Bugünlerde yapılan araştırmalarda 3. ya da 4. olan bir partinin en iyimser bakışla 3-4 yıl sonra yapılacak seçimde 1. ya da 2. parti olması ne kadar mümkün? Bugünden o hedefe ulaşacağını varsayarak siyaseti belirleme iddiası kabul edelim ki ancak “erken iktidar hastalığı” ile mümkün? İyiP’nin bu dönemdeki temel sorunu da sanırım bu.
2023 seçimlerine giderken elbette kamuoyunun en çok merak ettiği konu şüphesiz muhalefetin cumhurbaşkanı adayının kim olacağı. Son dönemde gerek söylemleri gerekse iktidara attırdığı somut adımlarla CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu diğer olası adaylardan bir adım önde geçmiş görünüyor. Yine geçtiğimiz hafta yaptığı uyarı ve çağrı ile de partisi adına “tek aday” olmuş görünüyor.
Kılıçdaroğlu ile ilgili başka bir gerçek de kamuoyu araştırmalarında oylarını giderek arttırdığı. Adaylığı giderek güçlenirken, 6’lı masa içinde başta İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener olmak üzere bazı liderlerin Kılıçdaroğlu konusunda çekinceleri olduğunu görüyoruz. Bu zaman zaman ekranlarda ifade ediliyor, zaman zaman da kulislere yansıyor.
Nitekim Meral Akşener önceki akşam konuk olduğu tv programında yaptığı açıklamalarla Kılıçdaroğlu’na mesafeli durduğu ifade etti.
Akşener programda, 6’lı masanın “noter” olmadığını -ki buna ilk itirazın bizatihi Kılıçdaroğlu’ndan geleceği açıkken- söyledi. Adayın 6’lı masada ortak belirleneceğini –ki Kılıçdaroğlu buna ters düşen hiçbir açıklama yapmazken- söyledi. Dayatmaya -aday ismi hiç konuşulmamışken sanki Kılıçdaroğlu kendini dayatıyormuş gibi- karşı olduğunu söyledi.
Bizatihi Kılıçdaroğlu’nun düşünsel olarak katıldığı pek çok pratiği sanki Kılıçdaroğlu bunlara muhalifmiş gibi sunmak en hafifinden, Kılıçdaroğlu’nun adaylığına olan mesafeyi hissettiriyor kamuoyuna.
Akşener’in sıkça ifade ettiği “kazanacak aday” mevcut konjonktürde anket ve araştırmaların gösterdiği değil tüm muhalefetin kazanması için ortak çaba harcadığı, arkasında durduğu, onun için risk aldığı adaydır.
Açıkçası daha önce yaptığı açıklamayla kendini cumhurbaşkanlığı adaylığından düşüren Akşener’in son dönemde Kılıçdaroğlu’na açık olmasa da örtülü bir itiraz görüntüsü var. Dahası Kılıçdaroğlu’nun geçen haftaki çıkışı ile parti içinde tamamen kapattığı tartışmayı yeniden açarak ittifak ruhuna da açıkça zarar verdi.
Diğer yandan bunun gerçekten bir mesafe ve itiraz mı yoksa parti elitlerine, partisine ve tabanına verdiği mesaj mı olduğu da başka bir tartışma konusu.
Özetle Akşener’in öz fikrini bilmiyoruz, resmi görüşünü de.
Ancak şu bir gerçek ki, bu pozisyon temelde sorunlu.
BAŞBAKANLIK KOLAY MI?
Şu bir gerçek ki, İYİ Parti lideri hem kendini hem de partisini, 6’lı masanın başarısı için vazgeçilmez varsayıyor. Ancak Akşener şunu unutuyor, bu vazgeçilmezlik sadece İYİ Parti için değil o masadaki tüm partiler için geçerli. Hatta 6’lı masa dışındaki HDP için de bu vazgeçilmezlik geçerli.
Akşener’in bu süreçteki ilk hedefi “başbakanlık”.
Bu hedefin Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemi’nde gerçekleşmeyeceği açık. Bu hedef ancak parlamenter sistemde mümkün.
Tabii bunun da şartları var.
Akşener’in son dönemde Kılıçdaroğlu’na açık olmasa da örtülü bir itiraz görüntüsü var. Dahası Kılıçdaroğlu’nun geçen haftaki çıkışı ile parti içinde tamamen kapattığı tartışmayı yeniden açarak ittifak ruhuna da açıkça zarar verdi.
Öncelikle Akşener’in bu hedefi gerçekleştirmesinin ilk koşulu parlamenter sisteme dönüş. Yani ilk seçimde muhalefetin hem cumhurbaşkanlığını hem de anayasayı değiştirecek (400) ya da referanduma (360) götürecek milletvekili sayısına ulaşmasıdır. Yani ilk şart mutlak kazanmaktır.
Başbakanlık için bu yetmez. Bunlar sağlandıktan sonra yapılacak ilk seçimde İYİ Parti’nin ya tek başına seçim kazanması ya da seçimlerde en yüksek oyu olarak 1. parti çıkması ve seçilecek cumhurbaşkanının hükümet kurma görevini kendisine vermesi, kendisinin hükümet kurmayı başarması...
Akşener’in başbakan olması için ikinci seçeneği ise parlamenter sisteme dönüşle yapılacak seçimde (en iyimser tarihle 2025 ya da 2026) 2. parti olması ve cumhurbaşkanının görev verdiği 1. partinin hükümet kuramaması.
Görüldüğü gibi Akşener’in “Başbakan” olabilmesi en az 3-4 koşulun aynı anda gerçekleşmesi ile mümkün.
Bu mümkün mü?
Teorik olarak evet.
Peki kolay mı?
O kadar kolay değil.
Neden?
Açıklayalım.
Bugün yapılan pek çok kamuoyu araştırmasında Meclis seçimlerinde ilk dört parti; AK Parti, CHP, İYİ Parti ve HDP şeklinde sıralanıyor. Bazı araştırmalarda HDP ile İYİ Parti yer değiştiriyor.
O zaman soru şu; bugünlerde yapılan araştırmalarda 3. ya da 4. olan bir partinin temel şart olan 6’lı masanın açık ara seçim zaferi kazanmasından sonra en iyimser bakışla 2025 ya da 2026 yapılacak seçimde 1. ya da 2. parti olması ne kadar mümkün?
Bu sadece HDP’yi değil AK Parti ya da CHP’den birini geçmesi yani bu partilerden herhangi birinden daha fazla oy almasını gerektiriyor. Bugünden o hedefe ulaşacağını varsayarak siyaseti belirleme iddiası kabul edelim ki ancak “erken iktidar hastalığı” ile mümkün? İyiP’nin bu dönemdeki temel sorunu da sanırım bu.
İLK HEDEF NE OLMALI?
O yüzden 6’lı masadaki her partinin dahası muhalefetteki partilerin öncelikli hedefi, ilk seçimde mutlak başarıyı sağlayacak geniş koalisyonu kurmak olmalıdır.
Bu da ortak program, ortak söylem ve ortak adayla mümkündür. Bütün bu tartışmalar bize artık liderlerin o 6’lı masada “resmi görüşleri”yle değil “öz fikirleri”yle birbirleriyle konuşmalarının zamanı geldiğini göstermektedir.
Son olarak şunu belirtelim; Akşener’in sıkça ifade ettiği “kazanacak aday” mevcut konjonktürde anket ve araştırmaların gösterdiği değil tüm muhalefetin kazanması için ortak çaba harcadığı, arkasında durduğu, onun için risk aldığı adaydır.