Hazine’nin üzerine aktarılan riskin büyüklüğü ve vergi adaleti açısından haksızlığı bir yana sonuçta varılacak nokta Türkiye ekonomisinin tamamen dolara endekslenmesi gibi içinden çıkılamaz bir durum da olabilir. Aşırı faiz indirim politikası nedeniyle yaşanan ve yerlilerin ağırlıklı olduğu döviz talebinin önünü kesmek için dün kabine toplantısı sonrası yaptığı açıklamalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan Türk Lirası cinsinden mevduata kur farkı ödeneceğini açıkladı. Erdoğan’ın açıklamaları öncesinde pazartesi gecesi TL/dolar 18,30 seviyesinden açıklamaları izleyen saatlerde 12,20’lere kadar gevşedi; ardından yeniden 13,4 seviyelerine geri döndü.  Akşam saatleri TL hareketlerinin çok sağlıklı olduğu zamanlar değil.  Bu açıdan salı sabah saatlerinde işlemler başladığında durum biraz daha netleşecek.  Ancak çok da önemli bir netlik yakalamak zor.  Çünkü açıklanan Dövize Endeksli TL Mevduat ürünü hakkında kafalarda çokça soru oluşmuş durumda. Önce özet olarak anlaşıldığı kadarıyla söz konusu alternatif ürünün nasıl işleyeceğine bakalım.  Örnek olarak 3 ay vade ile bankaya %14 faizle TL mevduat yatıran bir yatırımcı vade sonunda anaparası üzerine yıllık faizin 90 günlük karşılığı eklenmiş olarak geri alacak. Bu yatırımcının enflasyon %21 üzeri iken ve TL her gün değer kaybederken TL’de durma isteği kalmayacağı için harcamayı da düşünmediği parasını dövize yönlendirecek. Dövize kayışı engellemek adına sahaya sürülen yeni ürün sayesinde ise TL mevduatta kalmaya devam ederken 30 gün boyunca oluşan TL/dolar değişimi alacağı faizin üzerindeyse bu rakam Hazine tarafından kendisine ödenecek. Söz konusu 90 günde örneğin TL’nin değer kaybı %30 ise, mevduat sahibi %14 üzerine 16 puan farkı mevduat getirisi olarak alacak. Kabaca bu şekilde planlandığı anlaşılan yeni ürün, Erdoğan’ın tabiri ile “yeni finansal alternatif” birçok soruyu da beraberinde getirmiş durumda. Sırayla ilerleyelim:
  1. Kur farkını üstlenecek ve vergi gelirlerinin nakit yönetiminden sorumlu Hazine neden bireylerin servet kazancındaki eksikliği kapatan taraf olmakta? Bu çok önemli bir soru olarak daha en başta karşımızda. Keza, maaşla yaşayan ve bankada birikimi olmayan birisinin ücretinden kesilen vergi, gelir olarak devlete yansıdığında kendisine kamu hizmeti olarak dönmesi gereken bu tutar neden tasarruf sahibi bir başkasının anaparasının TL’deki erimeyi karşılaması için kullanılmakta? Vergi gelirlerimizle devletten hizmet beklerken, bu önemli kaynak neden bireylerin kişisel kazançlarını korumak adına transfer edilmekte?
  1. Bu önemli etik ve kanuni sorunu aştığımızı farz edelim ve ürün bankalarda bulunan TL mevduat (payı %36), döviz mevduat (payı %64) yanına dövize endeksli mevduat olarak eklenmiş olsun. ABD merkez bankası Fed’in 2022’de en üç faiz artışı yapacağı ilanı ile tüm gelişmekte olan ülke para birimleri değer kaybedecekken, faiz indirimlerinin devam edeceğinin bilindiği, bunun TL’nin değerini düşürücü etkisinin de doğal olarak devam edeceği düzlemde, mevduat sahibi neden sadece TL mevduatta kalsın? O zaman da hedeflenenin aksine tüm mevduatlar aslında döviz mevduatı haline dönüşmüş olmuyor mu?
  1. Banka mevduatlarının %100 döviz mevduatına dönüşmesi ile TL riski neden özel sektör ve bireylerden alınıp kamunun üzerine yüklenmekte? Hazine’nin söz konusu farkı ödemesi için normal iç borçlanma yükümlülüklerinden doğan faiz harcamaları için ayırdığı kaynak yetmeyeceğine göre kaynak nereden yaratılacak? Merkez Bankası’nın para basarak Hazine açıklarını finanse ettiği dönemler 2001 krizi sonrası alınan yapısal önlemlerle engellenmiş iken, Hazine bu büyük ödeme yükünü o zaman iç borçlanma yaparak mı karşılayacak? Bu tür bir durum gerçekleşmesi halinde iç borçlanma faizleri nereye kadar yükselecek? Merkez Bankası’nın Hazine’yi finanse etmek için para basma günlerine bir kanuni düzenleme ile geri mi dönülecek? Bunun kamu açıkları dolayısıyla enflasyon üzerindeki etkisi ne olacak?
  1. Hangi yatırımcı böylesi bir ürünün devreye sokulması sonrası güvenilir gördüğü kamu borçlanma senetlerini tahvil, bono ve eurobond olarak cazip görecek? Hazine’nin iç borçlanma alanı böylelikle kurutulmayacak mı?
  1. TL’nin değer kaybının güvenilir bir makroekonomik program eşliğinde önü kesilememişken, Türkiye Ekonomi Modeli gibi başındaki niyetlerle sonundaki hedefler ulaşmanın mümkün olmadığı bir program devredeyken, enflasyon baskısı nasıl bertaraf edilecek?
  1. Son bir soru da TL mevduatlarda dolaylı olarak faiz artışı anlamına gelen bu yöntemle (çünkü mevduat faizi oranına kur farkı geliri eklenecek) neden bu kadar risk alınmakta? Neden doğrudan faiz artışı tercih edilerek sistem rahatlatılmamakta?
  1. Erdoğan’ın açıklamasını izleyen saatlerde paramedya’da çıkan habere göre:
“... Bir kamu bankası üst düzey yetkilisi, bu konuda uzun süredir çalışma yapıldığını belirterek, kur farkı ödemesi için öncelikle vade şartının bulunacağını belirterek, detayları şöyle anlattı:  “Öncelikle vade söz konusu olacak. Kur farkı kademeli olarak ödenecek. 6 ve 12 ay parasını TL mevduatta tutan tasarruflar sahiplerine kısmi ödeme yapılacak. Henüz oran belli değil ancak örnek vermek gerekirse 6 ay vadelide parasını tutan kişi kur farkının yüzde 50’sini alacak. 1 yıl tutan ise farkın yüzde 100’nü ve aynı zamanda mevduattan kazandığı faizi alacak.”  Eğer bu açıklama doğru ise, o zaman TL mevduatlarda ortalama vade 90 günle sınırlı iken stopaj avantajı ile dahi uzamayan TL mevduat ortalama vadesi bu yeni dövize endeksli mevduat sayesinde nasıl uzayacak? AKP’nin kötü ekonomi yönetimi nedeniyle 2018’den beri dinmeyen kur krizleri ortamında döviz mevduat sahibi neden dövizini bozdurup uzun vadeli TL mevduata yatırım yapacak? Normal şartlar altında, eğer Türkiye ekonomisinde işlerin iyiye gideceğine dair inanç, ekonomi politikası yapıcılara güven olmuş olsa “Dövize Endeksli Mevduat” gibi bir ürün belli bir dönem devreye sokularak büyük fayda sağlayabilir. Örneğin, 2001 krizi döneminde dolarizasyon bugün de olduğu gibi %60’lar seviyesindeydi.  IMF kaynakları ile TL desteklenirken, güvenilir bir ekonomi politikası ve reformlar eşliğinde dolarizasyon seviyesini izleyen yıllarda %33’lere kadar inmişti. Böylesi bir geçiş sürecini hızlandırmak “Dövize Endeksli Mevduat” gibi bir ürünle bugün de mümkün olabilir. Fakat bu riskin alınması ve Hazine’ye maliyetinin kaldırmayacağı kadar yüksek bir seviyeye ulaşmaması için TL’de istikrarın sağlanacağından emin olmak gerekli. Türkiye ekonomisine çok önemli bir kaynak yaratacak bu ürünle güven telkin eden uygulamalarla yerli döviz mevduat sahibi yavaş yavaş TL mevduata ikna edilebilir. Zaman içinde sağlanacak daha geniş istikrar dövize endeksli mevduat ürünü ortadan kalksa bile yerli tasarruf sahibinin TL’de kalıcı olmasını sağlar. Böyle bir hükümeti, böyle bir vizyonu mevcut AKP kadroları içinde, Saray danışmanları arasında görmek mümkün değil.  İstikrarın ve güvenin sağlanamadığı ortamda Hazine’nin üzerine aktarılan riskin büyüklüğü ve vergi adaleti açısından haksızlığı bir yana sonuçta varılacak nokta Türkiye ekonomisinin tamamen dolara endekslenmesi gibi içinden çıkılamaz bir durum da olabilir.