Camilerin birer siyasi propaganda merkezine dönüşmesine sessiz kalan diyanet, aynı şekilde istihdam ettiği personelin bir  kısmını da toplumun kılcal damarlarına sızarak sivil kimlikleri ile iktidar propagandası yapmasına izin vermektedir. Bundan önceki iki yazıyla eğitim ve medyanın iktidar tarafından ideolojik aygıt olarak nasıl bir işleve sahip olduklarını tartıştım. Bugün ise üçüncü aygıt olarak da diyaneti ele alacağım. Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB), özellikle 2010 sonrasında gerek kurumsal olarak gerekse başkanının kamusal alanda başta görünürlüğü (resmi kıyafetiyle açılış törenlerinde boy göstermesi) olmak üzere etki alanı (Diyanet TV, Diyanet Radyo, Diyanet Yayınevi vs.) giderek artmıştır. Buna paralel olarak bütçesi, artan bütçeye paralel olarak da personel sayısı yükselmiştir. DİB her yıl artan bütçesi ile pek çok bakanlığı ve resmi kurumu geride bırakmaktadır. Kurumun  2023 yılı bütçesi 35 milyar 910 milyon 653 bin TL idi. Aynı bütçe 2022 yılında 16 milyar 98 milyon 508 bin TL idi. Yani diyanetin bütçesi 2022’den 2023’e bir yılda yüzde 123 artmıştır. Son olarak Meclis’e sunulan ek bütçede DİB da var ve onun için ayrılan ise 276 milyon 218 bin TL. Özetle Diyanet'in 2023 yılı toplam bütçesi, 36 milyar 186 milyon TL olmuştur. İlginç olan ise bu bütçenin 33 milyar 812 milyon 121 TL’sinin personel gideri olmasıdır. Her yıl bu kadar personel gerektirecek yeni cami açılmadığı, yeni hizmet kalemleri eklenmediği alınan personel ne iş yapmaktadır? Ve asıl soru neden? Neden hem DİB hem de başkanlarının kamusal görünürlüğü hem de bütçesi sürekli artmaktadır?
DİBin kuruluş anlayışı esas olarak; devletin tercih ettiği bir dini yorumun biricikleştirilerek topluma empoze edilmesi ve din aracılığıyla toplumun kontrol edilmesidir.
DİB AYNI, KİMLİK FARKLI Kuşkusuz bunda DİB’in, siyasi iktidarın hedeflediği ve adım adım uyguladığı toplumu yukarıdan aşağıya dönüştürmeyi hedefleyen toplumsal mühendislik projesinin en önemli ideolojik aracı olmasının önemli rolü vardır. Ancak burada medya konusunda açtığımız parantez gibi ek bir parantez açarak diyanet tartışmanın, sadece 2010-2011 sonrası iktidarın izlediği siyaset anlayışıyla bağlantılı olmadığını; sorunun bizatihi DİB’in kuruluş anlayışıyla bağlantılı olduğunu unutmamakta fayda var. Nasıl mı? Açalım. DİB’in kuruluş anlayışı esas olarak; devletin tercih ettiği bir dini yorumun biricikleştirilerek topluma empoze edilmesi ve din aracılığıyla toplumun kontrol edilmesidir. Bu haliyle DİB, Osmanlı’dan Türkiye’ye geçişte ideolojik sürekliliğin ve toplumsal meşruiyet araçlarından biri olmuş ve bir anlamda Şeyhülislamlığın yerini almıştır. Diyanet’in son yıllardaki ideolojik rolü bu açıdan geçmiş uygulamalardan farklı değildir. İdeolojik sürekliliğin devam ettiği bu iki dönem arasındaki tek fark uygulayanların kültürel kimliği yani dini yorum farkıdır. Siyasi ve ideolojik işlev arasında bir fark yoktur. Özetle DİB bağlamında tartışma ve sorun, sadece AKP dönemi ve 2010-2011 sonrasına özgü değildir. Ancak bu dönemi özgün kılan, DİB’in kurumsal olarak iktidarın kültürel kimliğinin yani Sünni yorumunun iştahlı bir taşıyıcıya dönüşmesidir. İktidar, “doğru din yorumunu”, kendilerine yakın fetva makamlarından alırken, bu fetvalar DİB üzerinden sistematik hale getirip organize biçimde topluma empoze etmektedir.
Öyle görünüyor ki, son yıllarda Camilerin birer siyasi propaganda merkezine dönüşmesine sessiz kalan diyanet aynı şekilde istihdam ettiği personelin bir kısmını da toplumun kılcal damarlarına sızarak sivil kimlikleri ile iktidar propagandası yapmasına izin vermektedir.
DİB PERSONELİ NE YAPIYOR? Peki bunu nasıl yapıyor? Artan bütçesi ve artan personel sayısı ile. Yukarıda değindik diyanetin 2023 yılı yeni bütçesi olan 36 milyar 186 milyon TL. Ve bunun 33 milyar 812 milyon 121 TL’si personel gideridir. Ülkedeki cami sayısında yıldan yıla bu kadar büyük artış olmadığına göre diyanetin her yıl artan personelini esas işlevi nedir? Ülkedeki cami sayısını, camilerdeki örgütlenmeleri, Diyanet TV’yi,  Diyanet Radyo’yu, Diyanet Yayınevi’ni düşündüğümüzde açıktır ki, ihtiyacının çok fazlasında personeli olduğu bir gerçektir. Öyle görünüyor ki, son yıllarda Camilerin birer siyasi propaganda merkezine dönüşmesine sessiz kalan diyanet aynı şekilde istihdam ettiği personelin bir kısmını da toplumun kılcal damarlarına sızarak sivil kimlikleri ile iktidar propagandası yapmasına izin vermektedir. Eğitim ve medyanın Erdoğan ve sürdürdüğü mühendislikteki etkisini bizler gündelik yaşamda hissederken, diyanetin bu işlevi büyük ölçüde farkında olmadığımız düzlemde, toplumun kılcal damarlarında işlev görüyor. İSLAM’IN DEVLETLEŞTİRİLMESİ Özetle Erdoğan/devlet iktidar bloku, dinin “doğru yorumunun” devlet tekeline alınmakla kalmayıp, bunu özel alanda topluma empoze etmektedir. Bu aynı zamanda İslam’ın devletleştirilmesidir. Bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan’da temsilini bulan, resmî olarak DİB, gayriresmî olarak bir ilahiyat hocasının yorumlarında vücut bulan “Sünni dini yorum” devlet için tek dini yorum kabul edilerek, makbul vatandaşlığın nosyonuna dönüştürülüyor. Bu devletin ve toplumun sadece siyasal değil kültürel kimlik olarak da muhafazakârlaşmasıdır ki, Erdoğan/devlet iktidarının toplum mühendisliğinin esas hedefi de budur. Bu açıdan DİB’in, başında kim olursa olsun dini değil siyaseti temsil etmektedir. DİB bu haliyle siyasi iktidarın organik yapılarından ve en güçlü ideolojik aygıtlarından birisidir. Ve eğitim gibi medya gibi diyanet de Erdoğan/devlet iktidar blokunun toplumsal mühendislik projesinin en güçlü aygıtı olarak toplumun kılcal damarlarında İslam ve din üst söylemi altında iktidar propagandası yaparak işlevini sürdürmektedir.
Diyanet sadece son yılların sorunu değildi. Misyonu kuruluşundan beri aynıdır. Diyanet, bizim rahatsız olmadığımız zamanlarda başkalarının rahatsız ediyordu ve biz farkında değildik. Şimdi rahatsızız
DİYANETİ NE YAPMALI? Sonuç olarak bugün Erdoğan’ın diyaneti toplumsal dönüşüm hedefinin aracı olarak kullanmasından haklı olarak rahatsızız. Ama bu rahatsızlık temelde bu dönemdeki pratikleriyle ilgili olmalıdır. İtiraf edelim ki bizler, diyanet ve uygulamalarından son yıllara kadar olan siyasal işlevinin, bizim gündelik hayatımızı pek rahatsız etmediği için farkında değildik ya da devleti yönetenlerle kültürel kimliğimiz aynı olduğu için rahatsızlık hissetmiyorduk. Ama şimdi hissediyoruz ve rahatsızız. Bu açıdan Diyanet sadece son yılların sorunu değildi. Misyonu kuruluşundan beri aynıdır. Diyanet, bizim rahatsız olmadığımız zamanlarda başkalarının rahatsız ediyordu ve biz farkında değildik. Şimdi rahatsızız çünkü, Erdoğan/devlet, kendi dini yorumunu ve kültürel kimliğini aynı diyanet üzerinden tüm topluma empoze ediyor. Ve bu kez hedef, bizim yaşam tarzımız, bizim değerlerimiz ve özel alanımız. Eğer buna itiraz edeceksek bunun yolu bizatihi siyasetten geçmektedir.