Gandhi, tren vagonunda emperyal bir önyargıya, “Buna hakkım var diyerek” haykırmıştır. On yıllarca süren dramatik siyasal alanın psikolojik, ekonomik ve politik istikrarsızlıkları, hukukun işlevini tekrar tartışmaya açabilmelidir. Reformları beklerken, azimle çalışmayı kendine sorumluluk bilen, İngiltere’den Güney Afrika’ya iş bulmak için giden bir aktör var. Birinci sınıf bir biletle Pretoria’ya giderken, akşam saat dokuza doğru tren Güney Afrika’da Natal’in başkenti Maritzburg garına gelir. Sahneler açılırken, bakışlar, mimikler, jestler gibi tutumlar kültürel özgüllüğe sahip yeni alanlar bırakır, Batı ve Doğu toplumlarını anlamak için karşıtlığın yarattığı alanın tonunu belirler. Adamın biri tepeden tırnağa süzer kendisini, arkasını döner ve üç memurla birlikte gelir. Memurlar şöyle der: “Bizi izleyin beyefendi, sizin yeriniz yük vagonunda.” “Yük vagonu mu? Yanılıyor olmalısınız, benim biletim birinci sınıf.” “Sesinizi kesin. Hiçbir hakkınız yok. Renkli insanlar yük vagonunda seyahat eder (Portillo, 2018:25).” Diyaloglar, burada bitmez tabii. Yırtılmış Avrupalı elbisesinin içinde dışarı atılan, donakalmış vaziyette perona düşen ve sadece haykırarak kulakları çınlatan bir ses gelir uzaklardan: “Buna hakkım var!” Ayrımcılıklarla mücadele etmek (Dokunulmazlık ayrımcılığını da içerir), Hindistan’ın bağımsızlığı için mücadele, şiddet içermeyen direnişi, özgürlük ve insan hakları hareketlerinin etkilediği bu aktör, Gandhi’dir. Savaşlar ki her zaman duygudaşlığı ya da Fransızca kökenli bir kelimesi olması itibariyle “pardon ya da bağışlamak” gibi zaman aralıklarını da hatırlatır. Kimler, sessiz azınlıkta, kimler yeni dramlar bekliyor, kimler entelektüelleri topluma yabancı olmakla itham ediyor?  Helalleşmek kavramı ile ülkemiz meşgul olurken, toplumun genelinde “pardon ya da bağışlamak” ama “nasıl” sorusunun haklı olarak aktörlere yöneltilmesi neticesini aktardı. Helalleşmek mi yoksa “pardon” diyerek, “dramların” toplum nezdindeki karşılığını hatırlamak… Entelektüelin işlevi, toplumdan yalıtılmış bir gerçeklikle yol almak değil, ama iyi olan hakikati aramakla meşguliyeti, sadece siyasal bir seçim yapmak olarak değerlendirmemek gerekir. Bu, ahlaki bir bağlılık da yaratır. Oysaki, mühim olan konu, “olasılıkları” değerlendirerek yol almaktır. 21.yüzyılda, çok geniş bir alanda doğu ve batı toplumları gibi temel bir karşıtlığın, çeşitli uluslararası kapitalist minimal ve hatta dramsal savaşlara neden olabileceğini ilişkin görüşlerin çok yüzlü kapitalizm doğası, Hobbes’un çatışmalı insan doğasını hatırlatıyor. “İnsan, insanın kurdudur.” Artık, dramsal savaşlar, iki cephede değildir. Kısacası sarsılan şey, “Yurttaşlık bilinci ve yurttaşlık inancıdır.” Bütün bu iyi olasılıklar içinde, unutulan ya da hatırlanan “Helalleşmek mi, ama nasıl?”, pardon ya da bağışlamak teriminin sorumluluk ve hukuksal işlevini değerlendirmeye almamıza neden olur. Jacques Derrida, başkası adına istismar edilerek bağışlama eylemine “pardon” diyor. Zaman almak gibi anlamları da var. Demek ki ortada bir problem var bağlamında olduğu gibidir. Bütün bu istikrarsız söz dağarcıkları ve hareketleri, siyasetin yeni alanlarını anlamaya yardımcı olur. Baskın otoriter dil, unutulan sözcükler ya da haykırışlar… Gandhi, tren vagonunda emperyal bir önyargıya,“Buna hakkım var diyerek” haykırmıştır. On yıllarca süren dramatik siyasal alanın psikolojik, ekonomik ve politik istikrarsızlıkları, hukukun işlevini tekrar tartışmaya açabilmelidir. Hukukun işlevinin yok edildiği bu yenile “Newspeak”dili deniliyor. Örneğin, George Orwell’in “1984” adlı romanında icat ettiği bu yeni dil, İngsoc denilen İngiliz sosyalizminin de yeni dilidir. Son derece kısıtlı bir söz dağarcığı resmedilir. Özgür Batılı ya da Özgür bir Doğulu olmak gibi keskin karşıtlıklardan türetilmiş bu sınırlı siyaset alanı, ortak bir birliğin “aynı” denilen masum denilemeyecek Show siyaset sahnesinin perdesidir. Sağ ve solun ortak birliği teması ya da egemen baskın otorite. Yani, “AYNI”.  Bütün bu olasılıkların iyi yanlarıyla birlikte hukukun işlevinin, tarihin ülke gerçeğini hatırlatarak bir izlenceyle ve felsefesiyle, yurttaşlık haklarına doğru yol alınmasıdır.