Afantazya bazı insanlarda rastlanan görsel olguları gözde canlandıramama durumudur. Sözcük, Yunancada "hayal" veya "görüntü" mânâsına gelen phantasia ile İngilizcede yoksunluk belirten -a ön ekinin birleşimi ile oluşturulduğundan anlamsal olarak da hayal kuramamaya karşılık gelmektedir. Fenomen ilk defa Francis Galton tarafından 1880 yılında tanımlanmıştır. Galton, Viktoryen bir kaşif, antropolog ve öjenisttir. Afantazyayı nasıl fark ettiğini, eseri Statistics of Mental Imagery'de inceler. Galton bir insan grubuna, "Bu sabahki kahvaltı masanızda olduğunuzu varsayın. zihin gözünüzde beliren resmi dikkatlice düşünün" der. Devamında farklı insanlarda oluşan imgelerin kalitelerini belirlemek için insanlara zihinsel resimlerinin aydınlatması, seçiklikliği ve renklerine dair bazı sorular yöneltir. Bu sorular şunlardır: 1) Resim soluk mu yoksa oldukça net mi? Parlaklığı gerçek sahne ile karşılaştırılabilir mi? 2) Tüm nesneler aynı anda oldukça iyi tanımlanmış mı, yoksa en keskin biçimde tanımlanmış olan yer gerçek sahnede olduğundan sınırlı mı? 3) Porselenin, tostun, ekmek kabuğunun, hardalın, etin, maydanozun ya da masanın üzerinde olan herhangi bir şeyin, rengi oldukça belirgin ve doğal mı? Galton, bu ve buna benzer soruların devamında beklemediği bir durumla karşılaşmıştır. Katılımcıların bazıları, "zihinsel imgeleme" denen şeyi bilmediklerini söylemişlerdir. Meğer bu insanlar, birileri zihinsel imgelemeden söz ettiğinde bunun lafın gelişi dile getirildiğini düşünüyor, gerçek bir imgelemenin mümkün olmadığına inanıyorlarmış. Böylece afantazya, araştırılmaya başlanan bir konu olmuş. Zihin gözü körlüğü derdinden muzdarip olan kişiler, ne bir insan yüzünü, ne de bir mekânı gözlerinde canlandıramazlar. Başka insanların bu tür şeyleri kolaylıkla yapabiliyor olmaları da onlara şaşırtıcı gelir. Kafamızda bir imgeyi nasıl oluşturduğumuzun tek bir açıklaması yoktur lakin mevcut teorilere göre bir şey hayal ettiğimizde beynimiz, geçmişte dış dünyadan edindiği görsel verilerle oluşturduğu etkinlik modellerini tekrarlayarak zihinsel imgeleri yaratır. Beyin bu desenleri tekrarlama işinde ne kadar iyi olursa zihinde oluşacak imge de gerçeklikle o kadar tutarlı ve güçlü olacaktır. Bir nesneye bakma ihtiyacı duymadan gerçekçi resimler çizebilen ressamların beyinleri de bu tür aktiviteler göstermektedir. Peki bir insanın gerçekten afantazya gibi bir sıkıntı çektiği nasıl anlaşılabilir? FMRI ile aktive olan, daha doğrusu "olmayan" beyin bölgeleri gözlemlenir. Afantazya sorunu olan birinin beyninin görsellikle ilişkili bölümlerinde daha az aktivite görülecektir. Bu kişilerin beyinleri, bir manzarayı tasvir etmek için farklı stratejiler izler, meselâ manzaranın nasıl olduğu "bilgisi"nden teorik olarak söz edebilirler. Günümüzde ise konuyu inceleyen önemli bir isim, nörolog Adam Zeman'dir. Afantazyanın hem konjenital, hem de sonradan edinilebilen bir durum olduğunu gözlemlemiştir. Konjenital afantazya, üzerinde ilk defa zeman ve arkadaşları tarafından çalışılmış 2015'te bir konudur. Doğuştan aphantasialı olan 21 katılımcı test edilmiştir. Sonradan edinilen bir afantazya vakası ise koroner anjiyoplasti sonrasında görsel imge kaybı olduğunu bildiren bir hasta ile ortaya çıkmıştır. Bu hasta, daha önce görsel hayaller kurma yeteneğine sahiptir, lakin FMRI testleri hakikaten de kontrol grubundan farklı, görsel bölgelerin yeterince aktive olmadığı yönünde sonuçlar vermiştir. Zihinsel imgelemenin hangi beyin bölgeleri ile ilişkili olduğuna dair çalışmalar yapılmaktadır. Genel olarak medial temporal lob, precuneus, arka cingulate ve görsel assosiasyon korteksleri gibi bölgelerde görülen aktiviteler imgenin canlılığı ile doğru orantılı iken, frontal lob ve işitme korteksinde aktivite artışının imgenin canlılığı ile ters orantılı olduğu görülmektedir. (ilgili araştırma: https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0010945217303209)