Tüm dünya ülkelerinin tarafını seçmesi gerekecek şimdi...Eğer bu seçim, “Batı İttifakı’nın yanında yer almak veya almamak” gibi çerçevelenirse, Putin’in ekmeğine yağ sürülmüş olur. İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan “Batı” dünyasının öncülüğündeki düzeni sona erdirmeye çalışıyor Vladimir Putin. Bu hedefi doğrultusunda da, yıllardır örümceğin ağlarını örmesi gibi ince ince çalışıyor. Bundan tam 15 yıl önce, 2007’de, Münih Güvenlik Konferansı’nda Putin, dünya liderlerine gerçek yüzünü göstermişti. Yarım saatlik konuşması boyunca, ABD’yi “bir efendi, bir egemenin” olduğu tek kutuplu bir dünya yaratmakla suçlamış ve böylesi bir düzenin “ölümcül” olduğunu sözlerine eklemişti. Putin’in bu konuşmasının, 2007’de Türk Silahlı Kuvvetleri Genel Kurmayı’nın kurumsal internet sitesinde de tüm metninin paylaşıldığını anımsatalım. Her ne kadar Putin, Rusya’nın perspektifinden konuşsa da, demek ki; dünya genelinde de yarattığı bir “çekim alanı” olmuştu. O nedenle, Türkiye de, “S-400’ler alışverişi” tartışmasının içine bir günde veya tek bir iktidarın görüşüyle düşmedi; artık öyle kolay da çıkamaz. Putin, 2005’te de Sovyetler Birliği’nin çöküşünü, “20. yüzyılın en büyük trajedisi” olarak nitelediğinde zaten, iktidarında açmakta olduğu yeni sayfanın büyük bir işaretini vermişti. 2007’de Münih’in 19. yüzyıldan kalma Bayerischer Hof Oteli’nde yaptığı konuşması da, Putin’in iktidar kimliğini açıkça ortaya koyduğu diğer dönüm noktası oldu. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov da, daha geçtiğimiz günlerde bu konuşmayı “devrim niteliğinde” diye tasvir etmişti. Putin’in en korkutucu konuşması Yine de, Putin’in kariyerinin en sarsıcı konuşması, 21 Şubat 2022 gecesi yaptığı idi. “Luhansk ve Donetsk Halk Cumhuriyetleri’ni” tanıma kararını duyurduğu konuşması, Kremlin’i yakından takip edenler için “sürpriz mesajlarla” dolu değildi. Hatta dünyanın nefesini tutup beklediği bu konuşma, Putin’in 12 Temmuz 2021’de Kremlin’in sitesinde yayınlanan yaklaşık 5 bin kelimelik, “Ruslar ve Ukraynalıların bütünlüğü üzerine” başlıklı makalesinin neredeyse seslendirilmesi gibiydi. 24 Aralık 2021’de, “savaş kapımızda” diye yazmıştım ve Putin’in, tansiyon bu kadar yükseldikten sonra herhangi bir askeri adım atmadan duramayacağını da düşünüyordum. Buna rağmen, Luhansk ve Donetsk’in bağımsızlığını tanıdığını açıkladığı konuşmasını dinlerken ürperdim. Sadece ben değil; yıllardır Rusya’yı takip eden ve hakikaten mesleğinin duayeni sayılabilecek Kremlin uzmanları da, Putin’in konuşmasını “ürkütücü” bulmuştu. Bunun sebebi, Putin’in “savaş ilanı” sayılabilecek biçimde, 2014’te varılan Minsk Mutabakatı’nı adeta parçalayıp geçmesi değildi sadece... Neticede, Rusya’yı yakından izleyenler Ukrayna’nın işgalinin “eli kulağında olabileceğine” kanaat getirmelerini sağlayacak bir çok emarenin ortaya çıktığına tanık olmuştu. Beyaz Saray’ın, Aralık 2021’in ilk günlerinden beri ABD’nin önde gelen medya kuruluşlarıyla paylaştığı istihbarat bilgileri, Rusya’nın Ukrayna’ya ilişkin tüm askeri hareketlerini ortaya koyuyordu. Joe Biden Yönetimi’nin, elindeki istihbaratı bu kadar “şeffafça” paylaşmasının ardında, Kremlin’in en büyük silahlarından biri olan “dezenformasyon kampanyası”nı engelleme çabası yatıyordu. Bir ölçü de, bu da başarıldı; bilgi akışında dünya genelindeki bilgi akışı daha çok ABD kaynaklı oldu. Elbette; öte yandan da, neredeyse dakikası dakikasına olası askeri çıkartma zamanları bile paylaşılır olması, konuyu “magazinleştirdi” de. Evet; bazı İngiliz gazeteleri ve tabloidlerinin, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırının başlayacağı saati paylaşması bile söz konusu oldu. Tabii, o saatler gelip geçti ama kalıcı olan Putin’in 2005’ten beri ortaya koyduğu “yeni dünya düzeni perspektifini”, küresel ölçekte hiç olmadığı biçimde empoze etmesi... Tüm dünya ülkelerinin tarafını seçmesi gerekecek şimdi...Eğer bu seçim, “Batı İttifakı’nın yanında yer almak veya almamak” gibi çerçevelenirse, Putin’in ekmeğine yağ sürülmüş olur. Mesele; ABD, Avrupa Birliği veya NATO’nun yanında yer alıp almamak değil-“kuralların geçerli olduğu” bir uluslararası düzenin tarafında olup olmamak. Yoksa, isteyen istediği gibi güç kullanır; gücü yeten istediğini yapar. Putin’in o geceki konuşması da, nihilistliği ve kural tanımazlığı bakımından ürkütücü idi. Ve kendi görüşünü, hiçbir barışçı müzakere imkanı da bırakmayacak bir katılıkla  “doğru” olarak empoze ettiği için...Böylesi bir egoizm, sadece savaş getirir; dünya tarihinde ilk örnek değil Putin-ama sonunculardan biri olmak zorunda. İnsanlığın geleceği için buna mecburuz: hele ki, zaten küresel iklim krizi gibi ölüm kalım mücadelelerinin tam da orta yerindeyken...