Bir politikacı hem kişisel hem de özel hayatında dürüstlük ve güvenilirlik erdemlerini uygularsa seçmenleri daha iyi temsil edilecektir. Politikacıların kişisel davranışları meşru bir kamu endişesi alanı haline gelebilir. Mahremiyet, mahremiyet, mahremiyet… Herkes mahremiyet hakkına sahiptir, politikacılar da. Peki sınırı nerede başlar, nerede ve nasıl biter? Çizgiye geçmeden önce, politika alanındaki temel sorun güven sorunudur. OECD bu konu ile ilgili bir üye ülkeleri ile bir araştırma yaptı, Kasım ve Aralık 2021’de. Araştırmaya geçmeden önce OECD’nin güven tanımını hatırlamakta fayda var. OECD, güveni “bir kişinin başka bir kişi veya kurumun olumlu davranış beklentisiyle tutarlı bir şekilde hareket edeceğine olan inancı” olarak tanımlamaktadır. Güven, gerçek deneyim ve gerçeklerden etkilenirken, genellikle yorumlara veya algılara dayalı öznel bir olgudur. Araştırmadaki asıl amaç hükümete duyulan güvenin itici güçlerini anlamaktı. Şimdi o araştırmadan bazı önemli başlıklar;
  • Ankete katılanların yarısından azı ulusal hükümetlerine güvenirken, çoğunluğun hükümetlerine güvenmediği anlamına gelmediğini belirtmekte fayda var.
  • Bazı ülkelerde bu güven sorunuyla ilgili yüksek derecede tarafsızlık ve belirsizlik vardır. Ankete katılanların ortalama %14,8'i tarafsız bir konumda – hükümetlerine ne güveniyor ne de güvenmiyor – ve ortalama olarak yaklaşık %3'nün bir fikri yok.
  • Güvene ilişkin bulgular olarak; hükümetin duyarlılığını, dürüstlüğü ve eşit fırsatlara duyulan güven eksikliği olarak gözükmektedir.
  • Yanlış bilgi ve dezenformasyon: Yaklaşık on kişiden dördü (%41,4) haber medyasına güvenmediğini söylüyor ve giderek daha fazla insan haberleri için sosyal medyaya yöneliyor.
  • Politika yapıcıların dürüstlüğü konusunda yaygın bir şüphecilik var: Ülkeler genelinde ortalama olarak yanıt verenlerin neredeyse yarısı (%47,8), üst düzey bir siyasi yetkilinin iyi ücretli bir özel sektör işi teklifi karşılığında siyasi bir iyilik yapacağını düşünüyor ve ülkeler genelinde ortalama olarak yanıt verenlerin üçte birinden fazlası (%35,7), bir kamu çalışanının bir kamu hizmetine erişimi hızlandırmak karşılığında bir vatandaştan veya bir firmadan para kabul etmesinin muhtemel olduğunu düşünüyor.
  • Devlete güven de cinsiyete göre farklılık göstermektedir. OECD ülkelerinin neredeyse tamamında kadınların devlete güveni erkeklere göre daha düşüktür.
  • Devlet kurumlarına duyulan güvenin beş ana faktörünü vardır. Ancak bu 5 ana faktörde, yeterlilik ve değerlerden oluşmaktadır.
Yeterlilik Cevaplanabilirlik Hükümet seviyeleri arasında koordine edilen ve kullanıcıları memnun eden verimli, kaliteli, uygun fiyatlı, zamanında ve vatandaş merkezli kamu hizmetleri sağlamak. Kullanıcı ihtiyaçlarına yanıt veren yenilikçi ve verimli bir kamu hizmeti geliştirmek.
Dayanıklılık İhtiyaçları tahmin etmek. Ekonomik, sosyal ve politik ortamdaki belirsizliği en aza indirmek.
Değerler Şeffaflık Kamunun hükümetin ne yaptığını daha iyi anlaması için açık ve erişilebilir bilgiler sağlamak. Somut sonuçlara yol açan vatandaş katılımı ve katılım fırsatları dahil olmak üzere paydaşlara danışmak, dinlemek ve yanıt vermek. Temsili demokrasi kurumlarına katılmak ve katılmak için eşit fırsatların olmasını sağlamak.
Bütüne Hizmet Kamu menfaatini korumak için kamu kurumlarını etik değerler, ilkeler ve normlarla uyumlu hale getirmek. Yolsuzlukla mücadele ederken kamu yararını özel çıkarlardan üstün tutarak kararlar almak ve kamu kaynaklarını etik bir şekilde kullanmak. Tüm yönetişim seviyelerinde kamu kurumları arasında hesap verebilirlik mekanizmalarını sağlamak. Değerleri ve davranış standartları kamu çıkarını koruyan ve öncelik veren tarafsız bir kamu hizmetini teşvik etmek.
Tarafsızlık Herkes için yaşam koşullarını iyileştirmek. Geçmişleri ve kimlikleri (örneğin cinsiyet, sosyo-ekonomik durum, ırk/etnik köken) ne olursa olsun işletmelere ve kişilere tutarlı muamele sağlamak.
  • Birçok katılımcı seçilmiş ve atanmış yetkililerin dürüstlüğünü ve halkın iradesini adil bir şekilde temsil edip etmediklerini
Şimdi sıra geldi, seçilmiş ve atanmış yetkililerin dürüstlüğünü ve halkın iradesini adil bir şekilde temsil etme meselesine… Temsili demokrasi kavramına hiç girmeden, tamamen dürüstlük beklentisi bağlamında konu ele alırsak; Dürüstlük nedir? Dürüstlük kavramı ile olarak “din kültürü ve ahlak bilgisi” dersleri ile eğitim kurumlarında tanıştığımızın altını çizmekte fayda var. Ahlak bilgisinin din kültürün üzerinden alınıp alınamayacağı şöyle bir kenarda dursun, biz dürüstlük kavramına geri dönelim.
Politikada, seçmenler genellikle politikacıların dürüstlüğüne, siyasi tercihlerinden veya rasyonellikten daha fazla önem verir.
Dürüstlük ise, etimolojik olarak doğruları ve gerçekleri söylemek; samimi, güvenilir ve sadakatli olmak anlamına gelir. Dürüstlük içtenlik, doğruluk, açıklık, netlik gibi kişilik özelliklerine sahip olmayı yansıtmaktadır. Yalan, hile, düzenbazlık gibi olumsuz eylemleri değil; doğruluk, netlik ve gerçekçilik gibi olumlu eylemleri içerir. Dürüstlük; güvenilirlik, içtenlik, kibarlık, tutarlılık, affedicilik ve adalet gibi kavramları da kapsar. Ayrıca dürüst olmak ve dürüstlük, karşımızdaki bireyleri ikna etmek noktasında önemli bir niteliktir. Dürüst olmayan, karşısındaki bireyin söylediklerini doğru bir şekilde değerlendirmeyen bireyin ilişkileri sağlıksız olur. Böyle bir muhatapla sağlıklı ve yakın ilişki kurmak son derece zordur. Çünkü bir birey, diğer bireyler kendisinin tavırlarını yanlış yorumlarsa veya kötüye yorarsa, onlar gözünde nasıl göründüğüne dair endişelenir ve kamusal kimliğinin tehdit altında olduğunu algılar. Bu tehdidin büyüklüğü, yani bireyin özgürlüklerinin üzerindeki etki derecesi bireyin tepkisini ortaya çıkarır. Politikada, seçmenler genellikle politikacıların dürüstlüğüne, siyasi tercihlerinden veya rasyonellikten daha fazla önem verir. Şimdi sıra geldi güven, dürüstlük ve politika bağlamında, politikacının kişisel hayatı ve kamusal hayatı arasındaki çizgiye: Bir politikacı halkı temsil ettiği için hem kişisel hem de özel hayatında dürüstlük ve güvenilirlik erdemlerini uygularsa seçmenleri daha iyi temsil edilecektir. Politikacıların kişisel davranışları meşru bir kamu endişesi alanı haline gelebilir.
Bu sebeple şu soruyu sorabiliriz; “Bir politikacı özel hayatında dürüst değilse, hatta kendine bile dürüst değilse, kamusal hayatı içinde dürüst olabilir mi?
Özünde, bu soru, "erdemlerin birliği" olarak uzun süredir devam eden bir etik tartışma biçimidir. Antik Yunan filozoflarının çoğuna göre, bir kişi, hepsine sahip olmadan en önemli erdemlerden birine (sağduyu, ölçülülük, cesaret ve adalet) sahip olamaz. İştahlarını kontrol edemeyen (veya ölçüsüz olan) bir kişinin nasıl adil veya sağduyulu olabileceğini yıllardır tartışılan bir konu, Scott LaBarge'a göre, Sokrates erdemin bir anlayış meselesi olduğuna ve bir kişinin iyiyi ve kötüyü anladıktan sonra doğal olarak sağduyulu, ılımlı, cesur ve adil olacağına inanıyordu. Aristoteles, erdemin bu entelektüel bileşene sahip olduğunu, ancak aynı zamanda karakter erdemini, yani uygun eğitimle geliştirilen davranış alışkanlıklarını içerdiğini savundu. Yani, LaBarge, Aristoteles'in, yetersiz eğitime sahip insanlarda tutkuların akla üstün gelmesinin mümkün olduğunu anladığını açıklar; bu nedenle insanlar bazı erdemleri sergileyebilir, bazılarını göstermeyebilir. Yine de LaBarge, Aristoteles'in liderlerin "ruhun tüm parçalarının aynı yöne doğru çektiği gerçek erdeme" sahip olması gerektiğini savunacağını söyledi; yani iyiye doğru. Pek çok insan için güven hâlâ erdemlerin birliğine bağlı kalıyor, örneğin karısını aldatan bir politikacının halkın işlerinde de güvenilebilecek biri olmadığını argümanıyla. Bir politikacının bir kişisel hayatında dürüst değilse, kendine dürüst değilse, kamusal hayatı içinde dürüst olabilir mi? Yazarın yorumu olarak şunu söyleyebilirim ki, “dürüstlük” zaman mekân tanımaz. Kamusal alan, kişisel alan, sosyal alan tanımaz. Dürüstlük bir tutumdur, bir davranış şeklidir ve bunun zamanı mekânı olmaz. Mekân ve zaman boyutundan bağımsız bir kavramdır dürüstlük. Dolayısı ile, kendine dürüst olmayan başkalarına dürüst olamaz, başkalarına dürüst olmayan ise kamusal alanda dürüst olması hiç beklenemez. Tabi ideal dünyada…Yeni dünyaya 1 kala, OECD’nin araştırmasında da gördüğümüz gibi, güvenin bu denli önemli bir alan olan politikada, hâlâ kendine bile dürüst olmayanlarla mı devam edeceğiz? Endişe etmeyin, dürüstlüğü ölçen birçok metot var, yeter ki dürüstlüğü arıyor olalım… --- https://www.oecd-ilibrary.org/sites/b407f99c-en/1/3/1/index.html?itemId=/content/publication/b407f99c-en&_csp_=c12e05718c887e57d9519eb8c987718b&itemIGO=oecd&itemContentType=book#chapter-d1e564 J.I. Gow -W. S. Wilson, “Speaking What Truth to Whom? The Uneasy Relationship Between Practitioner and Academic Knowledge in Public Administration”, Canadian Public Administration 57/1 (2014) S.A. Rains-M. M. Turner, “Psychological Reactance And Persuasive Health Communication: A Test And Extension Of The Intertwined Model”, Human Communication Research 33 (2007) 4 K. Kim- J. Pogach, “Honesty vs. Advocacy”, Journal of Economic Behavior & Organization 105 (2014)