, azınlıklar ve LGBTI+ bireyleri) dışlayıcı ve ayrıştırıcı söylemleri gençleri radikal fikirlere yöneltiyor. Hükümet, toplumu bir araya getirme ve farklılıkları hoşgörüyle karşılama rolünü üstlenmekte yetersiz kaldığı için, belki bilerek belki de gerçekten yetersizlikten dolayı gençler arasındaki sorunlu radikalleşme eğilimi de haliyle artıyor. Ayrıca, ifade özgürlüğüne getirilen sınırlamalar ve eleştiriye karşı düşük tolerans, gençleri demokratik değerlerden uzaklaştırıp daha öfkeli bir topluluğa dönüştürdü.
Bu tehlikeli gidişatı durdurmak için, hükümetin gençlere yönelik daha kapsamlı bir eğitim ve bilinçlendirme politikası izlemesi gerektiğini düşünüyorum. Bu politika, demokratik değerlere saygı, farklılıklara hoşgörü, açık iletişim ve eleştiriye açıklık gibi temel prensipleri vurgulamalı. Ayrıca, sosyal medyanın gençler üzerindeki etkilerini dengeleyici ve eğitici bir rol üstlenmesi de önemlidir. Yasakçı bir kişi olmasam bile sosyal medyadaki linç kültürünü beslemek yerine yaptırımları arttırarak bunu bitirmemiz gerekir. İnternet dünyasında yapılan hakaretlerin, tehditlerin elle tutulan bir sonucu olduğunu pek görmüyoruz. Belki çok katı gelecek ama anonim hesapların varlığı çok tehlikeli bir durum haline gelmekte. Belirsizliğin arkasına saklanarak toplumu kin ve düşmanlığa sevk eden bu tür hesaplar sıkı bir denetimden geçmeli. Tabii ki, bu kindar ve dindar gençlik sadece bir binada üretilmiyorsa… Ne demiş Nietzsche, "Radikal yöntemler sadece dejenere olmuşlar için kaçınılmazdır; istencin zayıflığı, daha doğrusu, bir uyarıya tepki vermeme yeteneksizliği, dejenerasyonun yalnızca bir başka biçimidir." Toplumu dejenerasyondan kurtarmakta ona mahkum etmekte bizim elimizde. Başımızdakiler neyi seçer dersiniz?