Ağustos ayında elektrik kesintileri artacak. Baştan uyarayım: Sinirleriniz bozulacaksa okumayın çünkü bu krizin de arkasında elektrik dağıtım sektörünü elinde tutan malum şirketler var. Şimdi sizi biraz geriye götürelim, 2003-2014 arasına… Son iki ayda birçoğumuzun karşı karşıya kaldığı elektrik kesintilerinin Ağustos’ta hız kazanacağını bekliyoruz. Yüksek elektrik faturaları ve elektrik kesintilerinin birçok sebebi var kuşkusuz. Kötü para politikası sonucu değersizleşen Türk lirası, liyakatsiz ve kumar oynamayı seven bir enerji bürokrasisinin enerji arzı güvenliğini arka plana atması (İki Skandalın Benzerlikleri: Enerji Krizi ve 128 Milyar Dolar), küresel gelişmeleri dikkate almayan bir politika anlayışı… Özetle berbat bir enerji politikamız var. Bu yazıda benim üzerinde durmak istediğim konu ise biraz farklı. Elektrik sektöründe son dönemde yaşanan nakit akışı kesintisini ve sonucunda oluşması muhtemel üretim açığı riskini yazmak istiyorum. Baştan uyarayım: Sinirleriniz bozulacaksa okumayın çünkü bu krizin de arkasında elektrik dağıtım sektörünü elinde tutan malum şirketler var. KISA BİR TARİHÇE VE BORSA ANOMALİSİ Sizi biraz geriye götürelim: Bildiğiniz gibi 2004–2013 arasında elektrik dağıtım sektörünün özelleştirilmesi tamamlandı ve biz her kamu ihalesinde görmeye alıştığımız şirketleri elektrik dağıtım sektöründe de görmeye başladık. Konuyu çok dağıtmak istemiyorum ama burada ilginç olan bir nokta var: Elektrik dağıtım hizmetinin özelleştirilmesi bir mülkiyet devri içermiyor. Sadece dağıtım hakkı bir süreliğine özelleştirmeyi alan şirkete veriliyor. Yani bu şirketler güçlendirmek için (güya) yatırım yaptıkları bir altyapıyı kullanarak elektrik dağıtıyorlar ama bu altyapıya sahip değiller. Neresi mi ilginç? Üzerlerinde hiçbir mülkiyet hakkı olmayan ve bir süre sonra da dağıtım hakkını pekala kaybedebilecek bu şirketlerin bazılarının hisseleri borsada işlem görüyor. Ya bu halka açık şirketlerden herhangi biri sözleşme sonunda dağıtım hakkını kaybederse… Onu da küçük yatırımcı düşünsün, değil mi?
Burada ilginç bir nokta var: Elektrik dağıtım hizmetinin özelleştirilmesi mülkiyet devri içermiyor. Yani bu şirketler güçlendirmek için (güya) yatırım yaptıkları altyapıyı kullanarak elektrik dağıtıyorlar ama bu altyapıya sahip değiller.
Esas konumuza dönmeden bir de AKP’nin elektrik dağıtım özelleştirilmesine getirdiği temel gerekçeleri de yazalım. Bu şirketler elektrik dağıtımını yapacakları altyapıyı yapacakları yatırımlarla güçlendirecek ve elektrik kayıp-kaçak oranlarını düşüreceklerdi. Kayıp-kaçak oranlarının düşmediğini biliyoruz. Yatırımların da ne kadar etkili olduğunu altta anlatıyorum zaten. YATIRIM BAHANE, EDİLEN KÂR ŞAHANE! Peki, bu dağıtım şirketleri parayı nasıl kazanıyor? İlk başta bu şirketlerin EPDK tarafından belirlenen ve tarifeler üzerinden tüketiciye yansıtılan maliyet artı sabit bir getiri oranı üzerinden gelir elde etmesi planlanmıştı. Yani bu dağıtım şirketleri verdikleri hizmet karşılığında sadece hizmet bedeli geliri elde edeceklerdi. Ne kadar masumane, değil mi? Zaten beklenen oldu ve ilk önce EPDK’dan bu şirketlere bu şirketlerden de EPDK’ya transferler yaşanarak özel sektör ve onu denetleyip düzenlemekle görevli olan kurum arasında sarsılmaz bir bağ oluştu (bkz. ilgili haber). Daha sonra da bu dağıtım şirketleri istisnai ve kamu zararı oluşturacak kâr elde etme konusundaki becerilerini hayata geçirdiler ve yeni bir kâr alanı tespit ettiler. Buna göre dağıtım şirketleri EPDK onayına bağlı olarak kendi bölgelerinde kamu adına dağıtım altyapısına dair yatırımlar yapacaklardı. ‘E ne var bunda ne güzel yatırım yapılıyor’ diyeceksiniz. Demeyin çünkü bu şirketler yaptıkları bu yatırım bedelinin üzerinden bir finansman maliyet bedeli ve %12.65 oranında yatırım hizmet bedelini bizlerden tarifeler aracılığıyla ve büyük ölçüde peşin olarak tahsil ediyorlar. Finansman maliyet bedeli olarak da TCMB reeskont kredisi faiz oranı alınıyor. Peki, bunun parası kimden çıkıyor? Tarifelere yansımak suretiyle ve tabii ki de bizden çıkıyor! İşte şirketler, bu süreçte daha da fazla kâr elde etmek için tamamen hâkim oldukları EPDK’dan onay almakta zorlanmadan bir sürü ve gereksiz yatırımlar yaptılar. Bu yatırımların ne kadar etkili olduğunu en son Isparta’da gördük. Piyasa faiz oranlarının düşük olduğu dönemde bu dağıtım şirketleri yukarıda bahsettiğim mekanizmayla -Allah gözlerini doyursun- çok ciddi kârlar elde ettiler. Sakın burada kimse altyapı yatırımını üstlenen şirketle dağıtımı yapan şirketin aynı olmasının yasal olarak mümkün olmadığını söylemesin. Kısa ve vahşi Batı ağzıyla cevap verecek olursak: Hey dostum, AKP iktidarındayız!
Dağıtım şirketleri öz kaynakları yetersiz olduğu için taahhüt ettikleri yatırımları banka kredisiyle finanse ediyorlar. Hiç üzülmeyin, zarar etmiyorlar. Zaten yazının ana temasını oluşturan konu da bundan sonra başlıyor.
Gördüğünüz gibi buraya kadar dağıtım şirketleri için adeta bir Cinderella hikâyesi var. Peki, bu hikâyede saatler ne zaman gece yarısını gösteriyor? Piyasa faizleri yükselip MB faizleri düştüğü zaman! Yani Nas döneminde… Bu dağıtım şirketleri öz kaynakları yetersiz olduğu için taahhüt ettikleri yatırımları banka kredisiyle finanse ediyor. Karşılaştıkları kredi maliyeti TCMB reeskont kredisi faiz oranı artı %12.65 yatırım hizmet bedelinin üstüne çıkınca da kâr mekanizması tersine işlemeye başlıyor. Peki, o zaman bu dağıtım şirketleri ne yapmaya başlıyor? Hiç üzülmeyin, zarar etmiyorlar. Zaten yazının ana temasını oluşturan konu da bundan sonra başlıyor. Bu dağıtım şirketleri bizden tahsil ettikleri ve günlük olarak EPİAŞ’a aktarmaları gereken parayı aktarmak yerine kullanmaya başlıyorlar. Piyasada takas görevi gören ve dağıtım şirketlerinden alacağı parayı elektriği üreten şirketlere veren EPİAŞ da dağıtım şirketlerinden para tahsil edemeyince sektörde bir nakit akışı kesintisi meydana geliyor. YÜZSÜZLÜKTE SINIR TANIMAMA: TUHAF BİR RESMİ GAZETE KARARI Bu durumda ne beklersiniz? Dağıtım şirketlerinin hemen yasal olmayan bu uygulamadan vaz geçmelerini sağlarsınız, değil mi? Ama hey dostum, AKP iktidarındayız! Şimdi sıkı durun: Fiiliyatta oluşan ve yasal olmayan bu durumdan dağıtım şirketlerinin üzülmesini, sıkılmasını, bir yükümlülük altına girmesini istemeyen AKP iktidarı hemen bir hamle yapıyor. 1 Temmuz 2022 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan Elektrik Piyasası Dengeleme ve Uzlaştırma Yönetmeliği’nde yapılan bir değişiklikle bu dağıtım şirketlerinin avans bedellerini 31 Ağustos 2022 tarihine kadar kısmen veya tamamen ödemeyebilecekleri şeklinde -artık tuhaf mı dersiniz yüzsüzce mi dersiniz, onun takdirini size bırakıyorum- bir kararla dağıtım şirketlerini günlük ödeme yükümlülüğünden kurtarıyor. Yani yasal olmayan ve sektörü sıkıntıya sokacak olan bu duruma yasal bir gerekçe getiriyor. Sonuç ne mi oluyor? Bize gelen bilgiler elektriği üreten kuruluşların tahsilat oranlarında %65 düzeyinde bir aksama olduğu yönünde. İthal girdi bağımlılığından kaynaklı maliyet artışları ve içinde bulunduğumuz enflasyonist ortam düşünüldüğünde, elektrik üreticileri için üretimi durdurmak da bir süre sonra kaçınılmaz oluyor. Bu da elektrik sektöründe önemli bir arz açığı ve daha çok elektrik kesintisi demek. BUNDAN SONRA NE OLUR? Bu durumda yapılması gereken şey belli: Daha önce de söylediğimiz gibi elektrik faturalarını düşürüp arz güvenliğini sağlamak istiyorsak atılması gereken ilk adım bu dağıtım şirketlerinin denetlenmesi, düzenlenmesi ve gerekirse dağıtım haklarının iptal edilmesidir. Seneye bunu yapacağız! Peki, AKP enerji bürokrasisi bu durumda ne yapar? Dağıtım şirketleriyle tamamen duygusal bir ilişki yaşadıkları için dağıtım şirketlerine dokunacaklarını sanmıyorum. Tahminim AKP bir kamu kurumu olan EÜAŞ’ı devreye sokacak. Elektrik üreten özel şirketler ürettikleri elektriği EÜAŞ’a satıp paralarını da ondan tahsil edecekler. EÜAŞ da parasını EPİAŞ’dan en azından bir süre tahsil edemeyeceği için hatırı sayılır bir zarar edecek. Bu zarar da ödediğimiz vergilerden oluşan bütçeden karşılanacak. Yani AKP BOTAŞ yalnız kalmasın diye yanına bir de EÜAŞ’ı ekleyecek. Günün sonunda bir kez daha karın özelleştiği zararın kamulaştığı bir AKP soygunuyla karşı karşıya kalacağız.