Yazılar

Erdoğan’ın başarısı

Abone Ol
Muhaliflerinin onda zayıflık olarak gördükleri şey Erdoğan’ın en büyük gücü. Erdoğan yenilmiyor. Çünkü gerekirse kendiyle çelişmek pahasına zaman neyi gerektiriyorsa onu yapan birini yenmek imkânsız.

Çok değil bu senenin başında iktidarı devralmak için ayrıntılı hükümet program taslakları hazırlayan, kendi içerisinde bakanlık ve kurum yönetimi paylaşımı yapan muhalefet kurduğu hayalde boğuldu. Kavgalar ve polemikler geçmişe dair iyi, güzel ve anlamlı ne varsa hepsini paramparça etti. Ayrıca HDP hariç hiçbir muhalefet partisinde lider değişimi olmadı. Bu nedenle geçmiş başarısızlıkların izleri nasıl silinecek ve yeni bir umut dalgası hangi koşullarda örgütlenecek sorusunun makul bir yanıtı yok.

Muhalefet 2019 sonrasında ele geçirdiği belirleyici konumunu yitirdi. Gözler yine iktidarda ve onun yenilmez lideri Erdoğan’da. Önerim ve bu yazının esas konusu Erdoğan’ın siyasi başarısının muhalefet tarafından ön yargısız bir şekilde tahlili. Yeni Türkiye’nin kurucu liderinin yaptığı, muhalefetin ise son 25 yıldır taklit edemediği siyaset sırrı nedir yanıtını aradığımız temel soru.

Öncelikle basiret meselesine değinelim. Erdoğan’da Machiavelli’nin kullandığı anlamda çok güçlü bir basiret yeteneği var. Bilindiği üzere Floransalı düşünür bir siyasetçinin en önemli erdeminin zamanın ruhunu yakalamak olduğunu düşünür. Hayatın akışkanlığı içinde hiçbir ilke, prensip ve tavır sabit kalamaz. Doğru basitçe, o an yapmanız gereken şeydir.

İşte muhalefet bu noktada tam bir körlük içinde. Ne Erdoğan’ı ne Machiavelli’yi anlıyor. Hatta işleri o kadar yanlış yorumluyor ki, Erdoğan eleştirilerinin ezici bir çoğunluğu burandan gelmekte. Mesela sayısız muhalefet sözcüsü şu tür cümleler kuruyor: “Daha düne kadar NAS diyordur, şimdi faizi arttırıyorsun”. Ya da “Kardeşin Esad katil Esad’a dönüştü”. “Yıllarca Rabia dedin, sonra gidip darbeci Sisi’yle el sıkıştın”. Gazete köşelerinde, TV ekranlarında ve internet sitelerinde her gün böyle binlerce cümle kuruluyor. Muhalefet aklı sıra Erdoğan’ı tutarsızlıkla suçlayacak. “Yani bir öyle yapıyor, bir böyle. Bu adamın sözüne güvenilmez”.

Temel propaganda söylemi bu çerçevenin dışına çıkamıyor. Oysa muhaliflerinin onda zayıflık olarak gördükleri şey Erdoğan’ın en büyük gücü. Erdoğan yenilmiyor. Çünkü gerekirse kendiyle çelişmek pahasına zaman neyi gerektiriyorsa onu yapan birini yenmek imkânsız. Muhalefet ise hep buradan gol yemekte. Büyük büyük lafları, vazgeçilmez ilkeleri, ısrarcı olduğu prensipleri var muhaliflerin. Bu nedenle hep katılar. Peki, tarih nasıl yazılıyor? Tutarsız dedikleri Erdoğan hep muzaffer, muhalefet ise katılığı ölçüsünde kırılgan ve hep mağlup.

Erdoğan’ın ikinci önemli özelliği asabiyeye gözeten tavrı. İbn-i Haldun’un yolundan gidiyor kendisi. Çok istisnai durumlar hariç siyasette ve bürokraside birlikte yol yürüdüğü insanları açıkça eleştirmiyor AKP lideri. Abdüllatif Şener, Abdullah Gül, Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu gibi bir zamanlar kendisine çok yakın olan siyasetçileri onların kendisini eleştirdiğinden daha az eleştiriyor mesela. Ayrıca bürokraside işler iyi gitmediğinde, mesela bir genel müdür, vali veya rektör beklentinin altında performans gösterdiğinde onu görevden almak ve başarısızlığı açıkça mahkûm etmek yerine daha nüanslı bir yol izliyor. Kimseyi kurban etmemek, kendisine sadakat göstermiş insanları eksik de olsalar yolda bırakmamak Erdoğan’ın politik gücünün temel dayanaklarından biri. Bu tavır demokratik kültür ve bürokratik liyakat bakımından elbette eleştirilebilir. Ama siyaseten çok yararlı sonuçları beraberinde getirdiği açıkça ortada. Çünkü AKP’nin elitleri ve seçmeninin liderle aralarında kurduğu ilişki tamamen psikolojik ve güvene dayanıyor. Erdoğan’ın onları terk etmeyeceğini düşünüyorlar, daha doğrusu bunu hissediyorlar. Bahsi geçen his son 21 yıldır kesintisiz bir şekilde devam eden seçmen üstünlüğünün başlıca kaynağı.

Muhalif blok, Erdoğan rejiminin ötekileştirme pratiklerinden şikayetçi. Adaletin çiğnendiği, özgürlük ve liyakatin ayaklar altına alındığı düşünüyorlar. Unuttukları şey ise kimseyi ötekileştirmeden yapılan politikanın aynı zamanda bir apolitizm olduğu gerçeği.

Son olarak dost-düşman ikilemine değinmek lazım. Carl Schmitt’in adıyla anılan bir varsayım bu. Kısaca “siyaset karşıtlığa dayanır, öteki olmadan siyaset yapılamaz” argümanını anlatıyor. Muhalif blok, Erdoğan rejiminin ötekileştirme pratiklerinden şikayetçi. Adaletin çiğnendiği, özgürlük ve liyakatin ayaklar altına alındığı düşünüyorlar. Unuttukları şey ise kimseyi ötekileştirmeden yapılan politikanın aynı zamanda bir apolitizm olduğu gerçeği. Mesela Millet İttifakı neden kaybetti? Çünkü çatışma yerine uzlaşmayı seçti. Bitmek tükenmek bilmeyen müzakereler, sıkıcı toplantılar ve herkesi gemiye almaya çalışan kimliksiz bir siyaset Millet İttifakını içe doğru çökertti. Erdoğan ise çok daha net. Neye karşı olduğunu isim vererek açıkça söylüyor. Kavgadan kaçınmadığı için tüm kavgaları kazanmakta.

Ezcümle, Erdoğan son 21 yıldır girdiği her seçimi kazandığına göre demek ki en az bir, ihtimal ki birden fazla yeteneği var. Muhalefet onu yenmek için neden bu yetenekleri esaslı bir şekilde tahlil edip yeni bir yol haritası belirlemiyor?

ü