Merhabalar bugün köşemdeki ilk yazımı yazıyorum. Umarım okuyucularıma faydalı olabilirim. Bugün Dünya Bankası Türkiye Ekonomi Monitöründe önemli olduğum noktaları Türkiye’de artan yoksulluk ve enflasyon başarısızlığı konuları ile birlikte değerlendirmeye çalışacağım.
Dünya Bankası, Türkiye ekonomisinin Kovid 19 salgınından diğer ülkeler gibi olumsuz etkilediğini ve salgına karşı para politikası tedbirlerini ön plana çıkarttığını ifade etmiştir. Dünya Bankasının belirttiği bu husus ben dâhil pek çok iktisatçının salgın sonrası uygulanan ekonomi politikalarına yönelik eleştirilerinin de temelini oluşturmaktadır. Detayına girmeyeceğim ama özetle ekonomik darboğazı gelir yaratmak yerine kredi genişlemesine yönelik politikalarla açmaya çalışan Türkiye, hane halkının daha borçlu ve yoksullaştığı bir tablo ile karşı karşıya kalmıştır. Bu durum Dünya Bankası izleme raporunda da belirtilmiştir.
Rapora göre 2019 yılında yaklaşık 8 milyon kişi olarak hesaplanan mutlak yoksul sayısı 2020 de 10 milyon kişiye yükselmiştir. Mutlak Yoksulluk kavramı, hanelerin yaşamını idame ettirecek gelir olanaklarından mahrum olması demektir. Yoksulluğun artması ekonomi politikalarının başarısı konusundaki en açık göstergelerden biridir diyebiliriz. Çünkü ekonomi politikalarının amacı yurttaşların refahını arttırmak ve gelir adil biçimde dağılımını sağlamak olmalıdır. Yoksulluğun artması ekonomi yönetiminin politika çerçevesini sil baştan yeniden düzenlemesini gerektirecek önemli bir sonuçtur.
Yoksulluğun artmasının ve gelir dağılımındaki bozukluğun pratikteki en önemli etkisi, des-enflasyon ve büyüme politikalarının başarısız olmasına neden olabilecek bir unsur olmasıdır. Çünkü talep esnekliğinin düşük olduğu tarım ürünlerinin toplam harcama içindeki payının artmasına neden olan yoksullaşma süreci enflasyonla mücadele politikalarının başarısızlığına neden olabilecek bir durumdur. Düşük gelirli kesimin harcama eğilimi yüksektir. Bu kesime yönelik kredi genişlemesi talep enflasyonuna neden olabilmektedir. Ayrıca bu kesimin tüketici sepetinde tarım ürünlerinin payı yüksektir. Küresel gıda fiyatlarının arttığı dönemlerde bu kesimin hissettiği enflasyon manşet enflasyondan yüksek olmaktadır. Yoksulluğun giderek artması toplumun daha geniş kesimi için hissedilen enflasyonu yükseltmekte ve des-enflasyon politika başarısızlığı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Dünya Bankası izleme raporunun bence ikinci önemli vurgusu kredi genişlemesinin bankacılık kesiminin aktif kalitesini oldukça bozduğu ve bu durumun finansal istikrarsızlığı artırdığı biçimindedir. Rapordaki şu ifade oldukça dikkate çekicidir:
“Geçtiğimiz yıl yaşanan hızlı kredi artışı, finansal sektördeki sıkıntılı varlık sorunlarını arttırdı. COVID-19 salgınının başlangıcından bu yana yürürlükte olan erteleme önlemleri, bankacılık sektörünün sıkıntılı varlıklarının gerçek durumunu şu anda gözlemlenemez hale getirmektedir. Ancak takibe düşen kredileri ve sermaye yeterlilik oranlarını tahmin etmeye yönelik simülasyonlar, bankaların uğraşmaları gereken önemli miktarda bir sıkıntılı varlık birikimine sahip olduğunu göstermektedir”
Gerçekten de 2020 yılında reel sektör borçluluğu 2019 yılına göre yaklaşık %30 oranında artarken özellikle tam kapanma dönemlerinde önemli gelir kayıpları oluşmuştur. Bu durum kredi geri dönüşleri üzerinde çok önemli sorun yaratabilecektir. Diğer yandan bankacılık sektörü üzerinde oluşabilecek bir başka stres kaynağı da hane halkı borçluluğunun artmasıdır.
2020 yılında hane halkı borçluluğu yüzde 40 artarak yaklaşık 1 trilyon lira seviyesine odaklanmıştır. Her ne kadar milli gelire oranladığımızda, yüzde 18 olarak tahmin edilebilecek bu oranla Türkiye’nin hane halkı borçluluğu düşük görünse de, hane halkı borçluluğunu hane halkı gelirine oranladığımızda yüzde 70 gibi bir oran ile karşı karşıya kaldığımızı görebiliriz. Dolayısıyla artan işsizlik/azalan istihdam koşulları altında hane gelirlerinin artmaması ve giderek büyüyen yoksullaşma kredi geri dönüşleri içinde önemli bir sorun yaratabilecektir.
İzleme raporunun bir diğer vurgusu kamu borçlanmasındaki artıştır. 2020 yılında kamu borçları yani genel yönetim borçluluğu yaklaşık yüzde 43 artarak 2 trilyon liranın üzerine çıkmış görünmektedir. Kamu borçları ile ilgili en önemli iki sorun, koşullu yükümlülükler ve kamunun yabancı para birimi cinsinden borçluluğudur. Haftaya bu konuyu ele alacağım ve ayrıca artan yoksulluğun neden ekonomik büyüme üzerinde olumsuz etkiye neden olduğuna değineceğim. Esen kalın.
Yorumlar
Popüler Haberler
Deniz Zeyrek, Sözcü gazetesinden ayrıldı
MHP'li vekillerin istifa gerekçesine PolitikYol ulaştı: VIP altın kaçakçılığı
Yasadışı bahis soruşturmasında yeni dalga: 7 fenomene yakalama kararı
Sivas’ta dershane bulunan binada yangın: Bir öğretmen öldü
Selçuk Üniversitesi, mutluluğun formülünü aramayı bıraktı
Liderlik hayali kuran Türkiye, puansız Karadağ'a takıldı