On dokuzuncu yüzyılın sonuna gelindiğinde, dünya üzerinde 'homo economicus'un tek alternatifi romantizm akımının, kendisini bir ideal uğruna feda etmeye hazır romantik bireyiydi. Dostoyevski'nin ölümünden on yıl sonra doğan ünlü bir İtalyan kuramcı/siyasetçinin ünlü sözü 'iradenin iyimserliği, aklın kötümserliği' gerçekten bilgecedir. Bu sözde, on dokuzuncu yüzyılın ağır basan belirlenimciliğine ve pozitivizmine karşı savaşan romantizm akımına bir destek vardır. Aydınlanmanın belirlenimci pozitivist dünyasında yararlı olan pozitif, yararsız olan negatif diye ayrıldığında, akıl ile gerçekleştirilen doğa bilimlerine yararlı oldukları için pozitif bilimler adı verilmişti. Bu tutum, akla uygun olmayan her tasarımı da dışlıyordu. Doğa bilimlerinin sosyal bilimlere uygulanması sonucunda ortaya akla uygun olmayan her şey insanın kendisinden de dışlandı. Pozitivist dünyanın yeni insanı, J. Stuart Mill'in terimiyle 'homo economicus'tur. Bu insan tipi her durumda kendisine en çok fayda sağlayan seçeneği tercih eden, sürekli olarak kendi çıkarlarını kollayan ve bu yüzden de hep rasyonel davranan bir birey modelidir. HEDEF KENDİNİ YOK ETMEK! On dokuzuncu yüzyılın sonuna gelindiğinde, dünya üzerinde 'homo economicus'un tek alternatifi romantizm akımının, kendisini bir ideal uğruna feda etmeye hazır romantik bireyiydi. Bu romantik kahraman tasarımı, bir ideali gerçekleştirmek istemekte ve bu uğurda kendi zararına olabilecek her türlü şeyi de göze almaktadır. Bu anlamda bir 'homo economicus' değildir fakat kendi iradesi bağlamında tutarlıdır ve bu nedenle de belli bir rasyonellik de içermektedir. Yani romantizmin irrasyonel bir ana damarı olmasına karşın, rasyonel hatlardan tamamen bir kopuş sergilediğini söylemek mümkün değildir. Üstelik romantik bireyler, tüm Avrupa'ya yayılmış 'homo economicus' karşısında minicik bir azınlık olarak durmaktadır.
Rus Çarı Büyük Petro'nun Paris'e özenerek inşa ettirdiği St. Petersburg'da, müthiş bir dâhinin kaleminden çıkan edebi satırlar, bir yüzyıl sonra; tüm dünyayı sarsan bir felsefenin ilk temellerini atmıştır: 'Varoluşçuluk'.
İşte böyle bir ortamda, Rus Çarı Büyük Petro'nun Paris'e özenerek inşa ettirdiği St. Petersburg'da, müthiş bir dâhinin kaleminden çıkan edebi satırlar, bir yüzyıl sonra önce Paris'i, sonra tüm dünyayı sarsan bir felsefenin ilk temellerini atmıştır: 'Varoluşçuluk'. Rusya'da sayısız sorunla baş etmeye çalışan bu dahi yazar, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük yazarlarından birisi ve pek çok edebiyat eleştirmenine göre de en büyüğü olan Dostoyevski'den başkası değildir. Sennaya Ploşad'ın tekinsiz ve tehditle dolu sokaklarında yaşayan ve Nevskiy Prospekt'in zengin ortamına girerken tedirginlikten eli ayağına dolaşan; daracık, hastalıklı, basık tavanlı çatı katlarında oturan kentin dışkısı olan karakterleri anlatırken, tüm mekânları ve binaları es geçer Dostoyevski. Karakterlerin yüzlerini, boylarını, kilolarını bilmeyiz, kendileri hakkında ne hissettiklerini biliriz yalnızca. Yürüyen birer düşünce, birer ruhtur Dostoyevski karakterleri ve her birisi düşüncesini sonsuza kadar götürmek ister. YERALTI VE VAROLUŞÇULUK Dostoyevski'nin insan tasarımına getirdiği muhteşem yenilik, onları dış görünüşlerinden soyutlayarak birer iç dünyasına indirgemesinden çok -bu edebiyat kuramına getirdiği harika bir yeniliktir- bu karakterlerin, sonuna değin götürmek için çabaladıkları ana fikirlerinde, iç dünyalarının dehlizlerinde saklıdır.
Dostoyevski karakterlerinin fikirleri ne kendi çıkarlarını maksimize eden 'homo economicusun', ne de yüce bir ideal uğruna kendini feda etmeye hazır romantiğinkine benzer. Onun karakterleri tek bir şey ister: Kendilerini yok etmek!
Dostoyevski'nin her karakterinin sonuna kadar götürmek istedikleri fikirleri; ne kendi çıkarlarını maksimize eden 'homo economicus'unkiler, ne de yüce bir ideal uğruna her şeyini feda etmeye hazır romantiğinkidir. Onun karakterleri tek bir şey ister: Kendilerini yok etmek! Kendine düşman olan ve kendi çıkarını baltalamak için her fırsatı değerlendiren ve yüce ideallerden, erdemden köşe bucak kaçan bu karakterin ilk sunuluşu Yeraltından Notlar'dır. Bu kitapta Dostoyevski müthiş zekâsı ve büyük psikologluğuyla insanın daha önceki tasarımlarını bir kalemde silmiş atmış ve ortaya yepyeni ve diğerlerinden apayrı bir tasarım serimlemiştir. Ortaya konulan bu yeni kişi tasarımı, iradenin iyimserliğini de yok etmiş ve ortaya negatif, yıkıcı, tahrip edici bir irade koymuştur. Yeraltından Notlar, Dostoyevski'nin büyük dört yapıtından birisi olarak sayılmasa da, bu dört yapıtı oluşturan kişilerin tümünün karakterleri Yeraltından Notlar'da belirlenmiştir. Yeraltından Notlar'ın kendi çıkarı ya da yüce bir ideal peşinde koşmayan insan tipi, yirminci yüzyılın en büyük felsefesi olan Varoluşçuluğun dayandığı temel olarak tüm yüzyılı etkilemiştir. Dostoyevski şöyle demeye getirir; Kendi kötülüğümü isteyemiyorsam, özgür irade ne işime yarar?