Özetini çıkaracak olursak; etrafında konumlanan siyasal İslamcı cephenin İsmail Kılıçaslan’dan Ali Karahasanoğlu’na ortak paydası, farklı dozlarda İslami yaşam tahakkümüdür. Bu kesimle bolca ses çıkartırsınız ama seçim kazanamazsınız. Nasrettin Hoca’ya, “eşin çok geziyor” demişler. Hoca “atmayın, o kadar gezse arada bizim eve de gelirdi.” demiş. Ne zaman “Erdoğan, Dünya Lideri” deseler, hep bu fıkra gelir aklıma. Erdoğan’ı son 10 yıldır hiçbir karşıt görüşlü gazetecinin karşısında görmedik. Ülkeyi “Tek” eline almayı başardığı 2010’lardan itibaren, hoşuna gitmeyen hiçbir soruya muhatap olmadan yaşayıp gitti. Nadiren de olsa; beğenmediği sözlere muhatap olduğunda, ya beğenmediği kişiyi bizzat tard etti (ananı al git vs) ya da devlet eliyle bu kişileri suçlu ilan etti. Son 2 ayın gündeminde ekonomi var… Oysa ekonomi Erdoğan’ın hiçbir zaman sıkıntılı alanı olmadı. Ekonomide Erdoğan’a kimse, “ne dur ne de sus” dedi. Türkiye ekonomisini tam 20 yıldır kesintisiz biçimde Erdoğan aklı idare etti. Erdoğan’ın ekonomi alanında makro düzeyde başarı sağladığı dönemdeki 2 temel adamından biri, bu günlerde baş muhaliflerinden biri, diğeri ise ortalarda görünmemeyi tercih ediyor. Ali Babacan ve Mehmet Şimşek’in uygulayıcılığına emanet edilmiş ekonomi, Erdoğan’a geniş hareket alanı verdi. O bu ekonomik genişlemeyi politik alanı parsellemek için kullandı. Kimse Erdoğan’ı enflasyonu, faizi düşürdüğü için eleştirmedi. Yol yaptığı için eleştirmedi. Ülkenin kutuplaşmasına vesile olduğu, yaşam tarzına müdahale sınırına gelen iş, eylem ve düşünceleri için eleştirdi. Ortalama bir Erdoğancıya, “Gezi olaylarını nasıl bilirsiniz?” diye sorsa, yapacağı izahat “asgarisinden felaket / azamisinden ihanet” olacaktır. Oysa Gezi’de temsilini bulan bir eleştiri idi. Erdoğan’ın 2013 Türkiye’sinde; Taksim’in orta yerinde, kendisi gibi düşünmeyen insanların, ortak alanında vücut buldurmak istediği, ideolojik bir bina projesine gösterilen tepki, hiç de sebepsiz değildi. Erdoğan tam da Gezi olayları arifesinde  https://twitter.com/gercekgundem/status/718023375877238784 “Dolmabahçe’de oturuyorum, gelip geçen kadınlara bakıyorum. Kıyafetlerini beğenmiyorum” demedi mi? Tabii ki dedi. Erdoğan’ın doğrudan kadınların yaşam tarzını hedef alan bu sözlerinin, Gezi olaylarının arka planında olmadığını düşünmek en ufak ifadeyle analiz eksiğidir. Erdoğan dünyaya dair tasavvurunu ne denli eklektik biçimde gizlese, Hülya Avşar’dan Hülya Koçyiğit’e modern görünümlü kadınlar onun etrafında yanında saf tutsa da, sorunu görmezden gelmek mümkün değildir. Bunu 2 Hülya’nın algısı ve tercihleri çözümlemeyebilir. Ama kadınların geneli için bu net bir taarruzdur. Erdoğan cephesinin kısa bir özetini çıkaracak olursak; hemen etrafında konumlanan siyasal İslamcı cephenin,  İsmail Kılıçaslan’dan Ali Karahasanoğlu’na ortak paydası, farklı dozlarda İslami yaşam tahakkümüdür. Bu kesimle bolca ses çıkartırsınız ama seçim kazanamazsınız. Tam da bu yüzden Erdoğan, tüm yatırımını toplumun en az şansa sahip kesimine yapmıştır. Bunlar eğitimden yoksun, kabiliyetleri sınırlı, mümkünse işi dahi olmayan ama devlete bağımlı olarak yaşamını sürdüren kitleler olacaktır. Erdoğan partisinin ideolojisi ve hedefleri ne kadar iddialı da olsa, kendi yaşamlarında en ufak bir iddiaya sahip olmayanların desteğine ihtiyaç vardır. Sabahın kör karanlığında uyanıp işe giden eğitimli bir kadının, Erdoğan’ın yanında olma şansı çok düşüktür. Erdoğan tam da bu yüzden tam 15 milyon ev kadınından oy alarak 2018 seçimlerini kazandı. Erdoğan ulvi bir idealin peşinde olduğuna inanıyor. Ama tek bir sorun var ki onunla aynı ideali paylaşan kitle ile, iktidarda kalma iktidar olma şansı sayısal olarak yok. https://www.paraanaliz.com/2021/yazarlar/veysi-dundar/akpnin-bitmeyen-secim-zaferleri-g-7014/ Kadınların sadece belirli bir kesiminden oy alabilmesi tesadüf değil. Erdoğan’ın “yaşam tarzına müdahale etmiyoruz” derken, ortaya koyduğu tüm emareler, yaşam tarzına müdahale izlerini taşıyor çünkü. Erdoğan gerçekten “dünya lideri” olsaydı, kendisine soru sorulmasına izin verirdi. Son 10 yılda kendisi gibi düşünmeyen hiçbir kimse ile siyasetçi, gazeteci, akademisyen ya da sıradan vatandaş olsun, konuşmayı reddeden birisi dünya lideri olma sıfatını hak etmez. Hatta gerçek manada bir siyasetçi olduğu konusunda bile tereddüt doğurur. Erdoğan’ın siyasal paradoksu işte bu uzlaşmaz yapıda gizli. Dünyanın ve insanlığın gidişi Erdoğan’ın tam aksi yönünde. Erdoğan’ın okuyacağını sanmıyorum ama ona strateji biçenlere bir kez daha Charles Taylor’un “Seküler Çağ” kitabını tavsiye ediyorum. “Uzay çağında insanlar neden hala inançlı kalabiliyor?” gibi bir soruya, kafa yoran ve cevap bulan Taylor’un kitabında, Erdoğan’ın yaptığı politik yanlışların tamamı yer alıyor. “Devlet laik olur insanlar olmaz” sözünü AKP’liler çok sever. O zaman Seküler Çağ’dan da sözün devamını öğrenmeliler.