Demirtaş’ın HDP’ye yaptığı çağrı bu açıdan önemlidir. Kürt sorunu Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olsa da Türkiye’nin önceliği, Kürt sorununu da konuşabileceğimiz demokratik bir iklimin sağlanmasıdır.
Eski HDP Eş başkanı Selahattin Demirtaş’ın yazdığı yazılar ve verdiği söyleşiler önemli olduğu için tartışılmaya devam ediyor.
Demirtaş, son olarak T24’den Murat Sabuncu’ya verdiği söyleşi ile HDP’yi şiddete mesafe almaya davet edip onu siyasete çağırırken; PKK’ya da silah bırakması çağrısında bulunmuştu. Yine Gazete Duvar’da “ortak aday”ın kişi değil bir anlayış olduğunu açık biçimde yazdı.
Elbette Demirtaş, yazdıkları ve söyledikleriyle sadece HDP ve muhalefete değil iktidara da çağrı yapmaktadır.
Demirtaş’ın satırlarında Kürt sorununun çözülmesi ile PKK’nın silah bırakmasının iki ayrı tartışma olduğu açıktır.
Ne yazık ki 2013’de başlayan sürece “Çözüm Süreci” denilerek birbirinden ayrı iki süreç tek ada indirgendi. Ki bu en başından bu yana sorundu.
Kabul edelim ki, Kürt sorununun çözülmesi ile PKK’nın silah bırakması ayrı iki ayrı süreç. Muhatapları, çözüm zemini, çözüm araçları ve hedefleri birbirinden hayli farklı.
Demirtaş’ın bu farkı yazılarından fark ettiğini görüyorum.
Yine başka bir sorun da sürecin Erdoğan ve Öcalan’ın iradelerine teslim edilmesi ve HDP’nin siyasi özne olmamasıydı. Bunların sürece ve çözüme sunmayacağını yazdım, İMC TV dahil çeşitli ekranlarda ifade ettim.
KÜRT SORUNU VE DEMOKRATİKLEŞME
Bugün artık çok fazla konuşamıyor olsak bile Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi Kürt sorunudur. Türk Tipi Alaturka Başkanlık Sistemi ile bu sorun iyice konuşulmaz, görünmez olsa da, varlığını ve önemini korumaya devam etmektedir.
Kürt sorunu, ana dilden kültürel ve etnik kimliğin kabulüne kadar temel hak ve özgürlükleri içine alan bir eşit vatandaşlık sorunudur. Yani bir demokratikleşme sorunudur.
Kürt sorunu, ana dilden kültürel ve etnik kimliğin kabulüne kadar temel hak ve özgürlükleri içine alan bir eşit vatandaşlık sorunudur. Yani bir demokratikleşme sorunudur.
Sorunun çözülmesi demokratikleşmeden geçtiği için şunu açıklıkla söyleyebiliriz; var olan sistem ve bu iktidar ile bu sorunun çözülmesi neredeyse imkansızdır.
Çünkü Kürt sorununun çözülmesi temelde Türkiye’nin demokratikleşmesi ile birlikte yürüyecek, temel hak ve özgürlük sorunlarının eşit vatandaşlık temelinde iyileştirilmesinden geçmektedir. Demokratikleşme bu açıdan sadece Kürtlerin değil Aleviler, Ermeniler ve tüm ötekilerin farklı tonlarda da olsa yaşadıkları sorunları çözecektir.
Özetle bu sistem ve bu iktidarla Kürt sorununun çözümü imkan dahilinde değildir.
İşte Demirtaş’ın HDP’ye yaptığı çağrı bu açıdan önemlidir. Kürt sorunu Türkiye’nin en önemli sorunlarından biri olsa da; bugün Türkiye’nin sorun önceliği, Kürt sorununu da konuşabileceğimiz demokratik bir iklimin sağlanmasıdır.
Bu da demokrasi temelinde devlet/iktidar mağdurlarının bir araya gelmesi, siyasal alanının genişletilmesi ve nihayet bu düzenin değişmesinden geçmektedir.
Bu yüzden HDP’nin altılı masa ile demokrasi temelinde kuracağı her türlü ilişki önem kazanmaktadır. Demirtaş’ın önerdiği HDP’nin Türkiye’ye açılması tam da bunun sağlanabilmesidir.
ÇÖZÜM SÜRECİ VE SİLAH BIRAKMA
Demirtaş’ın bir çağrısı da PKK’ya yönelik silah bırakma çağrısıdır. Bu çağrı içinde muhatabın Öcalan olduğunu ifade etmektedir.
Peki bu, mevcut koşullarda ne kadar mümkündür.
Bu sorunun cevabını biraz eskiye dönerek bulmaya çalışalım.
3 Ocak 2013’de adı konarak başlayan Çözüm süreci son adımda PKK’nın silah bırakmasını ve silah bırakanlardan dönebileceklerin Türkiye’ye dönme koşullarının yaratılmasıydı.
Kürt sorunu iç politikanın konusu iken çözüm süreci daha çok dış politikadaki gelişmelerle bağlantılı, hatta giderek onun alanında bir süreç oldu.
Bu açıdan Kürt sorunu iç politikanın konusu iken çözüm süreci iç politikadan çok dış politikadaki gelişmelerle doğrudan bağlantılı hatta giderek onun alanında olan bir süreç oldu.
PKK, çözüm sürecinden Öcalan’ın 21 Mart 2013’teki çağrısına 25 Nisan 2013’de olumlu yanıt verdi ve çekilme başladı. Sıra iktidarın Öcalan’la vardı anlaşma gereği atması gereken demokratikleşme adımlarında idi.
Ne yazık ki, Gezi sürecinde yaşananlar Kürt sorunun çözümünün rafa kaldırdı. Güvenlik güçlerinin Gezi protestolarında kullandığı orantısız şiddet ve hükümet yetkililerinin söylemleri; temel hak ve özgürlük meselesi olan Kürt sorununun çözümünde olumlu adım atmanın da zor olduğunu ortaya çıkardı. Yani Gezi protestolarına verilen tepki antidemokratik idi. Ve bu yaklaşımın Kürt sorununu çözecek demokratikleşme adımlarını atması mümkün değildi.
PKK ÇEKİLMEYİ NEDEN DURDURDU?
Dönemin Başbakanı Erdoğan, PKK’nın çekilmesinin başladığı günlerde ve Gezi’nin hemen başında 4 Haziran 2013’de Dolmabahçe’de toplanan akil adamlar heyetinin son değerlendirme toplantısında; “çekilme yüzde 15-20’de kaldı” diyerek PKK’nın çözüme ayak dirediğini ifade etti.
Öne sürülen bu gerekçenin esas nedeni, hükümetin Gezi’yi bastırma biçimi ve buna paralel Öcalan’la uzlaşılan demokratik adımların atılmamasıdır.
Mursi’nin devrilmesi, Esad’ı kalıcı hale getirdi. PKK Suriye’de meşru bir aktör olarak sahneye çıktı. Ardından Kandil, demokratikleşme adımlarının atılmamasını bahane ederek Çözüm Süreci’ni durdurdu. Bu durum AK Parti’nin de işine geldi.
Ortaya çıkan bu durum en çok Kandil’in de işine geldi. Çünkü 3 Temmuz 2013’te Mursi’nin askeri darbe ile devrilmesi, Suriye’de Esad’ın kalıcı hale gelmesine yol açtı. Bunun sonucu ise 2012 Haziran’ında PYD’nın Rojova’da 3 kantonda ilan edilen özerklik halinin kalıcı hale gelmesidir. Bu gelişme, PKK’nın uluslararası meşruiyeti olan bir aktör olarak sahneye çıkması anlamını taşıdı.
Sonrasında bölgede güçlerin farklı isimlerle kendilerini ifade etmeleri ve uluslararası alanda meşruiyet kazanmaları sürecini hep birlikte izledik.
Devam eden süreçte Kandil, 9 Eylül 2013’de geri çekilmeyi, “hükümetin demokratikleşme konusunda atmadığı adımları” bahane ederek durdurdu ama “çatışmasızlığın devam ettiğini” açıkladı.
Açıkçası içeride iktidarın demokratikleşme adımlarını atmaması Kandil’in bu kararında “görünür”, Rojava’daki özerklik, “görünmez” nedendir.
Kabul edelim ki, bu durum AK Parti’nin de işine geldi. O da propagandasını Kandil’in masayı deviren “kötü çocuk” olması üzerine kurdu.
Peki bugüne geldiğimiz de; siyasi iktidarın Suriye’ye yeni operasyon sinyali verdiği dönemde PKK’nın silah bırakması ya da iktidarın yeni bir çözüm süreci başlatması mümkün mü?
Bunun olabilmesinin tek şartı, Suriye’de kazanılan statünün tanınması ile bağlantılı olabilir. Peki bölgeye operasyon tehdidi varken bu mümkün mü?
Görünen bunun da mümkün olmadığı.
ÇÖZÜM SİYASETİN GÜÇLENMESİNDE
Özetle Kürt sorunun çözülmesi içerde demokratikleşme yani var olan yönetim sistemi ve iktidarın değişimi ile doğrudan bağlantılıdır. Türkiye’nin demokratikleşmesi ve bu süreçte HDP’nin aktif bir siyasi özne olması PKK’nın HDP üzerinde kurmak istediği vesayeti de zayıflatacağı için önemlidir.
Unutmayalım, içeride Kürt siyasi hareketi ne kadar güçlü olursa, üzerinde kurulmak istenen PKK ve diğer şiddet vesayeti o kadar zayıflayacaktır. Bunun için çözüm siyasetin güçlenmesindedir.
Yine PKK’nın silah bırakması Türkiye’nin demokratikleşmesi kadar Türkiye’nin Esad yönetimi ile kuracağı ilişki ve Suriye’de sağlanacak barış ortamı ile doğrudan alakalı olacaktır.
Bu açıdan esas tartışmamız gereken soru; “kim”in başkan olacağından çok; bu otoriter düzenin “nasıl” değişeceği olmalıdır.
Bu değişim ise demokrasi ortak keseninde en geniş toplumsal mutabakatla ve siyasetin güçlenmesiyle mümkündür.