Türkiye’de seçim anketlerinin geçerliliği ve güvenilirliği meselesini çokça tartıştığımız ve ideal muhalefet adayının güncel anket verilerine göre belirlenmeye çalışıldığı şu günlerde Brezilya deneyimini iyi değerlendirmekte fayda var. 2022 Brezilya başkanlık seçimlerinin ikinci turu da nihayet sonuçlandı. Seçimleri muhalefetin oluşturduğu sol ittifakın adayı Luiz Inacio Lula da Silva, bilinen adıyla Lula, %1’lik bir farkla, kıl payı kazandı. 1. turda anketlerin tahmin edemediği bir başarı sergileyen mevcut lider, sağ populizmin simge ismi Jair Bolsonaro, 2. turda da beklenenin üstünde bir performans sergiledi ama bu soluk soluğa yarışın galibi Lula oldu. Brezilya seçimleri hakkında yazılacak çok şey var ve hepsi bir yazıya sığmaz. Ben bu yazıda Tropik Trump diye de anılan, Brezilya’nın en tartışmalı başkanlarından Jair Bolsonaro’nun oy oranının anket beklentilerini nasıl bu derece aştığını, seçim anketlerinin yanılgılarının sebeplerini ve Türkiye’de de anketlerin benzer bir yanılma içinde olup olmama ihtimalini değerlendireceğim. Seçim anketleri sağ partilerin seçmen desteğini daha mı zor ölçüyor? Bana göre Brezilya seçimlerinin ortaya koyduğu en ilginç sorulardan biri, anket şirketlerinin sağ partilerin oylarını tahmin etmekte neden zorlandığıyla ilgili olanıydı.  Bu tartışmaya sebep, pek çok anket şirketinin seçimlerin birinci turunu Lula’nın %15 farkla ve yaklaşık %48 oy oranıyla önde bitireceğini, hatta bir ihtimal %50’yi aşarak seçimi ilk turda kazanabileceğini ön görmesiydi.  Sonuçta, Lula gerçekten de %48 civarı bir oy aldı. Fakat sürpriz olan Bolsonaro’nun oylarıydı. Tahmin edilenin 10 puan üstünde %43 civarında oy almıştı. Bu durum anketlerin güvenilirliğiyle ilgili soru işaretleri oluştururken özellikle sağ partilerin oylarının tahmin edilmesiyle ilgili bir soruna işaret ediyordu. Nitekim Lula’nın oyları doğru tahmin edilebilmiş, hatalı tahmin Bolsonaro’nun oylarında olmuştu. Aslında 2016 ABD seçimlerinde de benzer bir durum olmuştu. Donald Trump’ın seçimleri kazanacağı tahmin edilememişti fakat bu Hillary Clinton’un beklenenin altında oy almasından değil, Donald Trump’ın beklenenin üstünde oy almasıyla olmuştu. Ve nihayet 2020 seçimlerinde de Joe Biden seçimleri kazansa da Trump’ın oyu yine beklenenin üstünde gelmiş, Biden zaferi ucu ucuna gerçekleşebilmişti. Keza 2015 Birleşik Krallık genel seçimlerinde de anketlerin beklentisinin aksine muhafazakarlar seçimi kazanmış, 2016’da Brexit oylamasında anketler ayrılıkçıların kazanacağını tahmin etse de bu derece yüksek bir oyla kazanacağını yine tahmin edememişti. Bu verileri nasıl yorumlamak gerekir? Neden sağ partilerin oyu zor ölçülüyor? Görünüşe göre birkaç sebep var: Birincisi, “utangaç seçmen” faktörü ile ilgili. Çoğu seçmen için Trump ya da Bolsonaro gibi ismi türlü skandallarla anılan, toplumun önemli kesimince yargılanan isimlere oy vereceğini söylemek zor. O yüzden pek çok zaman bu seçmen grupları anketlerde oy tercihleri sorulduğunda, kararsız olduklarını, ya da kimseye oy vermeyeceklerini söylüyorlar. Ayrıca, sağ seçmen genelde anketlere katılma konusunda daha isteksiz grupları içinde barındırıyor. Örneğin hem Trump hem Bolsonaro, anketlerin yalan söylediği, manipülasyon yaptığı ile ilgili iddialarda bulunmuştu. Bu iddiaların bu liderlerin seçmenlerini de etkilediğini düşünebiliriz. Bu durumda kendi kendini gerçekleştiren bir kehanet gibi, sağ seçmen anketlere şüpheyle yaklaşıp anket yapmayı reddettikçe anket sonuçları gerçekten de onların aleyhine yanlı çıkar oluyor diyebiliriz. Özellikle telefon anketlerinde bu sorunları daha da çok gözlemlemek mümkün. Çalışmalar gösteriyor ki, telefon anketlerine olumlu karşılık verip anket yapmayı kabul eden bireyler genellikle daha demokratik, ve genelde komplo teorilerine daha uzak, toplumsal güven skorları daha yüksek bireyler. Bu durum da sağ seçmenin anketlerin dışında kalması ihtimalini artırıyor. Nihayet, kimi ülkelerde bazı etnik grupların da telefonla ulaşılmasının daha zor olduğunu biliyoruz. Örneğin ABD’de Hispanik seçmene telefonla ulaşmanın zorluğunun, ağırlıklı olarak Trump’a destek veren bu grubun seçimlere etkisinin ölçülemediği 2016 ve 2018 seçim anketlerindeki hataları anlamak adına dile getirilen bir durumdu. Türkiye’de de seçim anketlerinin benzer sınırlılıkları var mı? Peki, Brezilya seçimlerinde çokça tartışılan bu ölçüm sorunu başka ülkelere, örneğin Türkiye’ye genellenebilir mi?  Türkiye’deki utangaç seçmen kim? 2023 seçimlerine giderken her ay yayınlanan güncel anketlerde ölçülemeyen, yahut kararsız ya da protesto oyu kullanacağını belirten grupların, seçim günü belli bir partiye oy verme ihtimalinin diğerlerinden daha yüksek olduğunu söyleyebilir miyiz? Team Araştırma Direktörü Ulaş Tol’a göre, bugün Türkiye’de anketlerde genellikle “Bu Pazar seçim olsa hangi partiye oy verirsiniz?” şeklinde sorulan oy tercihi sorusuna en az yanıt veren ya da kararsız olduğunu söyleyen seçmen gruplarının başında yeni oy kullanacak en genç seçmen grubu geliyor.  Keza kadınlar da, Türkiye’de ulaşılması ve anket yapmayı kabul etmesi daha zor olan bir grup. Anketlere katılım gösteren kadın ve erkeklerin oranı kabaca %40-%60 gibi.  Özellikle eğitim düzeyi düşük kadınların tercihleri anketlere daha da az yansıyor, çünkü düşük eğitim seviyesi de anketlere katılımla ters orantılı.  Ayrıca, en yaşlı seçmenlere erişim de diğer kesimlere göre daha zor. Bu kesimlerden anket kabul edenler arasında kararsızlık ise diğer kesimlere göre daha fazla.  Anket katılımını etkileyen bir diğer faktör ise örnekleme fiziksel erişim imkanıyla ilgili. Anketler genellikle belli şehirlerde ve merkezlerde yapılıyor. Yani taşra daha az temsil ediliyor.  Sonuç olarak, anketlerde orantısızca yüksek temsil edilen grup, şehir merkezlerinde bulunan, 30-50 yaş arası erkekler. Dolayısıyla bu grubun tercihi hangi yöndeyse, anketler de o yöne doğru taraflı sonuçlar verebiliyor. Anket sonuçlarını etkileyebilen bir diğer faktör ise dönemsel olarak bazı parti seçmenlerinin gizlenme eğilimi. Örneğin, son 2-3 ay öncesine kadar sahada AKP’yi destekleyen seçmenlerin anketlerden kaçtığı gözlemleniyordu. Zira çevrelerinden çok fazla AKP eleştirisi almaya başlamışlardı ve sorulara maruz kalmaktan çekiniyor, partilerinden eskisi gibi gurur duymuyorlardı.  Fakat son zamanlarda bunun tersine bir hava oluştuğundan bu kesimin ankete katılımları arttığı gibi, AKP destek oranında da bir yükseliş trendi gözlemlenmeye başlandı. Tol’a göre Kürt seçmen de doğru ölçülmesi zor bir seçmen grubunu oluşturuyor.  Bunun iki nedeni var. Birincisi tehdit algısı ile oy tercihlerini gizleme eğilimleri. Özellikle telefon yoluyla yapılan anketlerde bu çok daha kuvvetli bir eğilim. İkincisi ise kolektif oy kullanma eğilimi ki bunun sonucu olarak başta verdikleri beyanlar eğer sonradan farklı bir kolektif yönelim gerçekleşirse değişebiliyor. Bunun en güncel örneklerinden biri 2019 yerel seçimleri olsa gerek. TEAM verilerine göre seçimlerden önce Ankara’da Kürt seçmenin yarıdan azı Mansur Yavaş’a oy vereceğini beyan ediyordu. Oysa, seçim sonrası sahalarda %90’ının Yavaş’a oy verdiği araştırmalara yansımıştı. Uzun sözün kısası, Brezilya seçimleri bize partilerin, özellikle sağ görüşlü olanların seçmen desteklerinin anketlere olduğundan az yansıyabildiğini hatırlattı.  Özellikle bu sağ partiler iktidarda bulunuyorlarsa, devletin maddi manevi propaganda kaynaklarını kullanarak seçimlere az zaman kala gaza basarak kararsız seçmeni etkileme ihtimalleri muhalefet partilerininkinden fazla. Bu sebeple, seçim öncesi sağ iktidarlarla başa baş veya onların az farkla önünde görünen parti ve liderlerinin seçim günü yarışı çok geride tamamlama ihtimalleri yüksek.  Bir başka deyişle, bu şartlar altında bir muhalefet adayının seçimi kazanabileceğini öngörmek için seçim öncesinde iktidar adayından açık ara önde olmaları gerekli gibi görünüyor.  Türkiye’de seçim anketlerinin geçerliliği ve güvenilirliği meselesini çokça tartıştığımız ve ideal muhalefet adayının güncel anket verilerine göre belirlenmeye çalışıldığı şu günlerde Brezilya deneyimini iyi değerlendirmekte fayda var.