Marx’ın çocukluk dönemine ait çok fazla bilgi yoktur. Ergenlik döneminden kalan yazı ve mektuplar bulunmaktadır. Özellikle de Marx’ın okul bitirme sınavlarında yazmış olduğu üç deneme en eskileridir. Bu denemelerden biri olan “Genç Bir Adamın Meslek Seçimi Üzerine Düşünceleri” yazısında ömrü boyunca yapacağı mesleği seçmeye çalışan bir bireyin ahlaki yükümlülükleri ve açık özgürlük imkânları tartışılmaktadır. Marx; Kant’ı, Fichte’yi daha sonra da Hegel’i araştırmıştır. Gençlik döneminde Marx Saint-Simon’un görüşlerinden de etkilenmiştir. 1937 yılında babasına yazdığı bir mektupta Kant ve Fichte’nin felsefesini artık doyurucu bulmadığından söz etmiştir. Artık gençlik sevdası olan lirik şiirselliğinden vazgeçerek Hegel’e yöneldiğini belirtmiştir. Hegelciliğe ve Hegel’in muhafazakârlığına karşı farklı siyasal bakış açıları ve Berlin’de Eduard Gans’ın derslerindeki öğretiler Marx’ı etkileyen iki ana kaynaktır. Bunların dışında Marx’ın Berlin Üniversitesi “Doktorlar Klubüne” üyeliği Hegel’i benimsemesinde etkili olmuştur. Bauer ve Bruno’nun öncülüğünde toplanan “Genç Hegelciler” olarak adlandırılan heterojen bir grupla tanışmıştır. “Genç Hegelciler” Hegel’in yazılarında sürekli yer verdiği Hristiyan teolojiye yönelik problemlerle ilgilenmişlerdir. Bauer’den de etkilenerek doktora tezinde Demokritos ve Epikür’ün felsefelerini mukayeseli olarak incelemiştir. Feuerbach bu dönemde “Hristiyanlığın Özü (1841)” kitabını yayımlamıştır. Kitabın “Genç Hegelciler” üzerindeki etkisini Engels şu şekilde ifade etmiştir: “Tılsım bozuldu: Sistem paramparça oldu ve bir kenara atıldı… Coşku geneldi: Hepimiz bir anda ‘Feuerbachcı’ olduk.” 1842 yılının sonlarına doğru Feuerbach’ın “Genç Hegelciler” üzerindeki etkisi görünür hale gelmiştir. Marx’ın yazmış olduğu Hegel’in devlet felsefesi eleştirisinde de Feuerbach etkili olmuştur. Hegel’e göre gerçek, tanrısal kaynaklıdır. Feuerbach’a göre ise tanrısal olan, gerçeğin aldatıcı bir yansımasıdır. Marx, Feuerbach’ın fikirlerini özümsemiştir. Fakat bu perspektifi ortaya koymaya çalışırken ve siyaset alanına uyarlamak isterken Hegel’e de dönüş yapmıştır. Feuerbach’ın Marx’ı etkileyen yanı Hegel’de olduğu gibi analiz ve eleştiriyi birleştirip, felsefeyi gerçekleştirmeye yönelik imkânlardır. Marx 1843 yılında yazmış olduğu Hegel’in devlet felsefesine yönelik eleştirisinde tarihsel materyalizm anlayışını ortaya koymuştur. Siyasal katılımdaki genel oy hakkını sivil toplumdaki tüm üyelere siyasal mevcudiyet kazandıran, bağımsız bir kategori olarak siyasalı fiilen ortadan kaldıran bir kavram olarak tanımlamıştır. 1843 yılında Marx Almanya’dan ayrılmadan önce Rugea’da dinsel ve siyasal bütün dogmaların sorgulanması gerektiğini belirtmiştir. Daha sonra da Fransa’ya geçmiştir. Marx’ın Fransız sosyalizmden etkilendiği, 1843 yılında yazmış olduğu “Hegel’in Hukuk Felsefesine Giriş” kitabında görülmektedir. Bütün eleştirilerinde din eleştirisini temel öncül olarak ele almış, daha sonra siyasal alana geçmiştir. Marx dinin insanlara aldatıcı bir mutluluk verdiğini, gerçek mutluluğa dinin yok edilmesiyle ulaşılabileceğini savunmuştur. “1844 Ekonomik ve Felsefi Elyazmaları’nda” Feuerbach’ın hareket noktası kitabın temelini oluşturmuştur. Marx’ın din analizine geniş yer verdiği son çalışması “Elyazmaları” kitabıdır. Bu eserde yer alan yabancılaşma analizi gibi bazı kavramlar zamanla sonraki yazılarında yer almamıştır. Marx, yabancılaşma analizinde temel olarak kapitalist sistemde üretilen maddi nesnelerin işçi ile aynı değerde alınmasına vurgu yapmıştır. Yabancılaşma analizinde kapitalizmin gelişim sürecinde işçilerin daha da yoksullaşmasına, toprak ve sermaye sahiplerinin kapitalist üretim tarzının sağladığı olağandışı zenginliği paylaşmalarına değinmiştir. Marx’ın tartışmasındaki temel vurgu işçiye üretilen maddi nesnelerle aynı değerin verilmesidir. Kapitalizmde işçi ürünü ile özdeşleştirilmektedir. Böylece üretim diğer adıyla “nesneleştirme” veya “şeyleştirme” sürecinde işçi nesnenin kölesi haline gelmektedir. Bu durum siyasetteki ve dindeki yabancılaşmayla da paraleldir. Hristiyan ahlakta Tanrıya atfedilen özelliklerin insanların kontrolünden uzaklaşması ve dış bir güç tarafından dayatılan bir şeye dönüşmesi gibi. Elyazmaları bitmiş bir çalışma olmayıp, giriş niteliğindeki yazılardan oluşmaktadır. Marx, iktisatçıların yazılarını ekonomik politik bir dille yazmış ve yabancılaşmayı doğrudan tartıştığı kısımlarda Feuerbach’ın terminolojisini kullanmıştır. Elyazmalarında kapitalizmin eleştirilerine yer vermiş, daha sonraki yazılarındaki düşüncelerini bu kaynak üzerinden geliştirmiştir. “Ekonomik ve Felsefi Elyazmalarında”, Marx komünizmi tartışmıştır. Bu eserde Fransız komünizminin etkisi görülmektedir. Marx yazısında demokrasi kavramı yerine komünizm kavramına yer vermiştir. Ona göre, yabancılaşmanın aşılması için özel mülkiyetin aşılması gerekmektedir. Yapılması gereken şey, özel mülkiyet ve ücretli emek arasındaki mevcut ilişki ortadan kaldırılmalı ve toplum yeniden organize edilmelidir. Marx kendi komünizm anlayışını ilkel komünizm anlayışından ayırmıştır. İlkel komünizmde herkes eşit bir mülkiyet hakkına sahip olacak düzeye getirilmeye çalışılmaktadır. Marx için gerçek komünizm bu değildir. İlkel komünizmin bireyi yerine toplumu kapitalistleştirerek ilkel bir çileciliğe yönelttiği savunulmuştur. Marx’a göre ilkel komünizm özel mülkiyetin olumlu anlamda aşılması değil, özel mülkiyetin kaldırılarak yeni bir toplum biçimine geçilmesidir. Komünist toplumla birlikte daha önceki üretim sistemlerinde gerçekleşemeyecek şekilde bireylerin kapasite ve potansiyellerini gelişeceğini düşünmüştür. İnsanların bireyselleşmesi, toplum sayesinde ortaklaşa olan ürünlerden oluşan kaynakların kullanılmasıyla sağlanmaktadır. 1845 yıllarının sonlarında yayınlanan “Kutsal Aile” kitabıyla Marx’ın Engels’a yönelik polemikçi yaklaşımı başlamıştır. Marx Genç Hegelciler’den kopmuştur. Bu kitabından sonra Marx tarihsel materyalizmin temel ilkelerini genel olarak ifade ettiği Alman İdeolojisini yazmıştır. Bu çalışmadan sonra Marx’ın genel bakış açısı değişmiştir. Artık ana hatlarını oluşturduğu görüşlerin teorik açıklamalarını yapmaya ve uygulamaya çalışmıştır. 1848 yılında yazdığı Komünist Manifestosunda Marx insan özünün yabancılaşmasından söz eden Alman filozofların düşüncelerinde alaycı bir dille bahsetmiştir. Yabancılaşma sadece özel toplumsal formasyonlarda gelişebilecek tarihsel bir olgu olarak ele alınmıştır. Tarihsel gelişim evrelerine yönelik Marx’ın yapmış olduğu araştırmalarda Avrupa’da feodalizmin çöküşü ve köylülerin kendi üretim araçlarına yabancılaşması sonucu işbölümünün gelişiminden ve özel mülkiyetin oluşumundan da söz edilmiştir. Kapital’de ise mülksüz ücretli emekliler kitlesinin oluşumu kapitalizmin ortaya çıkışında zorunlu bir önkoşul olarak görülmüştür. Marx’ın toplum tipolojisinde işbölümündeki genişleme, yabancılaşma ve özel mülkiyetin gelişimiyle aynı anlama gelmektedir. İşbölümündeki gelişme evrelerinin farklılığı, farklı mülkiyet biçimleri anlamına gelmektedir. 1853’te New York Daily Tribune’de yayınlanan makalelerinde Marx tarımcı kültürde merkezi sulamaya önem kazandıran, güçlü merkezi bir hükümete ya da doğu despotizmine neden olan iklim ve diğer coğrafi faktörlerin önemi üzerinde durmuştur. Bu toplum tipinin yerel topluluğa özgü, bütünleştirici özelliğe sahip temel niteliklerde geliştiği görüşünü daha sonraları benimsemiştir. Marx kapitalizmin kökenlerini tartışırken birçok köylünün üretim araçlarının elinden alınmasını kapitalist üretimin gelişmesinden ziyade köleliğe dayalı bir sistemin oluşumuna bağlamaktadır. Marx feodalizmden kapitalizme geçişe odaklanarak feodal toplumun temel niteliklerini betimlememiştir. Marx 1848-1850 yılları arasında Fransa’da Sınıf Mücadelelerinde mali sermaye ve sanayi sermayesi arasındaki mücadeleyi analiz etmiştir. 1859’da Marx Alman İdeolojisinin yazıldığı dönemi değerlendirmiştir. Bu eser Marx ve Engels hayatta iken yayımlanmamıştır. 14 Mart 1883 yılında Londra’da vefat etmiştir. KAYNAK Giddens, A. (1984). Kapitalizm ve Modern Sosyal Teori., K. Koçak (editör). İkinci Baskı. İstanbul: İletişim Yayınları.