Günümüzde hayvan haklarına yönelik yeni ve alternatif politikalar geliştirildiği görülmektedir. Özellikle akademik alanda bu yönde teorik yaklaşımlar ortaya konulmaktadır. Sue Donaldson ve Will Kymlicka’nın kaleme aldığı 'Zoopolis' adlı eseri bu konudaki en önemli araştırmalardan biridir.

Bu eserde, hayvan haklarının insan haklarına veya vatandaşlık haklarına eş değerde kabul edilmesi ve hem hukuki, siyasi hem de sosyal ve bilişsel olarak hayvan haklarının temellendirilmesi gerekliliği anlatılmaktadır. Kökenlerine bakıldığında günümüze kadarki tartışmaların çoğu hayvanların içsel ahlaki statüsü sorunsalı etrafında dönmüştür.

Birçok hayvan hakları araştırmacısı, hayvanların duyarlılığa ve bilince sahip olmaları ve bu nedenle de öznel açıdan bir iyiliğe sahip olduklarını ileri sürmektedir. Bu öznel açıdan bir iyiliğe sahip olmaları nedeniyle de belirli dokunmazlık haklarını (yaşam hakkı, özgürlük hakkı ve insanların keyfi ve rahatlığı için bir araç olarak kullanılmama hakkı vb.) haklı çıkaran türden bir temel ahlaki yaklaşıma veya duruşa sahip olduklarını iddia etmişlerdir. Bu iddiaya karşı olarak eleştirmenler de, bu tür dokunmazlık haklarına sahip olmanın duyarlılıktan veya öznel açıdan bir iyilikten daha fazlasını gerektirdiğini savunmuşlardır. 

Hayvan haklarının genel hatları üzerinde büyük tartışmalar söz konusudur. Bazı hayvan hakları araştırmacılarının/akademisyenlerin hayvan haklarının politik bir hak çerçevesinde irdelenmesi gerektiği düşüncesine katılmaktayım. Çünkü öznel açıdan bir iyiliğe sahip olan ve yaşantısını bizzat içeriden deneyimleyen herhangi bir varlık, belli temel ve dokunulmaz haklara sahiptir.

Hayvanların içsel açıdan ahlaki konumu, hayvanların normalde sahip olduğu değeri belirsizleştirir. Bu değerler veya haklar, insanlarla olan ilişkilerinin türüne ve biçimine göre değişir. Temelde, hayvan ile alakalı vakaların genellikle insanla ilgili vakalarda olduğu gibi aynı kategorilerin geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Diğer bir ifadeyle bazı hayvanlar, en iyi şekilde siyasallaşmış toplumumuzun ortak vatandaşları olarak görülür, bazıları da en iyi şekilde kendi ayrı egemen toplulukların vatandaşları olarak görülür, en azından bu kategoriler içinde yer alır.

Uluslararası bağlamıyla Kemalizm Uluslararası bağlamıyla Kemalizm

Evcilleştirilmiş hayvanlar koruma, arkadaşlık, vakit geçirilen araç, yiyecek vb. için insanların amaçlarına hizmet etmek üzere titiz bir şekilde yetiştirilmiş hayvanlardır. Bu tür hayvanlar, tarifi gereği toplumumuza getirilmiş ve uzunca bir süre boyunca insan ilişkilerine bağımlı ve koşullu hale gelmişlerdir. Dolayısıyla eylemlerimiz veya faaliyetlerimiz onları herhangi bir alternatif varoluştan mahrum bırakmıştır. Her ne kadar radikal bir düşünce olarak görünse de (aslında temelinde liberal yaklaşımının bireyselcilik ve eşitlik anlayışı vardır) evcilleştirilmiş hayvanlara siyasi toplumumuzun eş vatandaşları (veya temel haklara sahip ikincil vatandaşlık) statüsü verilirse adil bir ilişki ve koruma mümkün olacağı düşünülmektedir.

Evcil hayvanların siyasi toplumumuzun eş vatandaşları olduğunu söylemek, bir dizi birbiriyle bağımlı ilişkilerin var olduğu iddiasında bulunmaktır. Aslında burada vurgulamak istediğim nokta, evcil hayvanların toplumumuzda ikamet etme, yaşama, barınma ve belli temel haklara sahip olduğudur. Çünkü evcil hayvanların doğal yaşam alanı siyasi toplumumuzdur. Siyasi toplumda yaşayan her varlık belli haklara doğrudan sahiptir. Bu evcil hayvanlar, devletin adına hareket ettiği halkın üyeleridirler. Ve kamu yararının belirlenmesinde konumları, alanları ve çıkarları dikkate alınması hakkına sahiptirler.