Sanırım bugün isteseydi, daha doğrusu tamah etseydi, Ahmet Davutoğlu muhtemelen Cumhurbaşkanı Enbaşyardımcısı, Fahri Dışişleri Bakanı ve otuz kampusluk Şehir Üniversitesi Ombudsman Rektörü falandı. Davutoğlu, vazgeçerek bir tercih yaptı. İktidar, yepyeni bir seçim sistemi getirdi. Son kertede, bu sistemle, “eskisi kadar oy alamayacağım kesin, bari milletvekili sayımı koruyayım ki meclis çoğunluğu da muhalefete geçmesin,” diyor. İşin teknik kısmını çok iyi bilenler, yeni sistemde oy ve vekil dağılımı ilişkisini anlatıyorlar. Teknik detayları bir kenara bırakalım. Bana göre, değişim zamanı geldiyse ve sandık ortaya çıkıyorsa, seçim mühendisliği veya çeşitli matematik hesapları değişimin önünü alamaz. Belki bazı açılardan vadeyi uzatır ama nihai sonuç değişmez. Ama bunu yapmanın olmazsa olmaz koşulu Kılıçdaroğlu’nun müthiş formülasyonunda belirttiği gibi “dostlarla” beraber yürümektir. Dostlara sırt çevirdiğiniz anda “mukabele yasası” devreye girer, bir bakmışsınız masa dağılmış, umutlar hayaller yanmış yıkılmış… Ben o masayı Türkiye’nin geleceği açısından çok önemli ve umut verici buluyorum. Masanın bir arada kalması gerektiğine de inanıyorum. Şimdi burada sevdiğim bir iktisat profesörü biraz tartışmak istiyorum. Tartışma sebebim, ısrarla Ahmet Davutoğlu için “bu masada ne işi var?” diye sorması. Buna katılmıyorum; dahası, bu yolun bizi bir felakete sürükleyebileceğini düşünüyorum. Altılı masadaki kimseyle hemfikir olmak zorunda değiliz, ben de değilim, daha geçenlerde, bu köşede, Temel Karamollaoğlu’nun anıları üstünden Siyasal İslam’ı ele alan ve muhataplarınca çok acımasız bulunan iki yazı yazdım. Ama Karamollaoğlu’nun o masada mutlaka yer alması gerektiğine inanıyorum. Ahmet Davutoğlu’nu ise biraz farklı bir yere koyuyorum çünkü Gelecek, Saadet’in aksine, iktidar olma iddiasında bir parti. Ve, Gelecek Partisi’ne sadece Ahmet Davutoğlu diye bakmanın biraz haksızlık olduğunu kanaatindeyim. Kerim Rota, Serkan Özcan, İbrahim Turhan gibi isimleri çekip çıkarsak halka ekonomideki sorunları anlatacak kimseyi bulamayacağız neredeyse. Serap Yazıcı’yı çıkarsak bugün herhalde o hepimize mutluluk veren masanın ayağından bile söz edemezdik. Gelecek Partisi, bu seçimde Vatan Partisi’nin onda biri kadar bile oy alsa, şu Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Modeli tartışmasını açması ve bu konudaki en yetkin isimlerin başında gelen Serap Yazıcı’yı görevlendirmesi ile bence Türkiye’nin siyasi tarihinde bir yer edindi. Bu yerin cesametini zaman gösterecek ama eğer hepimizin arzu ettiği o modele dönebilirsek bunda Serap Yazıcı’nın, dolayısıyla da Ahmet Davutoğlu’nun, payı yadsınamaz. Evet ama bu partiler arasındaki birliktelik yetmez, bu sürecin bir de sivil, demokratik bir anayasa ile taçlanması gerekir. Ne kadar değişiklik yaparsanız yapın bu anayasadan demokratik bir düzen çıkamıyor. Fıtratında yok meretin. Onbeş sene önce, ben yeniyetme bir muhabirken, sevgili hocam, ““benden Brad Pitt çıkmayacağı gibi” metaforuyla anlatırdı bu anayasanın ne kadar yama yapılırsa yapılsın demokratlaşamayacağını. O günlerde “normalleşmeyi” Özbudun anayasası temsil ediyordu. Ergun Özbudun da bugün Gelecek Partisi Siyasi Söylem Danışma heyetinde. Gelecek Partisi’nin o masadan kalktığını düşünelim, bizim bu kadar değerli bir insan kaynağını reddetme lüksümüz var mı? Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Modeli kadar önemli olan başka bir konu da “Siyasi Ahlak Yasası” için Davutoğlu’nun çabası. Sanırım bugün isteseydi, daha doğrusu tamah etseydi, Ahmet Davutoğlu muhtemelen Cumhurbaşkanı Enbaşyardımcısı, Fahri Dışişleri Bakanı ve otuz kampusluk Şehir Üniversitesi Ombudsman Rektörü falandı. Davutoğlu, vazgeçerek bir tercih yaptı. Ben bu makamları, cafcaflı unvanları, çakarlı arabaları, milyon milyon dolarları elinin tersiyle itişin desteklenmesi gerektiğine inanıyorum. Sevgili hocam alınmasın ama Ahmet Davutoğlu’nun oradaki varlığını tartışmasının çok yanlış olduğunu düşünüyorum. O masayı var eden Serap Yazıcı’ydı çünkü. Ve, Serap Yazıcı da Gelecek Partisi İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olarak Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Modeli’ni hayatımıza soktu.