Suriyeli mültecilerin, savaştan kaçarak sığındıkları ülkemizde kalma nedenleri, uzun yıllardır devam eden emperyalist devletlerin ve işbirlikçilerinin paylaşım savaşıdır. Bunun dışındaki değerlendirmeler sömürüyü meşrulaştırır. Gerçeği yansıtmayan, bilgisizliğin ve art niyetin tetiklediği mültecilerle ilgili asılsız bilgilerin kulaktan kulağa yayılmasının Türkiyeli emekçilerin çıkarına olmadığını baştan belirteyim. Yoğun sömürüye maruz bırakılan emekçilerin doğru bilgiye ulaşmakta güçlük çektiğini biliyorum. İçinde bulunduğumuz yaşam koşullarının ağır oluşu ve doğal olarak da biriken öfkenin bir yere kanalize edilmesi gerekliliği hususu düzen muhalefetinin siyasi unsurları tarafından karşılanıyor. Emekçilerin bütününün karşılaştığı işsizlik, yoksulluk, düşük ücret ve uzun çalışma saatleri sanki mültecilerden kaynaklanıyormuş gibi bir algının oluşmasında Millet İttifakının içerisinde yer alan siyasi partiler ve dışında kalan kimi muhalefet partileri özel çaba sarf ediyor. Türkiye’de yoğun olarak bulunan Suriyeli mültecilerin, savaştan kaçarak sığındıkları ülkemizde kalma nedenleri, uzun yıllardır devam eden emperyalist devletlerin ve işbirlikçilerinin paylaşım savaşıdır. Bunun dışında yapılacak bir değerlendirmenin sömürüyü ve savaşları meşrulaştıracağını unutmamak gerek. Mültecilerle ilgili söylenen en büyük ve insanların canını sıkan yalan ise şu: mültecilerin ücretsiz sağlık ve eğitim hizmetlerinin yanı sıra çalışmadıkları halde maaş aldıkları. Dünyada kamusal hizmetlerin halka birkaç devlet dışında ücretsiz sunduğu örnek bulunmamaktadır. Birçok iş kolunda tarımda,  ağır sanayide ucuz iş gücü olarak çalışmak zorunda bırakıldıkları biliniyor. Geçici sığınmacı olarak tarif edilen mültecilerin kimliklerinin olmaması sigortalarının da yapılmasını engelliyor. Sondan başlarsak kayıt dışı çalışma mültecilerde daha yaygınken bakanlığın çocuk işçiliği araştırmasında mülteci çocuklar verilerde bulunmamaktadır. Yani bakanlık gerçek çocuk işçi sayısını bilmiyor. Kayıt dışı çalıştırılmalarının yanı sıra sokak da mendil satarak, kâğıt toplayarak çalışan çocukların tespiti kolay olmamakla beraber çok da kayda değer bir durum olarak görülmüyor. TÜİK’in 700 bin çocuk işçi verisinde mülteci çocukların olmaması çocuk işçiliğiyle ilgili merkezi bir politikanın olmadığının göstergesi sayılabilir. Bir sorunun çözümü doğru bilgiyle başlar. Tabii bu sorunun uygulanacak cezai tedbirlerle çözülemeyeceği de not düşülmeli. Türkiye’deki emekçilerin hangi ulustan olursa olsun ağır yoksulluk içerisinde yaşadıkları bu durumun da çocuk işçiliğine neden olduğunu birinci sıraya yazarak devam edelim. Mültecilerden ve çocuklarından rahatsızlık duymayan bir sınıf var. Sermaye sınıfı ucuz iş gücü olarak gördüğü bu insanları iktidardan istiyor. Savaşın başlangıcından sonuna kadar her süreci kendi adına ”kar” olarak yazdıran sermaye sınıfı, ulus farkı gözetmeksizin çocuk işçiliğinden de kazanç sağlıyor. Suriyeli, Afgan, Iraklı… Mültecilerin ve çocuklarının hak arama noktasında bir dayanışma kanalı yok. Birlikte çalışanların birlikte yaşamı savunacakları bir ağın oluşması şart. Öfkenin savaşlara, yoksulluğa, her şekilde kazançlı çıkan sermaye sınıfına yönelmesi için örgütlenmeye ve dayanışmaya ihtiyaç var.