Erdoğan’a göre Taliban’ın inancının ters bir yanı yokmuş. Recm cezası uygulayan; elleri, kolları, bacakları kesen; kız çocuklara eğitimi yasaklayan ve zulmün çok daha fazlasını İslam adı altında icra eden Taliban’dan bahsediyoruz. Ayasofya açılınca din ihya olmadı, dindarların başı da göğe ermedi ama bağrından El-Kaide ve IŞİD gibi terör örgütlerini çıkartan Taliban tezkiye edilerek din de dindarlar da yerin dibine sokuldu. Taliban’ın El-Kaide, IŞİD gibi terör örgütlerinin ürediği kirli, köhne ve karanlık zihniyetin bataklıklarından biri olduğunu unutacak kadar çaresiz kaldı demek bu iktidar. İslam’ın membaına zehir akıtan örgütleri meşrulaştıran bu tarz söylemlerin İslam’a saldırmak anlamına geldiğini idrak edemiyorlar mı? Bunları duyanlar “Kardeşim bunların usulleri ayrı ama esasları arasında en nihayetinde ‘ters bir yan’ yokmuş” demezler mi? Peki ya memleketin mütedeyyin kesimi? Onların inançlarına yapılan bu hakarete verecekleri tek bir cevap yok mu? Sürekli dizlerini döverek beddua ile andıkları CHP’nin tek parti dönemi dahil tarih boyunca hiç bu kadar aşağılandılar mı? İslam düşmanları veya karşıtları inandıkları dine bu derece zarar verebildi mi? Kendinize sorun; evlatlarınızın taşlanarak öldürülmesine, uzuvlarının kesilmesine veya kızlarınızın okutulmamasına rıza gösteriyor musunuz? Bunların size “ters gelen bir yanı” yok mu? Kur’an’ın lafzına takılıp özünü yok sayanlara, dönemsel ayetleri yapısalmış gibi yorumlayanlara, İslam’ı şekle indirgeyenlere, yani Allah’ın insana nasihatinin içini boşaltarak ona ve sizlere en büyük kötülüğü yapanlara daha ne kadar destek verecek, yollarına daha ne kadar su serpeceksiniz? Sizleri istismar etmelerine niye müsaade ediyorsunuz? CHP’nin tek parti döneminde din elden gitmedi ama AK Parti’nin tek parti döneminde din bırakın elden gitmeyi, kazıya kazıya yok ediliyor görmüyor musunuz? Peki ya milliyetçi geçinen zilliyetçiler. Zilliyetçiler diyorum zira Türklüğe tapulu mal muamelesi yapanlara başka ne denir? Erdoğan konuşmasının devamında Amerika’ya emperyalist diyor. Ama sonra “Kabil Havalimanı’nı bizim korumamızı istediler” haberini veriyor ve teklifi kabul ettiğini de beyan ediyor. Bu, emperyalizmin fedailiğine talip olmak değil mi? “Şahsın”, Mehmetçik’i Taliban terörü ile karşı karşıya bırakmasına ve üstelik bunu kişisel ikbali uğruna, sırf Amerika ile arayı düzeltmek için yapmasına vicdanınız nasıl el veriyor? Birinin saraylarda yaşaması diğerinin sarayın perdeleri arkasından hamaset mırıltıları ile çelik çomak oynaması için Mehmetçik’in hayatının harcanmasına nasıl müsaade edersiniz? Bu zulme isyan edilmez mi? ‘Bir saray uğruna ya Rab ne güneşler batıyor’ denmez mi! İktidar bununla da yetinmiyor, “Ve bir diğeri de tabii burada bu süreç içerisinde çok ciddi bir mali ve idari noktalarda sıkıntılar olacak, bu konuda da gerekli desteği Türkiye’ye (Siz şahsına diye okuyun) verecek” diye ekliyor. Para masanın olmazsa olmazı. O halde hep beraber soralım: Mehmetçik’in canı kaç Amerikan doları ediyor? Doğu Türkistan’da soydaşları, din kardeşleri Çin mezalimi altında soykırıma uğrarken “ipek” karşılığında üç maymunu oynayanlar bunlar değil mi? Dindarlıklarının da milliyetçiliklerinin de temel içgüdüsü güç, makam ve para. Yani sizlerin ve çocuklarınızın hayatlarını pazara çıkartıyorlar ve bunu sizlere yine hamasetle kakalıyorlar. Bu zulme daha ne kadar kayıtsız kalacaksınız? Niye hep aynı insanlar, hep aynı teranelerle kandırıyorlar sizi? Allah sormayacak mı öte dünyada “Hiç mi akıl etmediniz” diye. Peki muhalefet ne yapacak? Suriye ve Libya’da olduğu veya Amerika ve Avrupa ilişkilerinde yaptığı gibi hamasetin tıkırtısını duyunca ayağa kalkıp el pençe divan mı duracak? Yoksa Gara’da ki gibi ezber bozarak halkın milli-dini duygularının hamasetle zehirlenmesine dur mu diyecek? Buna verecekleri cevap onların milletin mi yoksa iktidarın köhnemiş zihniyetinin mi temsilcileri olduklarını bizlere gösterecek. İktidarın zulmünün her geçen gün daha da artması, gölgesinin her geçen gün daha da uzaması dönülmez akşamın ufkunda olduğunun işaretleri. Muhalefet gölgelerin serinliğine, konforuna aldanıp milletin en uzun, en sert kışına sırtını dönmemeli. Çünkü çok tehlikeli bir fay hattının üzerinde memleket. Ne Osmanlı ne de Cumhuriyet döneminde bu topraklar hiç bu kadar ayrıştırılmadı, hiç bu kadar alınıp satılmadı; bu devlet hiç bu kadar kötü yönetilmedi. Millet ufka bakıyor. Güvenebileceği, kendisini arkadan vurmayacak birilerini arıyor. Devletin kurumlarının sütun sütun yıkıldığını, hazinenin tam takır olduğunu, adaletin yerinde yeller estiğini, zulmün sokaklarda kol gezdiğini görüyor. Devlet denen yapıdan geriye ona tasallut olmuş, her yanından kan ve irin akan köhnemiş bir zihniyetin kaldığını biliyor. Gördüğü ve bildiği için de emaneti ehline teslim edeceği, mührü vereceği, devleti yeniden hep birlikte inşa edeceği siyaseti, siyasetçileri arıyor. Bunu hem anketler hem de sokak söylüyor. Yeni bir çağın eşiğindeyiz. Çok değil üç vakte kadar bu karanlık dönemin şafağı sökecek ve millet son sözü söyleyecek.