AKP’nin geçmişinde az çok önem taşıyan herkes bugün ya muhalif ya kendini saklıyor. Cahit Özkan bunlardan biri değil… AKP dönemi sadece Cumhuriyet’le sınırlı olmamakla beraber (Modern dönem Türkiyesi ağırlıkla Cumhuriyet dönemine karşılık geldiği için böyle diyorum.) Cumhuriyet kurulalı Türk toplumunun bütün yozluklarını, çifte standartlarını bünyesine barındırmasıyla anılacak. Yeri geldi mi herkesten daha ülkücü, yeri geldi mi herkesten daha Kürtçü, en Atatürkçüden daha Atatürkçü, en sosyalistten daha kızıl. Liberal, Muhafazakar, Popülist. Her daim İslamcı. Bu çorbadan kıvamlı terkibin ana malzemesi ülkenin bir türlü çözemediği iktisadiyat problemleri. Problemlerin çözülür gibi olduğu 2000’lerin ilk yarısında siyasi olarak hangi ödünlerin verildiğini ise “ne istediniz de vermedik?” vecizesinde gördük. AKP’nin geçmişinde az çok önem taşıyan herkes bugün ya muhalif ya kendini saklıyor. Cahit Özkan bunlardan biri değil… O ön safta adeta Excalibur’un Kılıcı elinde çarpışıyor. Herkese laf yetiştiriyor. Kendisinin 2000’li yılların ilk yarısından da anımsıyoruz. Hani şu ne istediniz de vermedik grubundan avukatlar birliğinin başındaydı. Cahit Özkan’ın Türkiye’nin heba olan para birimi için geliştirdiği söylemi dinlerken, bir insan bu sözleri edebilecek cesareti nereden bulur diye, kendi kendime düşündüm. Türk parası ile Japon Yeni’ni, dünyanın 2021’de en kırılgan parasını bir rezerv para ile mukayese edecek kadar cehaleti biriktirmenin imkansız olduğunu sanıyorum. Bunun cehalet değil cesaret olduğu açık. Peki neyin cesareti? Japonya’nın ekonomisini, parasal politikasını Amerikan para birimi karşısında 20 değil 30 yıldır aynı düzeyde olmasını görmeyen bu cesaret aslında tipik bir “zincirlerinden başka bir şey kaybedemeyecek” olanların cesareti. Bu zincir bütün AKP organizasyonunu en tepeye bağlıyor. Cahit Özkan AKP iktidarda olmadığı anda sahip olduğu tüm makamları kaybedeceğini biliyor, ülkeyi allak bullak eden olaylarda uzun süre bir cephede yer almasının sonuçlarından sıkıntıya düşer mi bilmiyorum. Aslında düşmesi gerekse de hangi birini diyerek utancı ile yüzyüze bırakılsa dahi bence yeterlidir. Yine de belli ki kaybedecek çok şeyi var. Kaybedecek şeyleri o kadar çok ki 1983-2002 dönemi ile 2002-2021 yılları arasını mukayese ederek yaptığı analiz beynimizin bütün nöronlarını yaktı. Kenan Evren’le başlayıp, genç Bahçeli’nin anahtarları teslimiyle devam eden bu süreçteki ekonomik tarihle AKP’nin halen devam eden hikayesini bulamaç edip, insanlık tarihi için ehemmiyetsiz de olsa gariban ülkemizde az görülen bir cesur yürek hamlesini gözümüze soktu. Bu satırların yazarını azıcık takip edenler iyi bilir ki, aslında Türkiye’de ekonomik sorun yoktur. Ya da daha doğru bir ifadeyle ekonomik sorunlar yıllar itibariyle çok da farklılık göstermemiştir. Türkiye’nin sorunu siyasidir. AKP siyasi olarak 2015’ten bu yana ülkeyi kim ne derse desin halk iradesine karşı yönetmiştir. 7 Haziran 2015 seçimlerinden bu yana durum budur. Tüm cephanesini ayakta kalmak için harcayan bir ordu misali 2015’ten bu yana AKP ekonomide sağladığı geçmiş kazanımların tamamını siyasi bekası için tüketmiştir. Bütün bunların neticesi, şahikası Türk parasının bugün adeta tedavülden kalkmış bir anneanne parası misali kimsenin elinde tutmak istemediği bir şekle bürünmesi olmuştur. Darphaneden gıcır gıcır çıkan Atatürk’ümüzün portresi ile süslü banknotlar en seri şekilde ablak suratlı Benjamin’e dönüşüyor. Benjamin Franklin bir simge. Bugün Hindistan Rupisinden, Gürcü Larisine, Bulgar Levasından, Yeni Zelanda Kınasına paranızı neye yatırırsanız yatırın Türk Parasından daha sağlam bir limandasınız. Altını, gümüşü saymıyorum. Çamaşır suyuna, kibrite, mandala paranızı bağlasaydınız bugün Türk Parasından daha değerli mal varlığınız olacaktı. Cahit Özkan bize Cahit cesaretini gösterdi, gösteriyor. Kaybedecek bir şeyi kalmayan, ya da her şeyini kaybedeceğine inanan siyasetçinin neler yapacağını, ne kadar ileri gidebileceğini gösterdi. Kendisini dinlerken onun konuşmasını dinleyip söylediklerinin izahını merak etmeyen gazeteciler de aslında en az Cahit Bey kadar cesur. İnsan aklını hiçe sayan bu sözlere karşı susan bu kişilerin düştükleri havuzdan çıkma ihtimali bulunmuyor. Türkiye tarihinin en karanlık günlerinden geçerken, tek ümidimiz daha da kararmanın imkan dahilinde olmaması. Cahit Özkan’ın cesaretinin aslında kaybedeceklerinin yekûnu olduğunu bilmemiz. Ona söz söyleyemeyen gazetecilerin de onunla birlikte Türkiye’nin sırtına yüklediklerinden kurtulma ise en büyük ümidimiz.