Türkiye siyaseti mevcut iktidarın hayatta kalma çabası arttıkça çalkalanıyor. Durgun sularda yol alamayan gemi karaya ulaşmak için fırtınadan medet umar oldu. Oysa fırtınanın yönü hiç de tahmin edildiği gibi değil. Bu kez çok bilinmeyenli bir denklemde bütün ülke videolarla ortaya atılan şifreleri çözme derdinde. Şeffaflığın, bağımsız kurumların, yargının güvenilirliğinin zedelendiği, medyanın baskı altına alındığı bir ortamda doğru bilgiye ulaşmak ise hayli zor. Ortaya atılan iddiaların ispatı ve kamuoyunun aydınlatılması iktidarın ve devlet kurumlarının sorumluluğunda; ancak olan biteni anlamak ve anlamlandırmak için rejim dinamiklerine göz atmak faydalı olacaktır. “Kurumlar çok iyi olunca insanın çok iyi olması zorunlu değildir. Böyle bir durumda doğal olarak insana çok iyi olabilme olanağı hazırlanmış olur ve insan ne kendisine ne de başkalarına acı çektirmeksizin özgür, adil ve yürekli olabilir.” Bertolt Brecht Me-ti adlı eserinde böyle anlatıyor iyi kurumlar yaratmanın önemini. Türkiye ise  parlamento dahil olmak üzere kurumları iyileştirmek yerine, işleyen kurumları çalışmaz hale getirdi. Böyle bir ortamda “namuslu, mert, onurlu” olduğunu söyleyen farklı kişiler “devletin onurunu kurtarma” iddiasına giriştiler. Yurttaşlara ise hayatlarını doğrudan ilgilendiren meselelere seyirci kalmak ve şifre çözmek düştü. BAŞKANLIK SİSTEMİ: SADAKAT SİSTEMİ Türkiye’de yaşanan siyasal gelişmeleri günlük yorumların dışında rejim dinamikleri ile incelemek meseleye farklı açılardan bakmayı sağlayabilir. Rekabetçi otoriter rejim olarak sınıflandırmayı tercih ettiğim Türkiye, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte neopatrimonyal rejim özelliklerini de göstermeye başladı. Bu sistemde yönetim hami ile himaye edilen arasındaki patronaj ilişkilerine dönüşmüştür. Türkiye’de bu tarz patronaj ilişkileri hem toplumda hem siyaset alanında daha evvel de etkili olmuştur. Ancak mevcut sistemde bu patronaj ilişkilerini kurumlara sirayet etmiş ve adeta resmileşmiştir. Sadakate dayalı bu yönetim tarzında devlete yönetenin özel mülkü, kamu kaynaklarına da sadakat ölçüsünde dağıtılan mükafat muamelesi yapılır. Siyasi rekabeti düzenleyen normlar kurumsallığını yitirir, rejim sadakate dayalı ilişki ağlarıyla beslenirse rejimi ayakta tutmak da yöneticinin "Makyavelist" taktiklerine kalıyor. Siyaset bilimci Xavier Marquez'e göre bu taktikler:
  1. Bağımlılık
  2. Suç ortaklığı
  3. Ayrıştırma
olarak kategorize edilebilir. Sadakate dayalı bu yönetimlerde bağımlılık devlet kaynaklarının mükafat olarak dağıtılması ile, keyfi atamalar ve azletmeler ile, sık sık değişen pozisyonlar ve tenzili rütbeler ile, örtüşen çıkarlar yaratmakla sağlanıyor. Suç ortaklığı destekçilerin yasadışı yöntemlerle zenginleşmesine izin verilmesi, güvenlik güçlerinin zulüm yapmasına göz yumulması veya güçlü şahsiyetler hakkında bilgi/malzeme toplanmasıyla sağlanabilir. Bir başka deyişle "devletin yozlaşması" ile. Ayrıştırma çeşitli gruplar tamamen himaye edilemiyorsa aralarında çıkar çatışmaları yaratmakla, yetki ve sorumlulukları çatışan birden fazla grubun oluşturulması ve bunlarla ayrı ayrı kurulan ilişkilerle sağlanır. Yani "iktidarın hizipleşmesi" ile. BOZULAN ÇARKIN SONUÇALARI Türkiye’de son dönemlerde iktidar içindeki farklı gruplar arasındaki çatışmaların gözle görünür olması ve son günlerde video olayları ile gündeme gelen Peker/Soylıu ve çeşitli grupların tartışmaları da  “ayrıştırma” taktiği olarak görülebilir. Sistemin başındaki Cumhurbaşkanı Erdoğan bu ayrışmalardan faydalanabilir. Ama meselenin çarkın bozulduğuna da işaret eden önemli bir boyutu var. Yöneticinin korku ve şüphelerine dayanan bu stratejiler bazen iktisadi krizler, çıkar çatışmaları veya elit kesimdeki bölünmeler sebebi ile sürdürülemez hale gelir. İktidarın kırılganlığı giderek görünür hale geldiğinde, pastadan pay küçüldüğünde sadakat ağları da çözülmeye başlıyor. Azalan kaynaklar için veya kendini batan gemiden atmak için yarış başlar. Yani son dönemde iktidara yakın gruplarda ortaya çıkan ahlaki uyanışların (!) iktidarın çöküşü ile ve sadakat ağlarının bozulması ile açıklamak mümkündür. İktidarın sadakat ve mükafata dayalı kurduğu çark bozulursa toplumsal dönüşümü zorlayacak “ahlaki uyanışlar” kaçınılmaz hale gelir. Bu noktada ise ülkenin demokrasiye dönüş bileti bugünkü durumu ortadan kaldıracak düzenlemelerde. Ülkenin demokrasiye dönüş bileti güçlendirilmiş parlamenter sistemde, adil, bağımsız yargı kurumlarını yeniden tesis etmekte, sosyal adaleti sağlamakta, bağımsız ve özgür medyaya alan açmakta... Çünkü iyi kurumlar yaratmak ülkenin kaderini kimsenin merhametine, ahlakına ve çıkarlarına terk etmemek demektir. Kaynak: Xavier Marquez, Non-Democratic Politics: Authoritarianism, Dictatorship and Democratization. Macmillan International Higher Education, 2017. (Demokrasi Dışı Siyaset –Otoriterlik, Diktatörlük ve Demokratikleşme, Çev. İsmail çekem, İletişim Yayınları)