Deyim yerindeyse, muhalefet rakipleriyle rekabet ettiği kadar, devlet iktidarıyla seçim yarışı içinde. Bu yönüyle Türkiye siyasal hayatında seçim rekabetinin 1950’lerin ikinci yarısındaki rekabete doğru geri kayışına tanıklık ediyoruz. Demokratik rejimleri otoriter, totaliter rejimlerden ayıran temel niteliklerden biri, siyasi iktidar değişiminin seçimler aracılığıyla sorunsuz biçimde gerçekleşmesi, seçim süreçlerinin siyasi rakipler arasında eşit yarışma koşulları temelinde işlemesidir. Demokratik rejimlerde asıl olan demokratik rotasyondur. İktidar için yarışma, rekabet ve olası iktidar değişiminin demokrasinin olmazsa olmaz ilkeleri temelinde işlemesi demokratik rotasyondur. 14 Mayıs seçimleri demokratik rotasyon açısından 1950’den günümüze gidilen en önemli seçim. Üç çeyrek asırlık çok partili siyasal hayatımızda şimdiye kadar yapılan 19 seçim de yurttaş iradesinin sandığa yansıyarak, iktidar tayin etme anlamında ayrı bir öneme sahip olsa da 20 gün sonra gidilecek seçimlerle seçim süreci demokratik rotasyon anlamında önemlidir. Nedeni; bugüne kadar yapılan tüm seçimler siyasi iktidarın el değiştirilmesi odaklı ve bununla sınırlı iken, bugün gelinen noktada 14 Mayıs Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili genel seçimiyle sandıktan çıkacak tablo bundan sonraki seçimlerin salt şekilsel, prosedürel anlamda bir rotasyondan mı ibaret olacağı hakkında ipuçlarını verecek. Karşılaştırmalı siyaset literatüründe Türkiye’de siyasal rejimin seçimli-otoriter bir rejime dönüştüğüne ilişkin yaygın kabul mevcut. İktidar seçimle el değiştirecek olsa da 2015’ten itibaren seçim ve referandumların demokratik niteliklere ne ölçüde sahip olduğu konusunda ağırlıklı görüş bu niteliklerin çoğunun demokratik bir seçimin olmazsa olmazlarını kapsamadığı şeklinde. Cumhurbaşkanı adaylarından, partilere kadar, iktidarı elde etmek için yarışan adayların seçim rekabetinin seçim kampanyalarının tüm boyutları itibarıyla asgari düzeyde dahi eşitlikçi koşullara sahip olmaması, iktidar değişimi anlamında demokratik rotasyonun kapsayıcı biçimde gerçekleşip gerçekleşemeyeceğine ilişkin soru işaretlerini arttırmaktadır. Aday, partilerin kampanyalarındaki fırsat eşitsizliği demokratik rotasyonun oyunun kurallarına uygun altyapı hazırlanarak gerçekleşebilmesinin önündeki en büyük engellerden biri görünmekle birlikte, iktidarın seçim dürüstlüğünün temel ilkeleri çerçevesinde el değiştirmesinin önünde sayısız engelin mevcut olduğunu belirtmek gerekir. Tabii ki mevcut seçim yarışı kazananın önceden belli olduğu, daha doğrusu belirlendiği bir yarış olmamakla birlikte, devletin neredeyse tüm kurumlarıyla kazanmasını istedikleri adayın, partilerin yanında konumlandığı, buna yönelik olarak seçim mevzuatının yorumlanmasından kampanya lojistiğine kadar devreye sokulduğu eşitsiz koşullardaki bir seçim yarışına tanık oluyoruz.
Kılıçdaroğlu’nun Adıyaman ziyaretinde karşılaştığı provokasyon dikkate alındığında, iktidarın olası bir seçim mağlubiyetinde kutuplaşmanın ne gibi riskler üreteceğini bugünden öngörmek mümkün değil.
Deyim yerindeyse, muhalefet rakipleriyle rekabet ettiği kadar, devlet iktidarıyla seçim yarışı içinde. Bu yönüyle Türkiye siyasal hayatında seçim rekabetinin 1950’lerin ikinci yarısındaki rekabete doğru geri kayışına tanıklık ediyoruz. Söz konusu geri kayış rejim temelli demokrasinin geri kaymasının bir olumsuz çıktısı olup, demokratik standartların düşmesinin de göstergelerinden biridir aynı zamanda. Demokratik rotasyonun güçlüğü siyasi iktidarın demokratik yollarla el değiştirmesi anlamından çok, bu değişim ya da rotasyonun önündeki engeller anlamında daha önemli olup, bu konuda seçim yaklaşırken mevcut tablo maalesef iç açıcı değildir. İktidar ortaklarının seçim yarışını konu boyutlu kampanya performansı, propaganda ve rekabetten çok, değer temelli, etnik, dinsel aidiyet referansları takviyeleriyle yönetmeyi tercih etmesi demokratik rotasyonun önündeki en büyük engellerden biridir. Sandık yolunda tercih edilen bu strateji seçim sürecinde soğutulması gereken siyasi kutuplaşmayı daha da ısıtmakta, şiddetlendirmektedir. Kılıçdaroğlu’nun Adıyaman ziyaretinde karşılaştığı provokasyon dikkate alındığında, iktidarın olası bir seçim mağlubiyetinde kutuplaşmanın ne gibi riskler üreteceğini bugünden öngörmek mümkün değil. Demokrasilerde seçimler yönetilenlerin makul karar ve tercihleriyle oyunun sonucunu tayin eden sıradan araçlar olup, seçimlere bir ölüm-kalım mücadelesi işlevini yüklemek taraflar için ancak kaybetmenin telafisi mümkün olmayan sonuçlar ürettiği demokratik açıdan arızalı rejimler için geçerlidir. Söz konusu rejimlerde demokratik rotasyonun gerçekleşmemesi için iktidarlar devletin tahakküm araçlarından aldığı güç ve takviye ile sınırsız, süresiz bir iktidar tahayyül ederler. Ortadoğu’dan Sovyetler Birliği sonrası 1-2 Doğu Avrupa ülkesine, Uzak Doğu’daki bazı rejimlere kadar uzanan kimi örnekler demokratik rotasyona tahammülü olmayan rejim ve siyasal elit tipleriyle dikkat çekmektedir.
Seçmenin tercihlerini iradesine ipotek koyarak, hukuk araçsallaştırılarak seçimin meşruluğuna dair oluşturulacak herhangi bir kaygı, seçim sürecinde muhalefetin yurttaşların sesi olma, seslerini duyurmalarına yönelik engeller koyma, bizatihi demokratik rotasyonun içini boşaltıcı etki yapar.
Türkiye tek partili rejimden çok partili rejime geçiş kararını İsmet İnönü gibi asker kökenli bir saygın siyasal elitin ve devlet kurucu kadronun tercihiyle, elitlerin uzlaşısıyla vermiş, coğrafyasında müstesna bir ülkedir. İktidar yarışı zaman zaman sorunlu olmakla birlikte, sandıklar açıldıktan sonra iktidar değiştiren bir tablo ortaya çıkmışsa, demokratik rotasyon bugüne kadar sorunsuz gerçekleşmiştir. Kuşkusuz bunun temel nedeni, kimi zaman abartılı bir hamasi içeriğe sahip olsa da yurttaş iradesine duyulan sarsılmaz inanç ve tercihlerindeki yanılmazlığa dair sonsuz güvendir. Bu düşünce araçsal nitelikte olsa da bu ülkede bir şeyler yanlış gittiği zaman, son tahlilde yanlışı düzeltme sandıkta seçmene aittir şeklinde siyasal kültüre demokratik değer takviyesi yapmaktadır. Bu hâkim seçmen eğilimi ve tercihine ilişkin kanaatin değişmemesi muhalefetten çok iktidarın görevidir. Seçmenin tercihlerini iradesine ipotek koyarak, hukuk araçsallaştırılarak seçimin meşruluğuna dair oluşturulacak herhangi bir kaygı, seçim sürecinde muhalefetin yurttaşların sesi olma, seslerini duyurmalarına yönelik engeller koyma, bizatihi demokratik rotasyonun içini boşaltıcı etki yapar. Bundan ise topyekûn Türkiye zarar görür. İktidarın görevi, demokrasi adına zarar yaratmak değil, sahip olduğu araçlarla ortak iyi adına fayda üretmek olmalıdır. Unutulmaması gereken; seçimlerin sadece bir araç, bu ülkede iktidarıyla muhalefetiyle, farklılıklarımızla bir arada insanca yaşamanın ise asıl amaç olduğudur.