Meclis’te OHAL’in gerekçelerini açıklayan Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay muhalefet milletvekillerini ikna edemedi. Çünkü Oktay’ın andığı tüm yetkiler ve daha da fazlası zaten hâlihazırda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi tarafından Cumhurbaşkanına veriliyordu. Peki gerçekten OHAL’in amacı ne? Sibel Hürtaş Ankara’da kulislere yansıyanları yazdı. 17 Ağustos 1999 depremi, Maraş depreminden sonra Türkiye’nin en sarsıcı depremiydi. O sırada İstanbul’da Evrensel Gazetesi’nde muhabirlik yapıyordum, depremin ilk saatlerinde İstanbul Avcılar, sonraki günler boyunca ise Yalova ve İzmit’te görevliydim. Müthiş bir kargaşa ve organizasyonsuzluğun hâkim olduğu bölgede, yaşanan tüm zorlu şartlara karşın dönemin Başbakan Bülent Ecevit, OHAL ilan edilmesini uygun görmemişti. Hatta hatırladığım kadarıyla böyle bir konu gündeme dahi gelmemişti. Her ne kadar Anayasa, felaket anlarında iktidara OHAL ilan etme yetkisi vermişse de bu yetki bugüne kadar, 17 Ağustos 1999 depremi de dahil olmak üzere kullanılmaya ihtiyaç duyulmamış. Nedeni ise basit. Çünkü afetlere ilişkin yasalar, zaten hükümetlere OHAL’in verdiği geniş yetkileri yeterince tanıyordu. Geçmiş deneyimler nedeniyle, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın depremin üzerinden tam 36 saat geçtikten sonra OHAL tezkeresinin Meclis gündemine sunulacağını açıklaması hem zamanlaması hem de esası açısından önemli tartışmalara neden oldu. OHAL kararına neden ihtiyaç duyuldu? Cumhurbaşkanı Erdoğan, ilk olarak OHAL kararının alındığını açıkladıktan sonra TRT Haber’de geçen bir haber, OHAL ilan edilmesi ile yürütmenin hangi yetkilere sahip çıkacağını şöyle anlatıyordu: “OHAL’in devreye girmesiyle birlikte, destek paketlerinin devreye girmesi, depremzedelerin barınma ihtiyaçlarının karşılanabilmesi, devlet hastanelerinin yanında özel hastanelerin de sağlık hizmeti verebilmesi, askeri birliklerin arama kurtarma çalışmalarına katılabilmesi, kamu kaynaklarının depremzedelerin ihtiyaçları için kullanılabilmesi, temel gıda maddelerin bölge dışına çıkarılmamasının sağlanması, OHAL bölgelerine giriş çıkışların kısıtlanabilmesi ve belirli bölgelere yerleşimin yasaklanabilmesi sağlanacak.” Burada geçen ifadelerin dün TBMM Genel Kurulu’nda Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay tarafından da milletvekillerine açıklandığında, kısa süreli bir şaşkınlık yaşandı. Çünkü burada anlatılan tüm yetkiler ve daha da fazlası zaten hâlihazırda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi tarafından Cumhurbaşkanına veriliyordu. Dahası afetlere ilişkin yasalar da bu yetkilerin kullanımını sağlıyordu. Yani bu gerekçeler hem anayasa hem yasalar tarafından Cumhurbaşkanına verilmiş yetkilerdi. Basit bir mantıkla, bu gerekçelerin hepsi zaten dün OHAL TBMM tarafından kabul edilmeden de işleme konulmuştu. Dolayısıyla OHAL için ortaya konulan bu gerekçelerin hiçbiri, özellikle muhalefeti ikna edemedi. Eğer, Cumhurbaşkanı tüm bunları hâlihazırdaki yasalarla yapabiliyorsa; OHAL ile başka hangi yetkilerini harekete geçirebilir? Asıl tartışma konusu olan konular da bunlar. OHAL’in Cumhurbaşkanına verdiği yetkilerin başında, cumhurbaşkanının kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi geliyor. Anayasa’ya açıkça aykırı olmasına rağmen, bu yetkinin temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanması için de kullanılabileceği kaygısı da had safhada. Zira Cumhurbaşkanı, temel hak ve özgürlüklere yönelik de KHK çıkarmış ve Anayasa Mahkemesi KHK’ları inceleme dışı bırakmıştı.
Düşünün ki; Türkiye OHAL rejiminde, Cumhurbaşkanının temel hak ve özgürlükleri sınırlandırabileceği yetkiye sahip olduğu bir ortamda seçimlere gidebilir! Hatta OHAL rejiminin verdiği geniş yetkiler nedeniyle önümüzdeki dönemde seçimlerin ertelenebilmesi gibi senaryoları da konuşmaya başlayabiliriz.
CHP Milletvekili Bülent Tezcan, “Olağanüstü hâlin vereceği tek ilave yetki, temel hak ve özgürlükleri kısıtlayabilmek” diyor ve “Buna niye ihtiyaç duyuyorsunuz? İnsanların bu konudaki sıkıntıları söyleyebilme hakkı niye rahatsız ediyor? Temel hak ve özgürlüklerin kurtarma faaliyetine nasıl bir engel teşkil ettiğini bu millete açıklamak zorundasınız” sorularını yöneltiyor. Bunun örneklerini 2016 OHAL sürecinde yaşamadık mı? Yaşadık! Şimdi bu kaygılar, en had safhada… OHAL’in muhalefet cephesinde doğurduğu ikinci önemli kaygı ise şu an deprem bölgesinde büyük bir çalışma yürüten muhalefet belediyelerinin yetkilerinin valiliklere devredilmesi. OHAL Kanunu’nun 27. Maddesi, “Mahalli idarelere ait yetkileri” düzenlerken, böyle bir yetki veriyor: “Bölge Valisi, olağanüstü hâlin gerektirdiği durumlarda mahalli idarelerin organlarınca alınacak kararlar ile tesis edilecek tasarrufların tamamının veya belli konulara ilişkin olanlarının, il merkezinde kendisinin, görevlendirilmesi halinde il valisinin ve ilçelerde kaymakamların onayı ile yürürlük kazanmasını kararlaştırılabilir. Olağanüstü hâlin bir ilde ilanı halinde, bu yolda karar alma yetkisi il valisine aittir.” İyi Partili Musavat Dervişoğlu, OHAL Kanunu’nun bu maddesine dikkat çekerek, belediyelere kayyum tehlikesine dikkat çekiyor: “Olağanüstü hâlin ilanı hâlinde, belediyelere ait olan karar alma ve uygulama yetkisinin valiliklere ve kaymakamlıklara devri durumu söz konusudur. Bugün bize lazım olan, kişi hak ve hürriyetlerini kısıtlamak ve yeni kayyum modellerinin oluşturulmasına seyirci kalmak değil, vatandaşlarımızı, afet bölgesindeki canlarımızı karşı karşıya kaldığımız bu facianın yıkıcı etkilerinden kurtarmaktır.” Her iki durumda da Anayasa Mahkemesi daha önce OHAL KHK’larını denetim yetkisi dışına çıkardığından, Cumhurbaşkanının bu konularda OHAL KHK’sı çıkarması durumunda, itiraz ve iptal mercii olmayacak. Bugün TBMM’den muhalefetin tüm itirazlarına rağmen AKP ve MHP oylarıyla çıkarılan OHAL ilanına ilişkin kaygılar bu şekilde. OHAL ilanı 3 aylığına alındı. Peki bu OHAL biter mi? Açıkçası Ankara’daki kulislerde, OHAL’in daha da uzatılabileceği konuşuluyor. 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardından Türkiye’de 20 Temmuz 2016’da OHAL ilan edilmiş; OHAL süreci ilki 19 Ekim 2016’da olmak üzere yedi kez tekrarlanarak, tam 2 yıl sürmüştü. OHAL’in 3 ayla sınırlı kalmayacağı düşünülüyor. Düşünün ki; Türkiye OHAL rejiminde, Cumhurbaşkanının temel hak ve özgürlükleri sınırlandırabileceği yetkiye sahip olduğu bir ortamda seçimlere gidebilir! Hatta OHAL rejiminin verdiği geniş yetkiler nedeniyle önümüzdeki dönemde seçimlerin ertelenebilmesi gibi senaryoları da konuşmaya başlayabiliriz.