Özgürlük ve yaşam için kaçmak zorunda kalan bir ailenin kızı olarak doğan Liraz’ın şarkıları bugün İranlı kadınların seslerine güç katıyor. Müziğini sevip sevmemekten ziyade bu onurlu duruşundan dolayı her türlü övgüyü hak ediyor. İranlı kadınların Mahsa Amini’nin öldürülmesinden sonra başlayan haklı isyanları, dünyanın dört bir tarafında yaşayan ve kadın özgürlüğünden yana olan herkesi etkiledi. Kendi adıma kadınların özgürce yaşadığı bir dünya hayal ediyorum. Bu bir hayal değil aslında; elbette çok yol katedildi ve yolculuk devam ediyor. Üstelik eminim ki zafer kesindir! Şüphesiz bu bağlamda İran’daki despot rejimin yıkılması tarifi imkânsız derecede önemli bir kazanç olacak. En çok da İranlı kadınlar için. Umalım ki öyle olsun. Bu hafta size ailesi İran’dan kaçarak İsrail’e yerleşen müzisyen ve şarkıcı Liraz Charhi’den bahsetmek istiyorum. LİRAZ CHARHİ’NİN YOLCULUĞU   1978’de İsrail’in Ramla kentinde Sefarad kökenli bir aileye doğan Liraz’ın bir oyuncu ve şarkıcı olması ailesinin sanatla iç içe olmasının bir yansımasıdır. Çünkü teyzesi İsrail’de oldukça tanınan şarkıcı ve oyuncu Rita Yahan-Farouz (Rita Kleinstein). Liraz, henüz 5 yaşındayken sahneye çıktı. İlk gençlik yıllarında Habima Ulusal Tiyatrosunda çalıştıktan sonra, Beit Zvi Sahne Sanatları Okulunda oyunculuk eğitimi aldı. 2000’li yıllarda televizyon dizilerinde boy göstermeye başladı. Ancak onu asıl göz önüne çıkaran olay, İsrail Film Akademisi tarafından Sof HaOlam Smola isimli filmdeki rolüyle Ophir Ödülüne aday gösterilmesi oldu. Los Angeles’taki İsrail Film Festivaline davet edilmesiyle de Hollywood tarafından fark edildi. Bundan sonra uluslararası kariyerinde hızla yükselişe geçti. Fransız televizyon dizisi Revivre’de yer aldıktan sonra, 2010’da Fair Game ve 2012’de A Late Quartet filmlerinde rol aldı. Ancak benim de yazımın odağını oluşturan kısım onun müzik kariyeri… Od Tzohorayim ve Al Tafsik isimli iki singledan sonra Farsça söylediği ilk albümü Naz’ı 2018’de piyasaya çıkardı. 2020’de ise Zan isimli ikinci albümü geldi. Burada bazı başka İranlı sanatçılarla iş birliği yaptı ve maalesef İran’ın baskıcı politikaları yüzünden bu sanatçılar isimlerini saklı tutmak zorunda kaldılar. Çünkü inanması zor ama İran’da bir İsrailliyle sanat yapmak yasak. Aynı yıl, Liraz, Tehran dizisinde Yael Kadosh isimli bir Mossad ajanını oynadı. Bu dizinin Apple TV’de de yayınlanması uluslararası alanda tanınırlığını arttırdı. DEVRİMCİ HAREKETLER   Şimdilerde Liraz’ın ismi İran’daki isyanla beraber anılıyor. Neden mi? Çünkü o köklerini hiçbir zaman unutmadı ve son albümü Roya’nın çalışmaları kapsamında İstanbul’da bir grup İranlı müzisyenle gizlice buluştu. İsrail basınına göre bunun önemi şu; Liraz daha önceki albümlerinde de İranlı müzisyenlerle çalışmıştı ama bu kez bir araya gelip yüz yüze bir çalışma yaptılar ve bu, İran’daki molla diktası düşünülürse oldukça cesur bir hareket! “Liraz açısından o kadar da değil” diyebilirsiniz elbette, sonuçta İsrail’de İranlılarla sanat yapmak yasak değil.
Öyle bir noktaya geldik ki, şarkıcılar öldürülüyor, sanat dünyasının verdiği tepki cılız bir sesten ibaret. Bu yüzden Liraz’ın devrimci duyarlılığı çok mühim ve sanmam ama, belki birilerine örnek olur.
Ama onların sesini daha büyük kitlelere duyurmak gibi bir görevi ve derdi olması sanatçı duruşuna hayran olmamıza yetiyor. “Nasılsa İsrailliyim bana ne” de diyebilirdi. Nitekim benzerlerine ülkemizde çokça rastlıyoruz. Hatırlarsanız, bir dönem set işçileri konusu çok gündeme gelmişti. Bu süreçte birkaç isim dışında kimin itirazını hatırlıyorsunuz? O berbat dizilerden trilyonları cebe indiren birçok oyuncu, bu konuları geniş kitlelere ulaştırabilme olanağına sahipken, bunun yerine anneliği kendileri keşfetmiş gibi sosyal medyada “Anne oldum ben” gibi paylaşımlar yaptılar. Her gün bir kadın öldürülüyor; anlı şanlı aktrislerimiz bol ağalı, dayağın, tecavüzün, feodalitenin, her türlü pisliğinin baş tacı edildiği dizilerde boy gösterip hiçbir şey olmamış gibi yaşayıp gidiyorlar. “Önemli olan para kazanmak, hemcinslerim öldürülmüş bana ne” cümlesinin cisimleşmiş hâli bunlar. Öyle bir noktaya geldik ki, şarkıcılar öldürülüyor, sanat dünyasının verdiği tepki cılız bir sesten ibaret. Bu yüzden Liraz’ın devrimci duyarlılığı çok mühim ve sanmam ama, belki birilerine örnek olur. Öte yandan buluşmanın İstanbul’da olması da ülkemizdeki birilerine bir mesaj olur belki. İnsanlar baskıdan, korkudan, şiddetten kaçarak şehrimizde rahat nefes alabiliyorlar. Onca yaşadığımız hak kaybına ve uluslararası alanda kaybettiğimiz prestije rağmen hâlâ Türkiye bir özgürlük alanı durumunda. Artık oralarda durum ne raddede, siz düşünün.
Liraz İranlı kadınların yanında sağlam bir şekilde durma konusunda son derece kararlı. Bu kararlılığı İranlı kadınları da umutlandırıyor.
Roya albümünün ardından Liraz dünya turuna çıktı. Tur kapsamında İsrail basınına da yansıyan ilginç bir olaya da değineyim. Krakow’daki Eski Sinagog’ta düzenlenen Yahudi Kültür Festivali’ne katılım için Liraz’la beraber İranlı müzisyen dostlarına da teklif gitti. Onlar da afişe olmayacak şekilde saklanabilirlerse katılabileceklerini bildirdiler. Bunun üzerine müzisyenler için altın başörtüleri diktirildi. Bir kadının 2022’de müzik icra etmek için düşürüldüğü duruma bakın. Hatta içlerinden birisi biraz da olsa saçını gösterince tanınmış ve İran’da başı derde girmiş kadıncağızın. Tüm bu zorluklara rağmen, Liraz İranlı kadınların yanında sağlam bir şekilde durma konusunda son derece kararlı. Bu kararlılığı İranlı kadınları da umutlandırıyor. Son günlerde onun şarkıları eşliğinde başörtülerini atıp dans ettikleri videoları paylaşıyorlar. Liraz’a “Sesimiz olduğun için teşekkür ederiz” mesajları yağıyor. LİRAZ’IN TARZI Gelelim Liraz’ın müziğine. Aslında onun tarzı bize pek de uzak değil. Ortadoğu’nun ezgileriyle saykodelik/psikedelik rockın harmanlandığı bir tür. Maalesef Türkiye’de bir ara pek ünlü olan Gamze Su Akyol vakasını “andırıyor”. Tabii ki Liraz onunla kıyaslanmaz, kulağı olan herkes bunu söyleyebilir. Bu bakımdan bu tür bağlamında çok iyi bir örnek olduğu su götürmez bir gerçek. Fakat ben yine tercihimi 1960 ve 70’lerde ülkemizde bu türün pirleri tarafından icra edilmiş parçalardan yana kullanmak isterim. Yine de Liraz’ın müziği geniş kitlelere hitap edecek nitelikte. Özellikle Farsça dinlemeyi sevenleri de mutlaka etkileyecektir. “Biz de canlı dinleyelim” diyen arkadaşlar için de bir müjdem var. Liraz, 17 Ekim’de Ankara’ya geliyor. Meraklısı kaçırmasın. Son söz, özgürlük ve yaşam için kaçmak zorunda kalan bir ailenin kızı olarak doğan Liraz’ın şarkıları bugün İranlı kadınların seslerine güç katıyor. Müziğini sevip sevmemekten ziyade bu onurlu duruşundan dolayı her türlü övgüyü hak ediyor. Bizdeki örnekler için maalesef aynı şeyi söyleyemeyeceğim, bizimkiler hep Rabbena hep bana. Başkalarını boşver, sen daha yüksek sesle söyle Liraz, şarkında söylediğin gibi: “Nereye kadar susacağız? Nereye kadar başımızı eğeceğiz?”