Senin için yandaş diye konuşulduğunda buna itiraz etmeye yüzün bile olmaz. Reddetmeye makul bir mesnedin yok ki çünkü. Nereden olsun? Bir halktan geliyorsun diye sırf ya da sadece zulüm görmüş bir gerçekliğe aitsin diye tarafını unutturamazsın. Düzenin devamını, daha kötüsü gelecek diye reddetmek, yekten düzenci olduğun anlamına gelir. Buradan kaçış falan yok. Öylece kalakalırsın. Senin için yandaş diye konuşulduğunda buna itiraz etmeye yüzün bile olmaz. Reddetmeye makul bir mesnedin yok ki çünkü. Nereden olsun? Bir halktan geliyorsun diye sırf ya da sadece zulüm görmüş bir gerçekliğe aitsin diye tarafını unutturamazsın. Bu tarafı sen seçtin hem. Kimse seni zorlamadı.  Halkın için gerçekten mücadele edenlerle aynı teraziye konamazsın. Hem, bir topluma, sen saraylarda ağırlanıyorsun diye daha beterini hak görmek, olanın tarafında ihya olanların işidir. Senin işindir senin. Acaba sen, kendin için daha fazlasını istiyor olabilir misin? Anayasamızın değiştirilmez maddelerinden başka bir yerde gölgesine bile rastlayamadığımız demokrasiye bu kadar mesafedeyken, var olandan daha demokrat birini bulamayacağız diye bir argümana yaslanıyorsan, demokrasi isteğin netameli hale gelir. Hatta demokrat falan değilsindir. Sağ-sol tartışmaları önemini yitirdi dediğimizde, sağın çukuruna düşüyor olduğumuz gibi.  Kendini kandırmak, yalanların en maliyetsizidir. Mansur Yavaş mı çıksın Putin’in karşısına derken bir tür manipülasyon yapıyor olabilir misin? Düzeni, sadece daha iyisini isteyerek değiştiremeyiz. Oturduğumuz yerden bir gül bahçesi temenni edemeyiz. İnsana ağız dolusu gülerler. Çocuk masalında gezinmiyoruz. Keşke gezinip kafamızı bir an bile çıkarmasak öylesine bir dünyadan. Keşke… Lâkin burası iyilerden müteşekkil bir dünya değil. Hele ki bizim ülkemiz iyilerin ülkesi hiç değil. Hatta, Türkiye tüm aykırılıklarına rağmen çoğunca bir Ortadoğu ülkesi. Her an gericiliğe bulanmaya gebe… Bulanıyoruz da Allah için. Fırsatını bulsalar daha da karanlığa atacaklar hepimizi. Gerçekliği tüm çıplaklığıyla görmek, bu masalı ucundan da olsa vadedeceğimiz çocuklarımıza sorumluluğumuz için bir zarurettir. Yetişkinlerin evrenindeyiz. Napolyon hiç ölmedi… Düzeni devam ettirenleri önce alaşağı etmek icap eder evvela. Sonrasına bir bakılır. Bir sorun ortadan kaldırılmadan diğer muhtemel sorunları kurgulayarak buradan bir politika devşirmek rahatlıktan kaynaklanıyordur. Yanında olduklarının sana bahşettiği müreffeh vaziyetten ileri geliyordur. Cennette yaşasak “daha kötüsü mü?” şüphesinin belki bir anlamı olabilirdi. Fakat o bile kesin değil. Bir ihtimal yani. Bizim ülkemizi adım adım cehenneme yaklaştıran bir süreç var oysa. Ülkemizin aydınlık dinamiklerini alabildiğine kaba bir söylem ve eylemle hiçe sayan bir dönemden geçiliyor yaklaşık yarım asırdır. Bunu görmemek, üstelik de bir vakte kadar bunun ortaya çıkması için mücadele eden bir cenahtan olup da şimdi reddetmek başka bir şeydir. Yazan her şeyi tanımlamak zorunda değildir. Bazı şeylerin içimizden geçmesine vesile olmak da bir marifet olabilir. Ehven-i şer tercihi, tamahkarların işidir. Senin şu, 90’larda, “palazlanıyorlar, aman dikkatli olalım” dediğin tasavvuf ehli var ya onların işidir şükretmek. Bu çok düzeyli bir yakıştırma hatta. Ama bizim nezaketsiz olanla bir işimiz olamaz. Seviyesiz ve tam da şu anki egemen atmosferin kurduğu “bel altı” bir jargon elbette ki bizim anlam dünyamızın bir nüvesi olamaz. Yanımızdan geçemez böylesine bir söylem ve bu söylemin pratiği. Biliriz ki küfür, edenindir Birinin kötülüğüne işaret ederek, yamacından ayrılmadığının kötülüğünü kapatamazsın. Yemezler bunu. İnsan en kolay kendisini kandırır.