Bir yanda sorgulayan, Cumhuriyetin kadın, seküler yurttaşları, diğer yandan uhrevi örgüt liderine biat eden, sorgulamayan insan modeli. Söz konusu yapılardaki çocuk istismarını, kadının statüsünü bu bağlamdan kopuk olarak değerlendiremeyiz.Özellikle 80’lerde ANAP, 2000’lerde AKP elitlerinin bir kısmının bu yapılarla organik bağ içinde olmaları da göz ardı edilemez. 12 Eylül rejiminin askeri elitlerinin kendilerine yönelik toplumsal desteği pekiştirmek için giriştiği “Yeni Bir Kültür İnşası” projesi radikal sekülarizmin yerine kenarın dini ve milli hassasiyetlerine uygun biçimde din ve milliyetçiliği bütüncül bir kültürel ve dini cemaatçilik referansıyla yeniden tanımlamış, toplumsal rıza devlet ideolojisine eklemlenen örtük İslami söylemle bireyle devlet irtibatlandırılırken, farklı sınıf ve tabakalar arasında tarikat ve cemaatler birleştirici bir güç olarak kabul edilmiş, işlev görmüştür. Bu yapılar aynı dönemde postmodernizmin dinin yeniden yükselişi ve kamusal görünürlüğünün artmasıyla herhangi bir siyasal teoride yeri olmayacak biçimde sivil toplum örgütleri olarak devlet katında kabul görmüştür. Aynı yapıların devletle toplum arasında ahenk sağlayıcı ara yapılar olarak kurgulanması, neoliberal piyasacılığın kutsandığı bir konjoktürde bu yapıların dini alanın yanında, hatta ondan daha çok piyasa aktörüne dönüşmelerine, ticaret, eğitim sektörlerinde yoğunlaşmalarına neden oldu. ANAP ile altyapısı kurulan bu sistemde tarikatlar ve cemaatler, AKP ile birlikte ticaret, taahhüt, eğitim, hizmet sektörlerinde holdingleşerek büyürken, siyasetle olan ilişkilerinde oyunun kurallarını tayin etme cesaretine sahip oldular. 15 Temmuz darbe girişimini bu bağlamdan kopuk değerlendirmek mümkün değil. Üyelik temelinde niceliksel anlamda çok güçlü olmamalarına rağmen, sağ, muhafazakâr elitlerin bu yapılarla ilişkileri ya da siyasi korumaları ile ekonomik güçleri bir araya geldiğinde İhsan Dağı’nın da ifade ettiği gibi hem görünürlükleri artmaya başlamış hem de geçmiş dönemlerle karşılaştırıldığında, cüretkarlıkları[6]. Sonuç; doğal olarak iktidarla pazarlık marjlarının artması. Bu yapıların dini, toplumsal kurumları, hukuki kuralları yorumlama biçimi seküler cumhuriyetin geleneksel yorumundan çok farklı olmasına rağmen, siyasi ve bürokratik elitlerle kimi benzeşen düşünce, yorumları nedeniyle, bürokrasi, iş dünyası, eğitim hayatında yapıların adı, aktörleri değişse de egemenlikleri devam etmekte, sağ, muhafazakâr elitler görünürlüğü hem kolaylaştıran hem de bundan oy devşirme anlamında yararlananlar olarak ilişkileri sürmektedir. Aynı yapıların toplumsal hayata, kadın, erkek ilişkilerine, kadının toplumsal hayattaki yerine, bireyler arası ilişkilere, normlar düzenine bakışları, aldıkları referanslar seküler Cumhuriyetin ve laik devletin bakışıyla farklı olduğu için, bu yapıların içinde birey, kadın, çocuğun toplumsallaşması, edindiği kültür kaçınılmaz olarak bugün Türkiye’de iki farklı dünyayı resmeden paralellikler üretmiştir. Bir yanda soran, sorgulayan, haklarıyla Cumhuriyetin kadın, erkek, genç, çocuk seküler yurttaşları, diğer yandan uhrevi örgüt liderine biat eden, sorgulamayan insan modeli. Söz konusu yapılardaki çocuk istismarını, kadının statüsünü bu bağlamdan kopuk olarak değerlendiremeyiz. Sonuç ne oluyor derseniz, birbirini teğet geçen kültürler, yurttaşlık anlayışları ve değerler çatışmasının hâkim olduğu bir Türkiye. Bu yapının politik kutuplaşmayı pekiştirmesine de şaşmamak gerekir. NE YAPMALI? Siyaset kurumunun herhangi bir aracı uhrevi referansın kendi sosyolojilerini güçlendirdiğini varsaydıkları anlayışı terk etmeleri zorunludur. Bu yapıların devletle her türlü ilişkisinde rasyonel işleyen seküler bir devlete egemen ilkelerin uygulanması, kamu bürokrasisinde yükselmede liyakat dışı her türlü referansın terkedilmesi, eğitimde birlik ilkesi, kesintisiz eğitime geçisin uygulanması gerekir. Türkiye’de bu yapıların özellikle yoksul aile çocuklarıyla eğitim desteğiyle bağ kurmalarına önlemek için, kamucu bir anlayışla eğitimin her aşaması ve eğitimle ilgili gereksinimde barınma başta olmak üzere devlet üzerine düşeni yapmalıdır. Çocuk istismarı, sömürüsünü önlemeye yönelik olarak ise, asıl olan zihniyet değişimi olmakla birlikte, bu konuda hukuki ve idari alanda atılması gereken adımlar da önemlidir. Bu konuda yerel yönetimlerin kapasitelerinin arttırılması gerekir. UNICEF özellikle sınır bölgelerindeki kimi illerde yerel yönetimlerle işbirliği yapmakla birlikte, bunun ülke geneline yaygınlaştırılması gerekir. Hukuki alanda ECPAT’ın önerileri bu anlamda önemlidir: Bunlar; mağdurlarıyla evlenirlerse, cinsel istismarcıların affedilmesine izin veren yasanın çekilmesi, çocuk yaşta evlilikleri açıkça yasaklamak için, 18 yaşından küçük çocukların evlenmelerine izin veren yasa hükmünün değişmesi, çocukların cinsel sömürüsünün tüm belirtileri hakkında detaylı verilerin tespit edilmesi, daha fazla çocuk dostu olmak için, tazminata ve prosedürlere ilişkin bilgilere erişim hakkının sağlanması. Konuya ilişkin yapılan bir araştırmaya göre, muhafazakâr camiada da kadınların erken yaşta evliliğe sıcak bakmadığı anlaşılıyor. Kadınlara sorulan “Bir kızınız olsa ya da varsa, kızınızı 18 yaşından önce evlendirir misiniz?” sorusuna kadınların % 91,8’i “hayır” yanıtı verirken, “Kızlar için ideal evlilik yaşı nedir?” sorusuna aynı denekler ağırlıklı olarak kızlar için 23, erkekler için 25 yanıtını vermiş[7]. Kadınların bu görüşü aslında muhafazakâr, seküler ayrımı olmaksızın toplumun makul olanın yanında yer alması anlamında önemli ve değerlidir. Çocuğun istismarı, sömürüsünü önlemek için atılacak adımlar hem çocuklarımızın bahtlarının kararmasının önüne geçmek, hem de uygar dünyada yerimizi alabilmek adına elzemdir. [1] Bkz. Gülgün Erdoğan Tosun; “Türkiye’nin “ama”sız vizyonunda kadınların, çocukların ve gençlerin korunması”, Politikyol, Erişim adresi; https://www.politikyol.com/turkiyenin-amasiz-vizyonunda-kadinlarin-cocuklarin-ve-genclerin-korunmasi/ Erişim tarihi: 11 Aralık 2022. [2] Emine Uçak Erdoğan, “Ataerkil Konfor Alanı ve İkiyüzlülük”, Perspektif Online, Erişim adresi: https://www.perspektif.online/ataerkil-konfor-alani-ve-ikiyuzluluk/ Erişim tarihi:11 Aralık 2022. [3] Bkz; ECPAT Country Overview (TURKEY) A report on the scale, scope and context of the sexual exploitation of children, July 2020. [4] Bkz. A.g.e., s.23-27. [5] A.g.e., s.6,8. [6] dw.turkish.com’dan aktaran https://kisadalga.net/haber/detay/siyasetin-korumasi-altinda-cemaatler_49071, Erişim tarihi: 11 Aralık 2022.Ayrıca bkz. Bahattin Yücel; “AKP, tarikatlar ve CHP’nin Yasa Önerisi, Politikyol, Erişim adresi: https://www.politikyol.com/author/bahattinyucel/, Erişim tarihi: 11 Aralık 2022. [7] Türkiye genelinde 2700 kadınla anket, 70 kadınla derinlemesine görüşme tekniğiyle yapılan çalışma için bkz.Müjgan Halis; “Erken evlilik yasası tozlu raflardan iniyor:2005 öncesine geri mi dönüyoruz?” (Yazı dizisi), http://media4democracy.org/news/erken-evlilik-yasasi-tozlu-raflardan-iniyor-2005-ncesine-geri-mi-dnyoruz, Erişim tarihi: 11 Aralık 2022.
Çocukların bahtı, ülkenin geleceği
Politikyol
Çocuğun istismarı, sömürüsünü önlemek için atılacak adımlar hem çocuklarımızın bahtlarının kararmasının önüne geçmek, hem de uygar dünyada yerimizi alabilmek adına elzemdir.
Geçen hafta Birgün Gazetesi’nde Timur Soykan’ın haberleştirdiği çocuk istismar olayı bu topraklarda son yıllarda yaşanan en dramatik insanlık hallerinden biri. 6 yaşındaki bir kız çocuğuna ailesinin rızasıyla nikah kıyılması, kendisinden yaşça çok büyük bir kişiyle evlendirilmesi, ardından çocuğun karşılaştığı muameleler karşısında susma, üstelik haberi yapanı eleştirme, hatta tehdit etme şeklinde gelişen olaylar, yeryüzünde insanlığın ulaştığı medeniyetten nasibini almış herhangi bir bireyin, kurumun vicdanen alacağı tavır olamasa gerek. Fakat bu ülkede oluyor.
Üstelik uhrevi kutsal referans iddialarının arkasına sığınarak. Felaketi yaşamış olan bir çocuk. 6 yaşında ana kuzusu bir kız çocuğu. Haberi batı medyasında okuyanlar muhtemelen çoktan “siz bu çocuk istismarı olaylarıyla Avrupa’nın kurumsal bir parçası olmayı hak ediyor musunuz” diye sormuşlardır.
Bu tür çocuk istismarları Batı’da da zaman zaman yaşanıyor. Fakat, ortak vicdan, insani, ahlaki değerler, işleyen hukuk, devlet kurumları benzer olayları herhangi bir referansla masum gösterme ya da meşru kılmaya yönelik tavır geliştirilmesine imkân tanımadığı gibi, devlet, kurumları aracığıyla üzerine düşeni süratle yapıyor. Biz de ise devlet genellikle olaylar alenileştikten sonra, üzerine gitmekte.
KIZ ÇOCUKLARININ BAHTI
Soykan’ın haberleştirdiği istismarın iki boyutta değerlendirilmesi gerekir. Birinci boyutta çocuk istismarı, ikinci boyutta istismarın faillerinin bir dini gruba mensubiyeti. Öncelikle çocuk istismarı çerçevesinden bakıldığında, Türkiye’nin çocuk yaşta evlendirilen, aile içinde veya dışında cinsel istismar ve sömürüye uğrayan çocuklar konusunda karnesinin kötü olduğunu bulgular yansıtıyor.
Çocuklara yönelik cinsel istismar ve sömürüyü önlemek amacıyla kurulmuş ECPAT’ın hazırladığı “Gündüz Gözüyle Endeks” verilerine göre, Türkiye 60 ülke içinde çocukların cinsel sömürüsü ve istismarı açısından 18.sırada. Bianet’in tuttuğu “Erkek Şiddeti Çetelesi”ne göre Kasım 2022’de erkekler en az 4 kız ve erkek çocuğunu istismar etmiş[1].
18 yaşın altındaki her bireyin çocuk olduğu şeklinde insanlığın demografik uygarlık hâli referansından bakıldığında, çocuk istismarını meşrulaştırma aracı olarak kullanılan buluğa erme gibi meşrulaştırıcı söylemi elimizin tersiyle ittiğimizde, TÜİK’in verilerine göre 2021 yılında doğum yapan 7190 çocuğun 117’sinin 15 yaşında altındaki çocuklar olması, 2001-2021 yılları arasında da toplam 569.383 çocuğun doğum yaptığı, kayıtlara girmeyenlerle bu sayının daha yüksek olma ihtimali de dikkate alındığında[2], kız çocuklarımızın bahtı ortada. 2018 Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması bulgularına göre de 20-24 yaş grubundaki kadınların %2’si 15 yaşında evlenirken, aynı yaş grubunda ülkemizdeki Suriyeli kadınlar için bu oran %9,2.[3]
Çocukların cinsel sömürüden ve cinsel istismardan korunmasına ilişkin Lüksemburg yönergesi çocuk yaşta evliliği taraftarlardan birinin çocuk olduğu evlilik şeklinde tanımlarken, bizde bu oranların yüksekliği Avrupa hukuk normları perspektifinden nasıl açıklanabilir, hangi gerekçeyle mazur görünebilir? Tabii ki hiçbiri.
ÇOCUK İSTİSMARI, ÇOCUĞA YÖNELİK ŞİDDET VE TÜRK HUKUK SİSTEMİ
Türkiye çocuk istismarının önlenmesine yönelik olarak 1990’lardan itibaren uluslararası düzenlemeleri hukuk sistemine dahil etmiştir. 1995’te Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesini imzalamış, buna dayanarak Çocuk Koruma Kanunu’nu çıkarmıştır. 2011’de ise Bakanlar Kurulu Kararıyla “Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürüsü ve Cinsel İstismarına Karşı Korunması (Lanzarote Sözleşmesi) kabul edilmiştir. TCK 103.maddesi çocukların cinsel istismarıyla ilgili suçları düzenlemekte.
Türk yargı mevzuatı “çocuğa duyarlı adalet” mekanizmaları da ihdas etmekte, Adalet Bakanlığı 2017’de yargı sürecinde çocuklara duyarlı adalete ilişkin uluslararası sözleşmelerle uyumlu hale getirmek için özel donanımlı yargı görüşme odaları oluşturmaya başlamış, Kasım 2019’da bu odalarla donatılmış bina sayısı 61’e ulaşmıştır. Buralarda 5134 cinsel istismar mağduru çocukla görüşülmüştür[4]. 2018 sonrası Adli Sicil istatistik bilgilerinin yayınlanmama nedenini ise anlamak mümkün değil.
Uluslararası sözleşmelerin kabulü ve iç hukuktaki düzenlemelere, uygulamalara rağmen gerek çocuk yaşta evlilikler gerekse TCK 103’teki suç kalıbına uygun 2018 resmi adli istatistiklerine göre 6469 eylem gerçekleşmiş, bunların 6406’sı erkekler, 58’i kadınlar tarafından gerçekleştirilmişse[5], bir yerlerde bir şeyler yanlış gidiyor demektir. 2015’de 662 cinsel istismar mağduru çocuk üzerinde yapılan araştırmaya göre de çevrimiçi çocuk sömürüsünün %14 olması düşündürücüdür.
Yanlış giden yeri bu anlamda kimi yanlış yasalar, hukukun etkin uygulanmaması kadar, sosyo-ekonomik yapı, bunun siyaset kurumuyla ilişkisi, bürokrasinin bu konuda da etkin işlememesinde aramak gerekir.
SAĞ, MUHAFAZAKâR SİYASET VE TARİKATLAR, CEMAATLER
Türkiye’de çocuk istismarı ve sömürüsünü tarikat ve cemaatlere indirgeyici bir yaklaşım tabii ki olayın ardındaki dinamikleri tek başına açıklayıcı değil. Fakat, bu yapıların dışa kapalı olması, kendi içlerinde yaşanan bu tür cinsel istismarı dini referanslarla meşrulaştırma arayışları kaçınılmaz olarak sorgulanmalarını gerektirmektedir.
Her ne kadar Türkiye’de Metropoll Ağustos araştırmasına göre halkın sadece 4,3’ü bir cemaat, tarikatla bağlantılı olsa da bu yapılar çok partili yaşamın başlangıcından günümüze sağ, muhafazakâr elitler tarafından seçmen nezdinde hem meşruiyet hem de oy devşirme aygıtı yapılar olarak görülmekte, kullanılmaktadır.
Yorumlar
Popüler Haberler
Atatürk Havalimanı Katliamı: Ağırlaştırılmış müebbet alan IŞİD'liler tahliye edildi
'Ölünce beni kim yıkayacak?': TRT'nin reklam panoları tepki topladı
Komisyonda mikrofonlar açık unutuldu: 'Çok yanlış yaptı Bakan Hanım'
AK Partili Belediye Başkanı, AK Parti ilçe başkanını Ülkü Ocakları üyelerine dövdürdü
Bakan Fidan: HTŞ, yıllardır bizimle işbirliği içinde oldu
İstanbul'da deprem meydana geldi