“İnsanın en güzel özelliklerinden birisi, kendi düşmanlarını bile sevme kabiliyetidir. Bu sevginin kaynağı, bütün insanların kardeş olduğu, insanların aslında kendi iradeleri dışında hata işlediği, başka birisini inciten kimsenin de mağdur olanın durumuna düşebileceği şuuru ve anlayışıdır; en önemlisi de insanın, bizzat kendi ruhunu incitmediği sürece, başka birisinden ötürü zarar görmeyeceği gerçeğidir.” (Marcus Aurelius, Lev Tolstoy’un Bilgelik Kitabı adlı eserden) Kürt-Türk... Alevi-Sünni... İnanan-inanmayan... Bilimci-na Bilimci... Modern-anti Modern... İşveren-işçi... Kapitalist-proleter... İyi-kötü Amerikalı-Kızılderili... Uzaylı-Dünyalı... Batılı-Doğulu... Kurt-kuzu... Gece-gündüz... *** Bunlarsız bakalım, yaşam akışına, zerre-i vicdanımız aksın "bu"nlar olmadan, soralım bir kere "sevebiliyor" muyuz karşılıksız diye kendimize? Ekmeğimiz fazla ise adalet ölçüsünde paylaşıyor muyuz onu? Ayrımcılığı en aşağılık eşitsizlik sayıyor muyuz? Tüm canlılara saygı ölçümüz nicedir baktık mı hiç? Eşref-i mahlukat olarak saydığımız "kimse"ye ne ölçüde saygının en yücesini gösterdik? Karşıtlıkları aşıp, sevgi diyarında nefeslendik mi bir kere hiç? Dayanışmayı ve merhameti en üstün ahlaki seviye saydık mı? Dünyanın zerre-i noktasında hangi kuşun ötüşünde, hangi oksijeninin güzelliğinde ne zaman büyülendik, kendimizden geçtik, mutlu olduk? *** Biz kimiz? Sevgiden gayrı nedir varoluş gayemiz? - Sorum tüm dünyaya. Dünyayı yaktık nefs-i aşık olarak, neden ve hangi dayanak ile dünyayı cehenneme cevirip; hak yiyen, yoksulluk yaratan, doğayı yok eden, insanı insani vasıflarından bir hırs bir haysiyet cellatlığı ile çekip koparan olduk? Neden anlayamadık sevmenin güzelliğini ve erdemini? Neden varız diye soramadık dürüstçe zihnimizin diyarına? Neden o olduk bu olduk ama insan olamadık? Neden sevemedik bu kavanoz dipli dünyada birbirimizi?