Bu ekonomik kriz anında insanlara bir alternatif gerekiyor ve muhalefet bunu henüz sunabilmiş değil. Artık muhalefetin ekonomi konusunda tek bir ağızdan Türkiye’yi bu bataklıktan çıkaracak bir vizyon sunması gerekiyor. 1 dolar 18 Türk lirasının üstüne çıktıktan sonra Erdoğan’ın dövize endeksli TL mevduat hesabı açıklaması üzerine 12 TL civarına geriledi. Bu aslında örtülü bir şekilde faiz artırımı iken yapılan şey faiz artırımı olarak lanse edilmediği için dolardaki düşüş bazı kesimler tarafından Erdoğan’ın ekonomi politikasının bir başarısı olarak görüldü. Dolardaki bu düşüş ve asgari ücrete yapılan zam Erdoğan’ın ekonomi konusundaki başarısızlıklarının üstünü örtebilir mi? İç siyaset ve dış politikadaki olayların seçmen davranışı üzerine etkilerinden bahsederken belki odaklanmamız gereken en önemli konulardan birisi algı ve gerçeklik arasındaki farkı göz önünde bulundurmak. Seçmen davranışını gerçek olguların kendisinden ziyade insanların içinde bulunduğu durum üzerinden gerçekliği nasıl algıladıkları daha çok etkiliyor. Türkiye ekonomisinin içinde bulunduğu durumun seçmenler üzerindeki etkisine odaklanırken ilk olarak seçmenlerin tamamen ekonomik durumları üzerinden oy vermediğini akılda tutmak gerek. Ekonomi seçmenleri etkileyen birçok etkenden sadece birisi. Dolayısıyla sadece ekonomik gerçekliğe bakarak seçmen davranışının bir anda değişeceğini düşünmek çok mantıklı değil. Peki Türkiye’nin son dönemdeki ekonomik gerçekliği bize ne gösteriyor? Genel olarak tam bir başarısızlık öyküsü. Ekonomiden anlamayan bakanlar, Merkez Bankası’nın tamamen tek bir kişiye bağımlı olması ve sonuç olarak yüksek dolar kuru ve yüksek enflasyon. Tabii bunların çoğu demokrasiden uzaklaşıp gücü tek kişinin elinde toplayan başkanlık sisteminin bir sonucu. Fakat, bu gerçekliğin nasıl algılandığına dönecek olursak eğer önümüze çok bilinmeyenli bir denklem çıkıyor. Erdoğan dövize endeksli TL mevduatı hesabı açıklamasını yaparken bu denklemin kendi seçmen kitlesiyle alakalı kısmını muhtemelen çok iyi biliyordu. Öncelikle şunu söyleyebiliriz ki Erdoğan ekonomi politikasını (lafın gelişi politika diyorum, ortalıkta uzun vadeli bir plan olduğunu söylemek çok mümkün değil) İslami temeller üzerinden seçmene satmayı tercih etti. Faiz düşürme hamlesini anlatırken hep İslam’da faizin haram olması durumundan bahsetti. Özellikle kendi kitlesiyle din üzerinden olan bağını düşünecek olursak bu hamleden geri adım atmak pek mantıklı değildi ama ekonomik göstergeler ve temel ekonomik teoriler yolun sonunun aydınlık olmadığını gösteriyordu. Dolayısıyla faizleri artırmak yerine dövize endeksli TL mevduatı planıyla ortaya çıktı ki geçmişte bunun benzerinin Türkiye’de önceden de uygulandığını ve başarısız olduğunu biliyoruz. Aslında Erdoğan faizleri artırmış oldu ama seçmen davranışı açısından buradaki önemli konu faizlerin artmış olması değil seçmenin bunu nasıl algıladığı. Az buçuk ekonomi okumayı bilen birisi bunun faiz olduğunu direkt anlarken büyük bir kesimi bunun faiz olmadığına ikna etmek çok zor olmasa gerek. Karşımıza çıkan sonuç ise gerçeklikte büyük bir başarısızlık ama bazıları için Erdoğan’ın dolara karşı zaferi. Hem de daha birkaç hafta önce 12 TL bandı büyük bir başarısızlık olarak görülürken. Burada bir siyasetçinin önümüzde gördüğümüz somut bir gerçekliği insanların nasıl farklı algılamasını sağladığını görüyoruz. İlk adım yapılan şeyin bir faiz artırımı olmadığına insanları inandırmak. Belli bir kesime bunu ikna etmek için faiz kelimesini kullanmamak yetiyor aslında. Bu yolla geri adım atmadığını ve aslında farklı bir politikayla dış güçlere karşı savaşmaya devam ettiği mesajını veriyor. İkinci adım ise sonucun bir başarı olduğuna insanları inandırmak. Sadece bir saat içinde bile Norveç, İsveç gibi ülkelerin yıllar içinde deneyimlemediği şeyleri yaşayan bir ülkenin insanlarının geçmişe dönük referans noktaları doğal olarak çok geriye gidemiyor. Dolarla alakalı referans noktasını 3 ay öncesinden alırsanız ekonomide büyük bir başarısızlık var. Ama referans noktanız Erdoğan’ın açıklamasından 2-3 gün öncesi ise bunu insanlara başarı olarak inandırabilirsiniz. Hem de birkaç gün önce asgari ücreti yüzde 50 artırdıysanız. Dolayısıyla insanların geçmişe dönük referans noktalarıyla ve kelimelerle oynayabilirseniz algıları bu şekilde yönlendirebilmek ve gerçekliği kırabilmek mümkün. Kısa vadede asgari ücret artışı ve doların düşüşü belli kesimlerde pozitif olarak algılansa bile bu ekonomi politikasının orta ve uzun vadede işleri daha da kötüye götüreceği aşikâr. Ekonomi kısır bir döngünün içine girmiş durumda. Bu noktada muhalefete de çok iş düşüyor. Öncelikle dediğim gibi burada önemli olan ekonomik göstergelerin ne olduğundan ziyade insanların bunu günlük hayatlarında nasıl hissettikleri. İnsanlara Erdoğan’ın dövize endeksli TL mevduatıyla aslında bir faiz artışı yaptığını anlatmanın ya da faiz azaltılınca doların yükseleceğini enflasyonun artacağını anlatmanın bir anlamı yok. Asgari ücrete ya da daha altına çalışan insanlar için önemli olan şey evlerine ekmek götürüp götüremedikleri. İnsanlar faiz düşürülünce doların ve enflasyonun artacağını bilmekten ziyade genel olarak ekonomi politikalarının kendilerini direkt olarak nasıl etkilediğine odaklanıyorlar. Muhalefet bu tarz teknik konulara girdiğinde bazı seçmenler tarafından ‘ne var ya sanki dolarla mı alışveriş yapıyoruz’ tepkisi alması kadar doğal bir şey yok. Şu anda bu ekonomik kriz anında insanlar için bir alternatif gerekiyor ve muhalefet bunu henüz sunabilmiş değil. Bu tarz otoriter rejimler içinde muhalefet yapmanın ne kadar zor olduğunu ve işlerinin gerçekten çok zor olduğunu kabul etmekle birlikte artık muhalefetin ekonomi konusunda tek bir ağızdan Türkiye’yi bu bataklıktan çıkaracak bir vizyon sunması gerekiyor. İnsanlar ekonomi konusunda Türkiye’nin daha iyiye gideceğine ikna edilmediği sürece önümüzdeki seçimlerde eski seçimlere göre çok farklı bir sonuç beklemek mümkün değil.