Maalesef karşımızda bir bütünlük içinde ele alacağımız bir iktisadi anlayış yok. Son derecede pragmatik olan ve ekonominin maruz kaldığı özgün sorunlara göre değişkenlik gösterebilen bir anlayışla karşı karşıyayız. Sayın Cumhurbaşkanımız ekonominin kitabını yazmış olmakla övünüyor.  Fiziki bir kitabı şahsen ben görmedim. Ekonomi gibi derin bir konuda, ciddi bir iddia ekonominin kitabını yazmak...  Ama anlaşılan bugün ülkemizde yapılan uygulamalar böyle bir inanışın eseri. Tabi insan ister istemez merak ediyor, bu düşünüşün dayandığı temel prensipleri. On dokuz yıllık AKP iktidarında söylenenler ve yapılanlar bir bütün olarak düşünüldüğünde, daha önceleri Erdoganomics olarak tanımladığımız bu politikaların temel özellikleri hakkında bazı ipuçları elde edebiliyoruz.  Bugün ülkemizin karşı karşıya kaldığı kur şokları ve ekonomik krizin nedenlerini anlayabilmek için, bu anlayışın dayandığı temel prensipleri aşağıdaki gibi ortaya koymakta yarar var. Maalesef karşımızda bir bütünlük içinde ele alacağımız bir iktisadi anlayış yok. Son derecede pragmatik olan ve ekonominin maruz kaldığı özgün sorunlara göre değişkenlik gösterebilen bir anlayışla karşı karşıyayız. Bu itibarla bugün savunulan bir görüşün yarın başka bir ortamda tam zıddı savunulabilmektedir.  Bunun en güzel örneğini, bugün kurlardaki artışı ihracata rekabet gücü kazandırmanın bir aracı olarak savunan ve Çin’e benzer bir büyüme politikası uyguladıklarını iddia eden anlayış oluşturmaktadır.  Oysa daha bundan birkaç yıl önce sanayiyi dışlayıp, inşaat üzerinden kalkınmanın yollarını arıyor ve bunu savunuyordu. Bu itibarla, Erdoganomics’ in birinci kuralı “pragmatizm” olarak ifade edilebilir. İkinci kural “Erdoganomics risk sever” kuralıdır.  İktisadi manada riskli kararlar alınabilir. Özellikle maliyeti kolektif olarak karşılanacak iktisadi konularda, bu davranış tarzı çok belirgin bir şekilde ortaya çıkar. En son TL mevduatların maruz kaldığı kur riskinin hazineye yüklenmesi bunun en güzel örneklerinden biridir. Geçmişte de uygulanan böyle bir finansman yönteminin ülkeyi iflas noktasına getirdiği hatırlandığında, bu son derecede riskli hareket hazine üzerinde ciddi finansman baskısı yaratacaktır. Doğal olarak enflasyonist baskılar da beraberinde ortaya çıkacaktır. Bu olumsuz sonuçlardan kaçınmanın yegâne yolu kur artışlarının sınırlı düzeylerde tutulabilmesi ve hazine için yeni yükümlülük doğuracak seviyelere çıkmamasıdır. Bunun ardından gelen kamuoyunda en çok bilinen, Erdoganomics’ in üçüncü kuralı  “faiz sebep, enflasyon sonuç” olarak belirtilen hipotezidir. Bu hipotez bugüne kadar iktisat teorisinde kendine çok fazla yer bulamadığı gibi, ampirik olarak da herhangi bir destekleyici bulguya rastlanmamıştır. Ben dâhil birçok Türk iktisatçısı, samimi olarak bu konu üzerinde düşünerek, destekleyici açıklamalar üretmeye çalışmıştır. Ama tüm gayretler sonuçsuz kalmıştır. Gelinen noktada düşük faiz arayışının, daha çok siyasi
Erdoganomics’ in üçüncü kuralı  “faiz sebep, enflasyon sonuç” olarak belirtilen hipotezidir. Bu hipotez bugüne kadar iktisat teorisinde çok fazla yer bulamamış, ampirik olarak da herhangi bir destekleyici bulguya rastlanmamıştır.
olarak AKP destekçisi olan, ama ekonomik olarak işletme sermayesi yetersizliği içinde bulunan küçük ve orta ölçekli işletmelere yönelik bir destek sağlamanın bahanesi olduğu düşünülmüştür. Ancak bugün de devam eden bu anlayışın, kurlardaki aşırı yükselmenin işletmelerin sermayelerini tükettiği böyle bir dönemde ilgili kesimlerden destek arayışının sonucu olmadığı görülmektedir. Erdoganomics’ in dördüncü kuralı “sıfır faiz nass gereğidir”. Düşük faizlerin döviz kuru üzerinde yaptığı olumsuz etki bugüne kadar ülkemizde görülmemiş düzeylerde bir artışla neticelenmiştir.  Bu kadar kısa bir zaman zarfında, bu boyutta bir artışı bugüne kadar görmedik. Yaşanılan durumun olağanüstülüğüyle birlikte iktidar faizleri düşürme çabasını dini gereklerle açıklamaya başlamıştır. Oysa aynı iktidar, bundan çok kısa zaman önce faizlerden dolayı herhangi bir sıkıntı duymamaktaydı. Kaldı ki, bugün TCMB’nin politika faizlerindeki düşüşe rağmen, hazinenin maruz kaldığı yüksek faizden de rahatsızlık duyulmadığı anlaşılmaktadır. Hatta kamuoyu dini referansları öne çıkartan iktidarın, aynı 1994 yılında Tansu Çiller’in inadına benzer bir şekilde hazinenin bu borçlanma faizlerine de müdahale etmesini beklemektedir. Zira konuya dini referanslarla yaklaşıldığında, kamuoyunun görmek istediği tutarlı davranış bu faizlerin de düşürülmesidir.  Sorun bu faizleri düşürebilmenin, TCMB’de olduğu gibi idari bir kararla mümkün olmamasıdır.   Bu sadece kamu kesiminin borçlanma gereğini ortadan kaldırmakla mümkündür. Bu da şu an için hükümetin tercih edebileceği bir koşul değildir.
Yaşanılan durumun olağanüstülüğüyle birlikte iktidar faizleri düşürme çabasını dini gereklerle açıklamaya başlamıştır. Oysa aynı iktidar, bundan çok kısa zaman önce faizlerden dolayı herhangi bir sıkıntı duymamaktaydı.
Erdoganomics’ in beşinci kuralı dere yatağında akar; kura müdahale olmazdır.  Aslında Sayın Cumhurbaşkanımız, 2008 yılında tüm dünyayı etkisi altına alan, bu sırada Türkiye’yi de “teğet geçmeyen” finansal krizle birlikte artan kurlara, hükümetin herhangi bir müdahalesinin olmayacağını belirtmek için kullanmıştı bu ifadeyi.  Gerçi şartlar çok daha farklı ve yaşanılan krizin niteliği gereği daha bize özgü olmasına rağmen, TCMB’nin kurlara herhangi bir müdahalesinin olmayacağı kamuoyuna söylenmeye çalışılıyor. Ancak TCMB şu ana kadar beş kez, döviz satarak piyasaya müdahale etti ve yaklaşık 6 milyar dolar rezerv kaybına uğradı. Hem de bunu olmayan bir rezervle yaptı. Aynı zamanda serbest kur rejimine bağlılığın bir ifadesi olarak sarf edilen bu sözler, Edoganomics’in kurlar konusunda nasıl bir kurumsal çerçeveyi benimsendiğinin de ifadesi olarak düşünülebilir.
Nihayet Erdoganomics’ in altıncı kuralı “inşaata dur, sanayiye ilerle derseniz çöküntü başlar” dır.  Sayın Cumhurbaşkanımız 2014 yılında TOBB üyelerine yapmış olduğu bir konuşmada sarf etmişti bu sözcükleri.
Nihayet Erdoganomics’ in altıncı kuralı inşaata dur, sanayiye ilerle derseniz çöküntü başlardır.  Sayın Cumhurbaşkanımız 2014 yılında TOBB üyelerine yapmış olduğu bir konuşmada sarf etmişti bu sözcükleri.   O dönemler inşaat çekişli büyümenin parlak dönemlerinden biri yaşanmakta, ekonomi kolayca yüksek büyüme oranlarına ulaşabilmekteydi. Kaynak sıkıntısı da olmayınca, inşaat sektörü ülkenin ekonomik politikalarının merkezinde yer sahibi oluyordu. Hatta hızını alamayan Sayın Cumhurbaşkanı sanayi sektörünü de olası bir çöküntünün sebebi olarak gördüğünü, son derecede açık bir şekilde aynı gün kamuoyuna söylemiştir. Şimdi bunun tam tersi bir yaklaşımı benimseyen Cumhurbaşkanımız, cari açığı kapatmak için, ihracatın kaynağını teşkil eden sanayi sektörüne görülmemiş derecede kur avantajı vermekte neredeyse yarışa girmiştir.  Elbette bu dönüşün nedenini Erdoganomics’ in birinci kuralı olan “pragmatizm” ile de açıklamak mümkündür. Özellikle bu, Türk sağında uzun yıllardır hâkim olan “dün dündür, bugün de bugün” anlayışının bir uzantısı olarak da düşünülebilir. Bunlar Erdoganomics’ in kamuoyuna yansıyan genel ilkeleri. Her biri ayrı birer inceleme konusu. Elbette unuttuğum, gözden kaçırmış olduklarım da vardır. Ama bu kadarı bile zamanın ruhunu açıklamaya yeter.